MERYEM SÛRESİ; 98 ayet olup Mekkede inmiştir. Hz. Meryemin bakire olarak Hz. İsayı dünyaya getirmesini tafsilatlı olarak anlatan kıssa ile başlar. Kehf suresindeki bazı peygamber kıssalarının peşinden Zekeriyya, Yahya, İsa, İbrahim, Musa, İsmail, İdris (a.s) dan bahseder. Sonra nebilerin yolundan sapanlara dikkat çeker. Şirkin bir çok nev’ini çürütür. Hz. İsanın adı etrafında türeyen çeşitli batıl inançları reddeder. Bu sûre Hz. İsa hakkında gerçek inancı açıkça bildirmekte olup Habeşistana hicret eden müminler bunu orada okumaktan çekinmemişlerdir. Okumaları Necaşî ve yakınları üzerinde olumlu bir tesir uyandırmıştır. Hz. İbrahimden bahse-dilmesi muhacirler için büyük bir teselli vesîlesidir. Zira o da hicret etmiş ve sonunda iyi bir akıbete kavuşmuştur. Son bölümünde müşriklerin aleyhteki çabalarına rağmen müminlerin felaha ereceği müjdelenmektedir.
Bismillahirrahmanirrahim
1 – Kâf, Hâ, Yâ, Ayn, Sâd.
2 – Bu, Senin Rabbinin, kulu Zekeriyya’ya olan lütuf ve ihsanının anlatımıdır.
3 – O Rabbine gizlice seslenip şöyle niyaz etmişti:
4 – “Ya Rabbi, iyice yaşlandım, kemiklerim zayıfladı, eridi, başımdaki saçlarım ağardı, beyaz alevler gibi tutuştu. Ya Rabbi, Sana her ne için yalvardıysam, asla mahrum kalmadım, bedbaht olmadım.”
5-6 – Doğrusu ben arkamdan yerime geçecek akrabamdan ötürü endişeliyim. Eşim de kısır. Bana lûtf-u kereminden öyle bir varis nasib et ki bana da, Yakub hanedanına da varis olsun. Onu, razı olacağın bir insan eyle ya Rabbi!” [3,38-39] Zekeriyya (a.s) Harun (a.s) neslindendi. İsrailoğul-ları Filistin’i fethettikten sonra ülkeyi 12 kabileye miras olarak dağıttılar. 13. olan ve Harun (a.s) dan gelen Levi-liler’e de dinî hizmetler düştü. (Eski Ahid, I. Tarihler, 23)
7 – Zekeriyya! buyurdu, Biz, sana adı Yahya olacak bir oğul müjdeliyoruz. Daha önce, kimseyi ona adaş yapmadık. (Bu adı alan olmadı). Yahya: “O yaşayacak, yaşasın, manevi erdemleriyle hep diri kalsın, her zaman hatırlansın” demektir. (Bu kıssa hakkında bkz. Luka, 1,5 – 22)
8 – “Ya Rabbi, dedi, nasıl olur benim çocuğum olabilir ki eşim kısır, ben ise bir pîr-i faniyim.”
9 – Melek dedi: “Öyledir, fakat Rabbin buyurdu ki: Bunu yapmak bana pek kolay. Nitekim seni yoktan var eden de Ben değil miyim?” [76,1]
10 – “Bana bir alamet göster ya Rabbi”, dedi. Allah buyurdu: “Senin alametin, sağlığın yerinde olmasına rağmen üç gün insanlarla konuşamaman-dır” [3,41]
11 – Derken, namazgâhından halkının karşısına çıkıp “Sabah akşam Rabbinize tesbih, ibadet edin” diye işarette bulundu.
12-14 – “Yahya! Kitaba var kuvvetinle sarıl” dedik ve henüz çocuk iken ona hikmet verdik. Tarafımızdan bir merhamet, arı duru bir gönül de ihsan ettik. O haramlardan çok sakınan bir insandı. Anne ve babasına iyi davranan hayırlı bir evlattı, asla zorba ve isyankâr biri değildi.
15 – Doğduğu gün de, vefat ettiği gün de, diriltilip kabirden kalkacağı gün de selam olsun ona. Bu hadisenin Yeni Ahid’de anlatımı için bkz. Luka, 1,5-22. Kur’an ile İncil’in anlatımında şu iki fark vardır: 1- Zekeriya (a.s) ın konuşmaması bir işaret ve alamet iken Luka inciline göre bir nevi cezadır. 2- Onun konuşmaması üç gün iken İncil’e göre Yahya (a.s) ın doğumuna kadar sürmüştür.
