RÛM SÛRESİ; Sûrenin, Bizansın İranlılara yenildiği 615 yılında nazil olduğu anlaşılıyor. Burada Rumların mağlub edilip zafer kazanacaklarını bildirdikten sonra, ahiret hayatının zarurî ve makul olduğuna dair deliler getirilir. Daha sonra şirk iptal, tev-hid tesis edilir. Ölmüş, kurumuş arzı dirilten Allahın, dalâ-letteki insanlığı da kurtarıp dirilteceğine işaret edilir. Sûrenin son kısmında, hakkı kabul etmemekte ısrar eden kâfirler körlere benzetilir. Sonunda kaybedenlerin onlar olacağı, Hz. Peygamber (a.s) ın ve müminlerin sabır ve sebat göstermeleri neticesinde muzaffer olacakları müjdelenir. Böylece Sûrenin başlangıcı ile sonu güzel bir uyum ortaya koyar.
Bismillahirrahmanirrahim.
1 – Elif, Lâm, Mîm
2-3 – Rumlar yakın bir yerde mağlub oldular. Ama bu yenilgilerinden sonra galip gelecekler. Edna’l-ard: “Arap diyarının Rumlara en yakın ye-rinde” demektir. Zira Araplar arasında malum olan “arz” bundan ibarettir. Bu en yakın yer ise Şam bölgesidir. Yahut “Rum ülkesinin araplara en yakın yeri” demektir. Bi’setin 5. yılında Mekke müşriklerinin müminlere tazyikleri artmıştı. Müslümanlar Habeşistana hicrete yönelmişlerdi. Sasaniler de Bizansı çok müthiş bir şekilde mağlup etmiş Ürdün, Filistin, Mısır, hatta Anadoluyu onlardan alarak İstanbul boğazına Kadı-köy’e dayanmışlardı. Gerek müslümanların, gerek Rumların üç-beş sene gibi bir zamanda düşmanlarını yenecekleri, hiç kimse-nin hayal edemeyeceği bir şeydi. Böyle iken 2-5. ayetler iki gaybî müjde verdi: Rumların galib geleceği sırada müslümanların da zafer kazanacakları müjdelendi. Herakliyus 624 de Azerbaycana kadar ilerledi-ğinde, müslümanlar da Bedir Zaferini kazandılar. 627 de en büyük darbeyi vurup nihai zaferi kazanırken, müslümanlar Hudeybiye zaferini gerçekleştirdiler.
4-5 – Bir kaç yıl içinde. Çünkü işleri karara bağlama yetkisi, başında da sonunda da Allaha aittir. O gün, müminler de, Allahın verdiği zafer saye-sinde sevinecekler. Allah dilediğini muzaffer kılar. Zira O mutlak galibdir, sınırsız merhamet ve ihsan sahibidir. [5,82 – 83]
6 – Bu, Allahın vâdidir. Allah verdiği sözden caymaz, fakat insanların ekserisi bunu bilmezler.
7 – Bildikleri, sadece dünya hayatının dış görünüşüdür; ama ahiretten habersiz, gafildirler.
8 – Onlar azıcık olsun kendi başlarına kalıp düşünmediler mi ki: Allah gökleri, yeri ve ikisinin arasında olan bütün varlıkları gerçek bir gaye ile, belirli bir vâdeye kadar yaratmıştır. Ama insanların bir çoğu, Rablerinin huzuruna çıkacaklarını inkâr ediyorlar.
9 – Onlar dünyayı hiç dolaşmıyorlar mı ki, kendilerinden önce yaşayanların akıbetlerinin nasıl olduğuna bakıp anlasınlar? Onlar, kendilerinden daha güçlü idiler. Toprağı altüst etmiş, sular, maden, ekin gibi hususlardan yararlanmış ve şimdikilerin yeri imar edişlerinden daha fazlasıyla imar etmişler, resûlleri de kendilerine aşikâr, parlak deliller getirmişlerdi. Ama hakikati reddettiler ve sonuçta yok olup gittiler. Allah onlara asla zulmetmedi, lakin onlar kendi öz canlarına zulmettiler.
