Nispet yada Nisbet; iki şeyin veya parça ile bütünün nitelik veya nicelik bakımından birbirine göre olan durumu, bir şeyin parçaları veya iki ayrı şey arasındaki uygunluk, oran, orantı, ölçü, derece, tenâsüp, ilgi, bağ, râbıta, birini üzmek ve kızdırmak için inat olsun diye yapılan iş veya davranış, kıyas edilirse, göre, nazaran, nispetle gibi anlamlara gelir. İşte nispet kelimesi ile ilgili cümleler.
– Sertliği nispetinde kurnaz. (R. N. Güntekin)
– Bir akşam üstü önünden geçerken XVI. asrın mûcizesi olan o hârikulâde nispet beni yakaladı. (A. H. Tanpınar)
– Hangi âile ile nispet peydâ eylerse o âile için Melih Bey takımından olmak muhakkaktır. (H. Z. Uşaklıgil)
– Böylece de (…) kollektif cemiyet zevk ve şuûru sâdece yeni fethedilen İstanbul şehrinde değil bütün bir memleket sathında bir nispetler, hacimler, renkler ve âhenkler kervanı hâlinde yoluna yordamına devam ediyordu. (S. Ayverdi)
– Zîra Türk askerinde bir nisbet-i hârikulâdeye peyveste olmuş fazîletler vardır. (C. Şahâbeddin)
– Teknik seviye ile ideolojik kavgalar arasında bir nispet kurmak mümkün müdür? (E. Göze)
– Bu üçüncü gidişimde Erzurum’u bir öncekine nispetle daha çok toparlanmış, gelişmiş buldum. (A. H. Tanpınar)
– Kör olayım, onlara nisbetime ölürüm ha! (Şinâsî)
– Bir heykel veya bir binâ ne kadar büyük ve muhteşem olursa olsun muhtelif kısımları arasındaki nispetler âhenktar olmazsa çirkin görünür. (C. E. Arseven)
– Nispeten daha genç olan bir ikisi de elini öperler. (A. K. Tecer)
– Cinnet buna nispetle hikmettir. (Y. K. Karaosmanoğlu)
– Sandukasının başına dolanan bu sarıkla türbesinin etrâfını saran mezarlık arasında bir garip nispet bulurdum. (R. E. Ünaydın)
– Sana nispetle ben daha şişman ve iri duruyorum.
– Zira melal devri uzadığı nispette teheyyüç kuvvetli ve devamlı oluyor. (R. H. Karay)
– Alâeddin Tepesi’ndeki köşklerin yüz elli sene evvel nispeten tam olduğunu düşünürsek bir imparatorluğun dayandığı medeniyetle berâber inkırâzının ne demek olduğunu anlarız. (A. H. Tanpınar)
– Çalıştığın nispette sınavlarda başarılı olursun.
– Hüznüm nispetinde de Zeli’ye tutkunluğum kökleşiyor. (R. H. Karay)
– İstanbul’u eskisine nispetle çok genişlettiler. (Y. Kemal)
– Geçen sene aldığım notlara nispetle bu sene daha da başarılı bir dönem geçiriyorum.
– Ve zaptettikleri tayyettiklerine nispeten hiç mesâbesindedir. (C. Şahâbeddin)
– Mavi toplara nispetle yeşil toplar daha fazlaydı.
– Kulunun za’fına nisbet çok ise noksânı / Ya onun kahrına gālib mi değil ihsânı. (Şinâsî)
– Hastalığı uzadığı nispette vücudu yıpranıyor ve zayıflıyordu.
– Kırmızı gül nispet eder yanağa / Altın sırma düşmüş sandım topuğa. (Karacaoğlan)
– Benim maaşıma nispetle senin maaşın oldukça yüksek.
– Nâmus, iffet hep birdir. Bu kelimelerdeki kutsiyet hanımla hizmetçiye nispeten tehâlüf etmez. (H. R. Gürpınar)
– Ne kadar emek verirsen o nispette karşılığını görürsün.
– Ve bizlere nispet dâima yeni gelen bir İstanbul yolcusu kaldığın için hiç eskimedin. (R. E. Ünaydın)
– Ona nispet gideceğim işte!