16 – Kitapta Meryemi de an! Hani o, ailesinden ayrılıp doğu tarafında bir yere çekiliverdi. Beyt-i Mukaddesin veya evinin doğu tarafına çe-kilmişti. Hıristiyanlar Doğu tarafını kıble edinmişlerdir.
17 – Onlarla kendisi arasına bir perde gerdi. Biz de ona Ruhumuzu gönderdik de, ona kusursuz, mükemmel bir insan şeklinde görünüverdi. [26,193-194; 40,51]
18 – Meryem irkildi ve “Ben” dedi, “Rahmana sığındım senden. Eğer Allahtan korkup haramdan sakınan bir kimse isen çekil yanımdan!”
19 – Ruh: “Ben” dedi, “Rabbinden sana gelen bir elçiyim. Sana tertemiz bir erkek çocuk hediye edeyim diye geldim”
20 – Meryem: “Nasıl oğlum olabilir ki bana eli değen bir tek erkek bile olmamıştır. İffetsiz bir kadın da değilim!” Kur’an-ı Kerim Hz. Meryemin bakire, yani hiçbir erkek ile evlilik ilişkisi olmadığını bildirir. Mevcut İncillere göre Yusuf Meryem’i tanıyordu (Matta 1,24 – 25). İsa’nın Hz. Meryemden doğan Yakup, Şem’un ve Yahuda isimli erkek ve ayrıca kızkardeşleri vardı. (Matta 13,55)
21 – Ruh: “Öyledir, ama Rabbin: “Bu iş bana pek kolaydır. Çünkü biz onu insanlara kudretimizin bir alameti ve tarafımızdan bir rahmet kılacağız ve artık bu, hükme bağlanmış, olup bitmiş bir iştir” dedi.” [3,45]
22 – Sonra çocuğuna hamile kaldı ve bu haliyle uzakça bir yere çekildi. Uzaklaşması, çocuğuna babasız hamile kaldığının güçlü bir delilidir. Normal tarzda olsaydı evini, barkını, her şeyini bırakıp uzak bir yere çekilmezdi.
23 – Derken doğum sancısı onu bir hurma ağacına dayanmaya zorladı. “Ay!” dedi, “n’olaydım, keşke bu iş başıma gelmeden öleydim, adı sanı unutulup gitmiş biri olaydım!” Bu sancılar Hz. Meryemin diğer anneler gibi doğurduğunu, İsa (a.s) ın herhangi bir çocuk gibi dünyaya geldiğini gösteriyor. Hz. İsanın insanlardan uzak bir yerde doğduğu anlaşılıyor.
24 – Derken, Ruh, ona alt taraftan şöyle seslendi: “Sakın üzülme!” dedi, “Rabbin senin alt yanında bir su arkı meydana getirdi. Bunu söyleyen: Melek veya yeni doğan çocuk olabilir.
25 – “Haydi, hurma dalını kendine doğru silkele, üzerine taze hurmalar dökülsün.”
26 – “Artık ye, iç, gözün aydın olsun eğer herhangi bir insana rastlarsan: “Ben Rahmana oruç adamıştım, de, o sebeple bugün hiç kimseyle konuşmayacağım”
27 – Onu kucağına alıp akrabalarına getirdi. “Kız Meryem! dediler, sen ne tuhaf bir şey yapmışsın öyle!”
28 – “Ey Harunun kardeşi! Baban kötü bir insan değildi. Annen de iffetsiz bir kadın değildi!” Arapçada Eb (Baba), eh (kardeş) ve Uht (kızkardeş) kelimeleri birçok durumda geniş mânada kullanılır. Gerçek bir kardeşlik değil, akrabalık ve mensubiyet bildirir. Hz. Peygambere (a.s) bu, bir müşkil olarak sorulmuş, o da: “Meryem zamanındaki insanlar, kendilerinden önce geçen peygamberlerinin ve iyi kimselerin isimlerini çocuklarına isim yaparlardı, yani onlara nisbet edilirlerdi.” buyurmuştur. Nitekim: Hz. Safiyye, bazı kadınların kendisine “Yahudi kızı yahudi!” dediklerini şikâyet edince o şöyle buyurmuştu: “Sen niçin onlara: “Oh ya, Harun babam, Musa amcam, Muhammed eşim oluyor, daha ne isterim!” deseydin ya!”