10 – Sonra, o fenalık yapanların âkıbetleri, en fena bir âkıbet oldu. Çünkü Allahın ayetlerini yalan saydılar, bir taraftan da onlarla eğleniyorlardı. [6,110, 61,5; 5,49]
11 – Allah, kâinatı yaratmaya ilkin başlayan, sonra onu tekrar yapan, öldürdükten sonra diriltendir. İşin sonunda da hesap vermek üzere O’nun huzuruna götürüleceksiniz.
12 – Kıyamet koptuğu gün, o suçlu kâfirler ümitlerini tamamen kesip susarlar.
13 – Şeriklerinden kendilerine birtek dahi şefaatçi bulunmaz, zaten onlar şeriklerini de red ve inkâr edeceklerdir.
14 – Kıyamet Saati gelip çattığında, işte o gün, müminlerle kâfirler birbirilerinden ayrılırlar. Müminler cenneti, kâfirler ise cehennemi dolduracaklardır.
15 – İman edip güzel ve makbul işler yapanlar cennet bahçelerinde ağırlanıp neşelenirler.
16 – İnkâr edip ayetlerimizi ve öldükten sonra dirilmeyi, Allahın huzuruna çıkmayı yalan sayanlar ise tutuklanıp azaba atılmak üzere getirilirler.
17 – Haydi siz akşama girerken, sabaha çıkarken Allahı takdis ve tenzih edin, namaz kılın.
18 – Göklerde ve yerde hamd, güzel övgü O’na mahsustur. İkindi vaktinde de, öğleye girerken de O’nu takdis ve tenzih edin, namaz kılın. [91,3-4; 92,1-2; 93,1-2]
19 – O, ölüden diriyi çıkarır, diriden ölüyü çıkarır ve ölmüş toprağa hayat verir. İşte siz de öldükten sonra böylece diriltileceksiniz. [36,33-34; 22,5-7; 7,57]
20 – O’nun varlığının ve kudretinin delillerinden biri: sizi topraktan yaratmış olmasıdır. Sonra dünyaya yayılmış beşeriyet haline geldiniz.
21 – O’nun varlığının ve kudretinin delillerinden biri de: kendilerine ısınmanız için, size içinizden eşler yaratması, birbirinize karşı sevgi ve şefkat var etmesidir. Elbette bunda, düşünen kimseler için ibretler vardır. [7,179]
22 – O’nun varlığının ve kudretinin delillerinden biri de: gökleri ve yeri yaratması, lisanlarınızın ve renklerinizin farklı olmasıdır. Elbette bunda bilen ve anlayan kimseler için ibretler vardır. [4,1; 78,8]
23 – Onun varlığının ve kudretinin delillerinden biri de: geceleyin veya gündüzün uyumanız ve O’nun geniş lütfundan geçim vesilelerini aramanızdır. Elbette bunda işiten kimseler için ibretler vardır.
24 – Onun delillerinden biri de: gâh korku, gâh ümit vermek için size şimşeği göstermesi, gökten bir su indirip ölmüş toprağa onun sayesin-de hayat vermesidir. Elbette bunda aklını çalıştıran kimseler için ibretler vardır.
25 – Onun varlığının ve kudretinin delillerinden biri de: göğün ve yerin, Kendisinin buyruğu ile kaim olmaları, belirlenen yerde sapasağlam işlerinin başında bulunmalarıdır. Sonra sizi yattığınız yerden bir çağırdı mı, birden kabirlerinizden çıkıverirsiniz! [35,41; 22,65; 17,52; 79,13-14; 36,53]
26 – Göklerde ve yerde kim varsa Onundur. Onların hepsi, isteyerek veya istemeyerek Ona divan durmaktadır.
27 – Mahlûkları ilkin yoktan yaratan, ölümden son-ra da dirilten Odur. Bu diriltme Ona göre pek kolaydır. Göklerde ve yerde en yüce sıfatlar Onundur. O Aziz ve Hakimdir: Mutlak galibdir, tam hüküm ve hikmet sahibidir.
28 – Bakın, Allah size kendi hayatınızdan bir temsil getiriyor: Hiç, elinizin altındaki köle ve hizmetçilerden, size nasib ettiğimiz servette, onların payları da sizinki ile eşit olacak derecede, kendinize ortak yaptığınız, kendinize itibar ettiğiniz kadar onlara da itibar edip saydığınız ortaklarınız var mıdır? İşte Biz aklını kullanan kimseler için ayetlerimizi böyle açıklıyoruz.
