Kan kaybederken insanlık, kurşunlara siper olan çocuklardır… Zalimin kirli vicdanında hiç sızlamayan bir dramdır… Ümmetin ihtilaflarına hiç uğramayan bir vebaldir… İnsanlığın boynuna astığı bir utanç lekesidir!..
Kan kaybederken insanlık, kurşunlara siper olan çocuklardır
Zalimin kirli vicdanında hiç sızlamayan bir dramdır
Ümmetin ihtilaflarına hiç uğramayan bir vebaldir
İnsanlığın boynuna astığı bir utanç lekesidir!
…
Şeyda!
Bakma bana öyle bir ümmet ağlıyor içimde
Bakma öyle mahzun bakışlım
Masumluk okunuyor gözlerinden
Ve utanıyorum çocukluğunun muhacirliğine dalarken
Bakışların bizi bizden almakta
Bakışların bizi öze döndürmekte
Susturulmuş çığlıklar biriktiriyorsun içinde
Fersiz gözlerinden düşen yaşlar bin hüzün
Dert ekiyorsun yüreğinin o kızgın çöllerine
Dert büyük, amansız ve koyu girdap
Ölümler olgunlaştırıyor bakışlarını…
Aç ellerini Şeyda
Kanlardan kına mı yaktın ellerine?
Gözlerine acılardan kaç mil çektin?
Bakma öyle, acıların batıyor gözbebeklerimize
Zulmün sesi sağır etmiş seni
Lal kesilmiş her yanın
Hayat bir göçük gibi üzerinde, sense direnişin ortasında
Saçlarının görünmeyen akı, yüzsüzlüğümüze kara çalıyor
Ah! Ne çok seyre daldım melalini…
Sen ölümden korkmuyorsun Şeyda!
Çünkü ebabil olup uçacaksın cennete
Ama o duruşun, vicdanımızın gözyaşını döküyor
Suskunluğa, duyarsızlığa tokat oluyor
Korkmuyorsun zalimden Şeyda!
Ellerinde sapan taşları cesaretin belgeselini çekiyor
Ama o cesaretin, bizdeki acizliği taşlıyor
O sapanlar yüreğimize vuruyor
Ey alnı acıyı gösteren Şeyda!
Annen nerede?
Yetimliğin mahzunluğu kokuyor
Baban hangi savaşın içinde?
Öksüzlüğün bağrını hüzün kaplıyor
Kardeşlerin hangi toprağın altında?
Yarı canın eksik kalmış ağlıyor
Akrabaların hangi bombaların ardında?
Yalnızlık buram buram öfke biçiyor
Arkadaşların hangi ölüm şekerini yemekte?
Oyunlar kan ve barut kokuyor
Evin hangi işgalin altında?
Sokaklar seni taşıyor…
Bak Şeyda
Kan kirletmiş elbiseni, yıka fatihalarla
Delik deşik etmiş tüfekler
Hadi dik birbirine bir kefen biç kendine
Elif düşmez senin yüreğine
Gözün diğer çocuklarda mı kaldı?
Salıncakta salladığın hayalleri at kucaklarına
Aydınlık müjdesini biriktir ceplerine
Şafağın saçlarını örmesini bekleme!
Sen s/at umut dolu yarınlara
Gece tarıyor saçlarını yıldızlarla…
Şeyda!
Akıllarınca özgürlüğünü kelepçelediler
Ama ruh özgürlüğünün kelepçesi açık
Umudunu söndürdüler
Ama ötelerin umudu yanık
Ölümünü istediler
Ama ölüm zaten en güzel arzu
Yüreğindeki o inancındır bu gücü veren
Dirilişin adıdır göklerce genişleten
Ah Şeyda, şimdi sana bakıp dönüyorum öze;
Düşlerimiz ucuz kahramanlıklarsa,
Utanç çalmalıyız hayatından
Ve kahramanlığını baş tacı etmeliyiz yüreklere…
Gülüşlerinin üstüne acı örtüsünü mü örttün Şeyda?
Düşlerin hangi duvarın ardında kaldı?
Saklambaç oynarken bombalardan mı gizleniyorsun?
Ebe olmak senin için “ölümü giymek” midir Şeyda?
Körebe oynarken anneni mi arıyorsun, babanı mı?
Yoksa şehadeti mi?
Eskidi insanlık, eskidi vicdan
Bakma öyle bana bir ümmet ağlıyor içimde
Bakma öyle mahzun bakışlım
Masumluk okunuyor gözlerinden
Ve utanıyorum çocukluğunun muhacirliğine dalarken
Bakışların bizi bizden almakta
Bakışların bizi öze döndürmekte…
Esra Toprak / Nisanur Dergisi – Haziran 2014 (31. Sayı)