29 – Meryem, (bana değil, çocuğa sorun dercesine) çocuğu gösterdi: “Nasıl olur da, dediler, beşikteki bebekle konuşuruz?” [23,50]
30 – Derken bebek: “Ben Allahın kuluyum, dedi, O bana kitap verdi, beni peygamber olarak görevlendirdi.
31 – “Nerede olursam olayım beni kutlu, mübarek kıldı, yaşadığım müddetçe bana namazı ve zekâtı farz kıldı.”
32 – “Anneme saygılı, hayırlı evlat kılıp, asla zorba, bedbaht ve hayırsız biri eylemedi” [17,23; 31,14]
33 – Doğduğum gün, öleceğim gün de, kabirden kalkıp dirileceğim gün de selam üzerime olsun!”
34 – İşte hakkında şüphe ve tartışmalara girdikleri Meryem oğlu İsa konusunda gerçeğin ta kendisi olan Allahın sözü budur.
35 – Allahın evlat edinmesi olacak iş değildir. O bundan münezzehtir! Bir işi yapmak istedi mi, “şöyle olsun” demesi kâfidir. [17,11]
36 – “İyi bilin ki Allah benim de Rabbim, sizlerin de Rabbidir, öyleyse yalnız Ona ibadet ediniz. Doğru yol budur”
37 – Sonra onun hakkında birtakım gruplar kendi aralarında ayrılığa düştüler. Artık gerçeğin meydana çıkacağı o mühim günün duruşmasında vay o kâfirlerin başına geleceklere! Bu gruplar Yahudilerle Hıristiyanlardır. Yahut Hıristiyanların Nesturîler, Ya’kubiler ve Melkâniler şeklinde bölünmeleridir. Tarihi akış içinde Hıristiyanlık yüzlerce gruba bölünmüştür. Titiz bir tevhid inancına sahib olan Unitaire’lerin yanında, ekserî hıristiyanların teslisi, hatta Mormanlar gibi bir grubun politeizm’i (çok tanrıcılığı) kabul ettiklerini de görürüz. Hülasa: “Yeryüzünde başka hiç bir dinin mensupları Hıristiyanlar kadar farklı inançlara ve din savaşlarına sahne olmamıştır” [De Glasenapp, Les cinq grandes religions, Paris, Payot, 1954, s. 415)
38 – Neler işitecek, neler görecekler onlar, o huzurumuza gelecekleri gün! Gerçeği pek güzel anlayacaklar o gün. Ama o zalimler bu gün tam bir şaşkınlık içindedirler.
39 – Sen o hasret ve pişmanlık gününü, o hakların da ilahi hükmün yerini bulacağı günü anlatarak uyar onları! Ama onlar gaflet içindeler, hala iman etmiyorlar onlar.
40 – Şu kesin bir gerçektir ki bütün dünyaya ve dünyada yaşayan bütün insanlara Biz varis olacağız (onlar sona erip Baki Allah kalacak) ve ölümden sonra hepsi diriltilip Bizim huzurumuza getirileceklerdir.
41 – Kitapta İbrahimi de an. O gerçekten özü sözü doğru biri idi, yani bir Peygamberdi.
42 – Zamanı geldi, babasına: “Babacığım, dedi, niçin işitmeyen, görmeyen ve sana hiçbir fayda sağlamayan bu putlara tapıyorsun?” Hz. İbrahim bu sözü babası Azer’e söylemektedir.
43 – “Babacığım, sana ulaşmayan bir ilim, geldi bana, ne olur bana tabi ol da seni dümdüz bir yola çıkarayım”
44 – “Babacığım, sakın şeytana ibadet etme, çünkü şeytan Rahmana isyan içindedir. [36,60; 4,117]
45 – Babacığım, bu gidişle o Rahmandan bile bir azabın gelip sana dokunacağından ve senin Şeytana hemdem olacağından ciddi endişe içindeyim. Olurki O sana tevbe ve iman etmeyi nasib eder. Zira kâfir için istiğfarın manası budur.
46 – Babası: “İbrahim, ne o, yoksa Sen benim tanrılarıma sırtını mı dönüyorsun. Vazgeçmezsen bu işten mutlaka taşa tutarım seni. Şöyle bir uzun müddet benden uzak dur. Gözüm görmesin seni buralarda.”
47 – İbrahim: “Selamet, esenlik içinde kal, dedi. Rabbimden senin için mağfiret dileyeceğim. O gerçekten bana karşı çok lütufkârdır. [25,63; 28,55; 60,4; 9,113-114; 14,41]
48 – “İşte sizi de, sizin Allahtan başka ibadet ve dua ettiğiniz tanrılarınızı da terkediyorum. Rabbime niyaz edip yalvarıyorum. Rabbime niyaz etmem sayesinde mahrum ve perişan olmayacağımı umuyorum.