29 – Fakat zalimler bir bilgiye dayanmaksızın, körükörüne heva ve heveslerine tabi oldular. Allahın şaşırttığını artık kim doğru yola getirebilir? Bu işte onlar hiç bir yardımcı bulamazlar.
30 – O halde sen, yüzünü ve özünü, halis muvahhid olarak dine yönelt. Yani Allahın insanları yaratmasında esas aldığı o fıtrata uygun hareket et. Allahın bu hilkatini kimse değiştiremez. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların ekserisi bunu bilmezler, anla-mazlar. [17,172; 12,103; 6,116]
31-32 – Başka her şeyden geçerek Ona tam gönül verin, Ona karşı gelmekten sakının, namazı hakkiyle ifa edin. Ve asla dinlerini parça parça edip kendileri de öbek öbek olan o müşriklerden olmayın. Öyle ki her hizip, kendi yanındakiyle böbürlenmektedir [6,159].
33-34 – İnsanlar bir derde düşünce başka her şeyi unutarak yalnız Rablerine gönülden yalvarırlar; Sonra Allah onlara nezdinden bir rahmet ve bolluk tattırınca, bir de bakarsın ki onlardan bir kısmı Rablerine eş, ortak koşuyor ve böylece Allahın nimetlerine nankörlük ediyorlar. De ki: “Bir süre eğlenin bakalım, yakında öğre-nirsiniz!”
35 – Yoksa Biz onlara bir ferman indirmişiz de, o ferman mı Allaha şirk koşmalarını bildiriyor?
36 – İnsanlara bir nimet, bir bolluk tattırdığımızda onunla sevinip şımarırlar. Şayet kendi yaptıkları sebebiyle başlarına bir fenalık gelirse, hemen ümitsizliğe düşerler. [11,10]
37 – Görüp anlamıyorlar mı ki Allah dilediği kimse-nin nasibini bol bol verir, dilediğinin nasibini kısar. Elbette bunda iman edecek kimseler için alınacak ibretler vardır.
38 – O halde yakınlarına, yoksula ve yolcuya hakkını ver. Allahın rızasına nail olmak isteyenler için böyle yapmak daha hayırlıdır. Felaha erenler de işte onlardır.
39 – Şunu unutmayın: Başkalarının mallarıyla artış sağlasın diye faize verdiğiniz para, zahiren fazlalaşsa da Allah’ın nezdinde artmaz. Ama Allahın rızasını arzulayarak verdiğiniz zekâtlar O’nun nezdinde bereketlenir İşte böyle yapanlar ödüllerini kat kat artırırlar.
40 – Allah O yüce Rabdir ki sizi yaratır, sonra rızıklandırır, sonra tayin ettiği vâde geldiğinde sizi öldürür, sonra da diriltir. Düşünün bakalım: Sizin, ibadette Allaha ortak yaptığınız putlar içinde bunlardan herhangi bir şeyi yapan var mı? Allah onların iddia ettikleri ortaklardan Münezzeh-tir, Yücedir.
41 – Allahın buyruklarını umursamayan şu insanların kendi tercihleri ile yaptıkları işler yüzünden karada ve denizde (bütün dünyada) bozukluk ortaya çıktı, nizam bozuldu. Doğru yola ve isabetli tutuma dönme fırsatı vermek için, Allah, yaptıklarının bazı kötü neticelerini onlara tattırır. [7,168] [21,35; 2,155]
42 – De ki: “Dünyayı gezin de daha önce geçmiş toplumların âkıbetlerinin nasıl olduğuna bakıp anlayın. Onların da ekserisi müşrik idiler.”
43 – Öyleyse Allah tarafından, o geri çevirilmesi mümkün olmayan gün gelmeden önce, sen yüzünü, özünü dürüst bir şekilde gerçek dine yönelt. O gün insanlar zümre zümre ayrılacaklardır.
44 – Kim inkâr ederse inkârının zararı kendisinedir. Kimler de güzel ve makbul işler yaparlarsa, onlar da kendileri lehine iyi bir hazırlık yapmış olurlar.
