Cilalı taş devrinde insanların toprağa yerleşmeleri ve tarım yapmaya başlamaları hem zamanın ölçülmesini hem de toprağın genişliği, uzunluğu, hayvanların sayısı, üretilen ürünün miktarı gibi hususların tespitini gerektirmişti. Önceleri bir çobanın sopasına çentikler açması hayvanlarını sayması için yeterliydi. Ama tarım gelişince ve ihtiyaçlar çoğalınca bu basit sayma ve hesaplama işi yetersiz kaldı. Bazı belgelerin tutulması gerekti. Resimli bazı işaretler kullanılmaya başlandı. Bu işaretlerin yanyana getirilmesiyle ilk yazı biçimleri ortaya çıktı. Köylerin gelişmesi, şehirlerin meydana gelmesiyle bu yazı biçimleri de gelişti. Milattan önce 6000-5000 yıllarında Mısırlıların Hiyeroglif adı verilen resimli yazıları, Hititlerin Hiyeroglif ve çivi yazıları, Çinlilerin belirli heceleri ve kelimeleri anlatan işaretlerden meydana gelmiş alfabeleri kullanılmaya başlandı.
Önceleri bu yazılar yalnız taşlara kazılıyordu. Sonra deri üzerine de yazıldı. Mısırlılar Milâttan Önce 4000-3000 yılları arasında papirüs denilen kâğıdı yapmaya başladılar. Papirüs, aynı adı taşıyan ve Nil nehri kıyılarında yetişen bir bitkinin özsuyunun çıkarılması ile ve tabakalar haline getirilip kurutulmasıyla yapılırdı. Mısır Hiyerogliflerinin çözülmesi de oldukça yenidir. Ancak geçen yüzyılın başlarında Fransız bilgini Champollion, üzerine hiyeroglifle yazı yazılmış bir taş levhayı incelemiş, yazıdaki Grekçe iki kelime (Kleopatra ve Ptoleme kelimeleri) ile hiyeroglif işaretlerini karşılaştırarak bu yazının sırrını çözmüştür.
Mısırlıların ve Hititlerin resimli yazıları, zamanla eklenen harflerle geliştirilmiştir. Tüccar bir ulus olan Fenikeliler bu gelişmede rol oynamışlar, çeşitli sessiz harfler kullandıkları yeni bir alfabe yapmışlardır. Yunanlılar bu alfabeyi sesli harflerin eklenmesiyle modern hale getirilmişlerdir.
Mısırlılar dışındaki uluslar nemli yerlerde uzun süre dayanmadığı ve bozulduğu için papirüsü kullanamamış, deriden parşömen yapmışlardır. Yalnız, Çinliler 2000 yıl kadar önce keten liflerini öğütüp bir sıvının içinde eritmeyi, bu maddeyi süzgeçten geçirdikten sonra, elde edilen hamuru preslerde sıkıştırıp kurutarak kâğıt yapmayı başarmışlardır. Avrupalılar kâğıt yapımını ancak 13. yüzyıla doğru öğrenmişlerdir.