49 – Onları ve onların Allahtan başka taptıkları putları terkedip (Şam’a yerleşince) Biz Ona İshak ile Yakubu hediye ettik. Onların her birine peygamberlik verdik. [21,72; 11,71; 2,133] Rivayete göre: Hz. İbrahim Şam tarafına hicret istediğinde önce Harrana geldi. Orada Sâre ile evlendi. Ondan İshak, İshaktan da bilahere Yakub dünyaya geldi.
50 – Onlara rahmetimizden ihsanlarda bulunduk. Onlara dillerde ve dinlerde yüksek ve güzel bir nam bıraktık.
51 – Kitapta Musayı da an. Gerçekten O Allah tarafından ihlasa erdirilen bir kul idi, resûl ve nebi idi. Resûl ve Nebi, Kur’anda eş anlamda kullanılmıştır. Fakat 22, 52 de olduğu gibi, bazen farklı anlam taşıdıkları da anlaşılmaktadır. Umum husus farkı olduğu söylenebilir. Her resûl nebidir, ama her nebi resûl olmayabilir.
52 – Hani ona Tur’un sağ tarafından seslenmiş ve özel konuşma için onu huzurumuza almıştık. [28,20] Tur, Mısır ile Medyen arasında bir dağın adıdır. Hz. Mûsa (a.s) Mısıra giderken bir ateş görmüş, ona yaklaşınca “Ben Allah’ım. Hak Mabud Benim” sesini işitmişti. Burada Tur’un doğusu kasdedilmiştir. Med-yen’den Mısır’a giderken Tur’un güneyine düşen yoldan geçtiğinden, güney cihetinden ona bakan kişiye göre, dağın sağı doğu, solu ise batı tarafında olur. Yoksa bir dağın sağı veya solu olmadığı âşikârdır.
53 – Ve rahmet ve keremimizden, kardeşi Harunu da nebi olarak ona ihsan ettik. [28,34; 20,31; 26,13]
54 – Kitapta İsmail’i de an. Gerçekten o, verdiği sözü yerine getiren biri idi. Resûl ve nebi idi. [17,34; 61,2-3] Hz. İsmail, Hz. İbrahimin oğlu ve Hz. Peygamberin büyük dedesidir.
55 – Halkına namazı ve zekatı tavsiye ederdi. Rabbinin razı olduğu biri idi. [20,132; 66,6]
56 – Kitapta İdris’i de an. Gerçekten o da doğru-luğun timsali biri idi, bir nebi idi. İdrisin asıl adı Uhnuh (Enoch) olup, Nuh (a.s) ın 3. batın dedesidir. Rivayete göre: Kendinden önceki insanlar deri giyinirken o elbise dikmeye başlamış ve giymiştir. Ona 30 sahife indirilmiştir. Kalemle ilk yazı yazan, yıldızlar ve hesap ilmine ilk bakan odur.
57 – Biz onu üstün bir makama yücelttik. Burada Hz. İdris (a.s) ın miracına işaret edilmektedir. Krş. Enoch peygamberin miracı Tevrat, Tekvin 5, 24.
58 – İşte bunlar Allahın nimetine mazhar olmuş olan bu zatlar, Adem neslinden, Nuh ile beraber gemide taşıdıklarımızın evlatlarından, İbrahim ve İsrailin nesillerinden ve hidayete erdirip seçtiğimiz kimselerdendir. Onlar Rahmanın ayetleri okunduğunda ağlayarak secdeye kapanırlardı. [6,83-90; 40,78] Bu zatlar Hz. Zekeriya ile Hz. İdris arasında zikredilen peygamberlerdir. Bu ayet, Tilavet secdesini gerektiren ayetlerdendir.
59 – Kendilerinden sonra yerlerine öyle bir nesil geldi ki namazı zâyi ettiler, şehvetlerinin peşine düştüler. İşte bunlar da azgınlıklarının cezasını bulacaklardır. Namaz, mümini Rabbi ile irtibata koyan bağdır, kablodur. O olmazsa akım gelmez, karanlıkta kalır, rûh gıdasını alamaz. Ayet, ümmetlerin, çöküşlerinin, namazı gevşetmekle başladığına işaret ediyor.
60 – Ancak tevbe eden, iman edip makbul ve güzel işler yapanlar cennete girecekler ve asla haksızlığa uğramayacaklardır.