45 – Zira Allah iman edip güzel ve makbul işler yapanları lütfu ile ödüllendirecektir. O kâfirleri asla sevmez.
46 – O’nun varlığının ve kudretinin delillerinden biri de: size rahmet eserlerini tattırması, emri ile gemilerin akıp gitmesi ve O’nun lütfundan nasib aramanız ve şükret-meniz için, rüzgârları müjdeci olarak göndermesidir.
47 – Ey Resûlüm! Biz senden önceki ümmetlere de resuller gönderdik. O peygamberler ümmetlerine parlak deliller getirdiler, ama çoğu iman etmedi. Biz de o suçlulardan intikam aldık. Çünkü müminleri desteklemek, Bize düşen borç idi. [10,103; 6,12] Mûcizeler bu parlak delillerin bir kısmıdır. Allahın kâfirlerden intikam alması ise, onları cezalandırarak o zalimlerden, müminlerin intikamını alması demektir.
48 – Allah o azamet sahibidir ki rüzgârları gönderir, rüzgârlar bulutları kaldırır. Sonra o bulutları gökte dilediği gibi yayar ve par-ça parça dağıtır. Bir de bakarsın ki aralarından yağmur akıp duruyor! Derken onu kullarından dilediklerine ulaştırınca, derhal yüzleri gülüverir. [7,57]
49 – Halbuki onlar, daha önce Allahın üzerlerine yağmur indireceğinden tamamen ümitsiz idiler.
50 – İşte bak, Allahın rahmetinin eserlerine, ölmüş toprağa nasıl hayat veriyor! İşte bunları yapan kim ise, ölüleri de O diriltecektir. O, her şeye hakkiyle kadirdir.
51 – Eğer Biz onlara sıcak, kavurucu bir rüzgâr göndersek, onlar da o yeşillikleri sararmış, kavurulmuş görseler, ondan sonra nankörlük etmeye koyulurlar. [56;63-67]
52 – Şunu bil ki: Sen ne ölülere sesini duyurabilirsin, ne de arkasını dönüp uzaklaşan sağırlara bu da-veti işittirebilirsin. [63,36; 67,10]
53 – Sen, körleri de şaşkınlıktan, yanlış yola girmekten kurtaramazsın. Sen ancak, ayetlerimize iman etmeye yatkın kimselere çağrını duyurabilirsin, çünkü onlar hakka teslim olurlar.
54 – Allah o kadirdir ki sizi bir zaaftan yaratmakta, sonra zaafın ardından bir kuvvet yaratmakta, müteakiben kuvvetten sonra bir zaaf ve ihtiyarlık yapmaktadır. O dilediğini yaratır. Her şeyi bilen, her şeye Kadir olan, yalnız O’dur.
55 – Kıyamet Saati gelip çattığında suçlu kafirler yemin ederek dünyada sadece bir saat kaldıklarını ileri sürerler. Onlar dünyada iken de doğruluktan yalana işte böyle döndürülüyorlardı.
56 – Kendilerine ilim ve iman nasib edilenler ise derler ki: “Siz Allahın kitabınca ba’s (dirilme) gününe kadar durdunuz. İşte bugün dirilme günüdür, fakat siz bunu bilmi-yordunuz.”
57 – O gün zalimlere, mazeretleri fayda vermeye-ceği gibi, onlardan tarziye vermeleri de istenilmez. Dünyaya gönderilip Allahı razı etme, imanlı bir hayat sürme fırsatı verilmez.
58 – Biz gerçekten bu Kur’anda insanlar için nice meseller getirdik. Eğer sen onlara karşı istedikleri bir mucizeyi getirmiş olsan dahi, o kâfirler: “Siz ancak mubtılsınız, batıl peşindesiniz, derler. [10,96-97; 6,111; 15,14-15]
59 – İşte Allah, ilim peşinde olmayan, gerçeği aramayanların kalplerini böyle mühürler.
60 – O halde sabret! Çünkü Allahın vaadi kesindir. Sakın ona inanmayanlar seni paniğe düşürmesin, seni dayanıksız bulmasın ve seni endişelendirmesinler.