Yazı; düşüncelerimizi, duygularımızı veya isteklerimizi başkalarına iletmek ya da unutulmaktan kurtarmak için kullanılan işaretler sistemidir.
Yazı sayesinde düşünce ve söz maddi şekil kazanmış, bir kişiden diğerine ulaştırma olanağına kavuşmuştur. Yazının icadıyla düşünce ölümsüzleşmiş, unutulmaktan, hafızalarda silinip kaybolmaktan kurtulmuştur. Yazı, olayları resimlerle anlatmak; yani bir haberi başkalarına iletmek isteğinden doğmuştur.
İnsanlık tarihi yazının icadı ile başlar ve bu araç ile bilgi “toplanabilir, iletilebilir, saklanabilir” hale gelir. Beş bin yıl sonra matbaanın icadı ile biriken bilginin “yayılması” gerçekleşir. Bilginin “işlenmesi” için ise beş yüzyıl daha beklenecek, bilgisayarın icadı gerekecektir.
Yazı ve matbaadan sonraki dünyalar, bir öncesine hiçbir şekilde benzemez ve bu süreçte toplumdaki değer ölçüleri, sosyal ve politik yapı, sanat, edebiyat, mimarlık vb. bütün temel kurumlar, geri dönülmeyecek şekilde değişir. Tıpkı, bilgisayarın icadından sonraki dünyanın, bir önceki dünyaya benzemeyeceği gibi…
Çağımızdan sekiz bin yıl önce Mısır’da önce Cilalı Taş, sonra da Bronz Çağı uygarlıkları kurulmuş, bu uygarlıklar resim-yazı’nın tipik örneklerini icat etmişlerdir.
Mısırlılarla çağdaş olan Sümerler yazı için ince kilden yapılmış levhalar kullanmışlar, heceleri belirten işaretlerden yararlanarak resim-yazıdan, şekil-yazıya geçmişlerdir. Sümerlerin bu yazısına çivi yazısı denir. Yazı önce demir çubuklarla kil tabletler üzerine yazılıyor, daha sonra bu tabletler fırında pişiriliyordu. Sümerlerin çivi yazısını daha sonra Akadlar ve Babilliler öğrenmişler ve bu yazı bütün Önasya kavimlerince benimsenmiştir.
Mısırlıların Hiyeroglifi de buna benzer değişikliklere uğramıştır. Daha sonraki çağların alfabeleri Sümerlerin çivi yazısı ile Mısırlıların Hiyeroglif yazısının karışımından oluşmuştur. Yunan, İbrani, Arap, Habeş, Arami, İran, Uygur, Hint yazıları gibi…
Alfabenin evrimi ve bugün kullandığımız Latin alfabesine ulaşılması ise, Semitik bir ırk olan Fenikeliler’in, Sümerler’in yazı sistemi üzerine geliştirdiği sembollere dayanır. Mezopotamya’nın kuzey batısında ve bugünkü Lübnan çevresinde yaşayan deniz ticaret ile ünlü Fenikeliler Fenike (Semitik) alfabesini icat etmişlerdir.
Afrika-Asya dil grubunun bir parçası olan Semitik Fenike dili, ticaret rüzgârlarını arkasına alarak batıya doğru uzanmıştır. O dönemin en önemli ticaret merkezi olan Akdeniz’de, Fenike alfabesi Yunan uygarlığına ulaşmıştır. Yunan Alfabesi ise belli bir süreçten geçerek son şeklini almıştır. Alfabeye Yunanlıların en önemli katkısı ünlü (sesli) harfleri de alfabenin içine almaları olmuş ve bugünkü yazı sisteminin temelini oluşturmuştur.
Romalılar ise Yunan Alfabesini, Yunan kültürü ile birlikte almışlardır (En fazla yaptıkları mitolojik tanrı adlarını değiştirerek, Afrodit’e Venüs, Zeus’a Jupiter demişlerdir). Etrüskler tarafından geliştirilen 26 karakterli sistemden, bir evrimle 21 karakterli Latin alfabesi, son şeklini almıştır. Latin alfabesi ortaçağların sonuna kadar, Avrupa’nın tek ortak alfabesi olmuş ve tüm tıp, hukuk, fen ve güzel sanatlar Latin alfabesi ile yazılmıştır. Ancak, el yazması ile çoğaltma dışında bir mekanizma olmayışı, bilginin yayılmasını engellemiş ve bilim, din ve saray çevresinde kalmıştır. (Kaynak: Millî Eğitim Bakanlığı)
Yazının icadı ve kağıdın yapılışı
Yazı ile ilgili atasözleri ve anlamları
Yazı ile ilgili deyimler ve anlamları