61 – Evet, onlar Rahmanın kullarına gıyabi olarak vâdettiği, dünyada iken görmeksizin inandıkları Adn cennetlerine gireceklerdir. Allahın vâdi muhakkak ki yerini bulacaktır. [73,18]
62 – Orada onlar boş ve anlamsız söz işitmezler, sadece selam ve selamet sözleri duyarlar. Orada ziya-fetleri sabah akşam kendilerine sunulacaktır. [56,25-26] Müslim (müslüman) ile selam aynı köktendir. Selam: Selamet, esenlik, barış demektir. Müslim: hem Rabbi, hem kendi nefsi hem de başkaları ile barış içinde yaşayıp ahirette de adı Daru’s-Selam (Selam ülkesi) olan cennete girer.
63 – İşte bu cennetlere kullarımızdan, Allahı sayıp fenalıklardan sakınanları varis kılacağız.
64 – Rabbinin emri olmadıkça biz (meleklerden olan elçiler) inmeyiz. Önümüzde ve arkamızdaki bütün geçmiş ve gelecek şeyler ve bunların arasındakiler hep Ona aittir. Senin Rabbin unutkan değildir, hiçbir şeyi unutmaz. Bu ayet, Cebrail (a.s) ın sözünü nakleder. Onun inmesi bir süre geciktiğinden Hz. Peygamber üzülmüştü. Cenabı Allah onu teselli buyuruyor. Bunlar, Hz. Peygamber (a.s) a gönderilen ilahi vahiydir. Yani nasıl daha önceki peygamberler vahye nail oldularsa Hz. Peygamber de öylece nail olmuştur.
65 – Göklerin, yerin ve o ikisinin arasında olan herşeyin Rabbidir O. Öyleyse yalnız Ona kulluk et. Ona ibadetinde sabır ve sebat göster. Ona denk ve adaş olacak hiç kimse bilir misin?
66 – Böyle iken kâfir insan: “Ben öldükten sonra sahi diriltilip kabirimden çıkarılacak mıyım?” der. [13,5; 36,77-79]
67 – O insan hiç düşünmüyor mu ki, o hiç bir şey değilken Biz onu yaratıp var ettik?
68 – Senin Rabbine yemin olsun ki Biz onları da, şeytanları da diriltip huzurumuza toplayacağız, sonra da cehennemin çevresinde dizüstü çökmüş vaziyette oraya getireceğiz.
69 – Sonra da her topluluktan, Rahmana isyan etmede en ileri gidenleri çekip ayıracağız.
70 – Sonra o cehennemi boylamaya daha çok müstahak olanları elbette Biz pek iyi biliriz.
71 – Sizden hiç kimse yoktur ki cehenneme varmasın. Bu Rabbinin katında kesinleşmiş bir hükümdür. Burada Vürud: girme, fakat “uğrayıp geçme” manasında bir girme ifade eder. Bu işkali, Hz. Peygamber (a.s) ın şöyle giderdiği rivayet olunmuştur. “Herkes cehenneme girer, fakat müminler için Hz. İbrahim’e olduğu gibi ateş serin ve selamet olur.”
72 – Sonra Allahı sayıp fenalıklardan sakınan müttakileri kurtararak zalimleri dizüstü çökmüş vaziyette orada bırakacağız.
73 – Ayetlerimiz kendilerine açık açık okunduğu zaman o kâfirler iman edenlere dediler ki: (Bu uhrevi ve manevi halleri bir tarafa bırakalım, dünya hayatının realitesine bakalım) Bu iki zümreden, mümin ve kafirlerden hangisinin makamı daha üstün, grup ve topluluğu daha muteberdir?” [6,53; 46,11; 26,111] Sırf geçici menfaatlere şartlanmalarını ayet pek beliğ bir şekilde beyan buyurmaktadır. Öyle ki onlar o halleri değil düşünüp anlamaya çalışmak, söz olarak bile işitmek istemiyorlar, kendilerine yapılan tebliğ, adeta bir “sağırlar diyaloğuna” dönüşüyor. Onlar dünyayı kazanmak ve yaşamak için dinden uzak kalmak gerektiği düşüncesine kapıldılar. Fakat bu çok kısa ve dar görüşlülüktür. Zira onların beğenmedikleri müminler, kısa zamanda dünyada çok ilerlediler, zengin ve azgın kâfir önderler perişan oldular.
74 – Halbuki Biz onlardan önce, gerek mal ve eşyaları, gerek gösterişleri daha güzel durumda olan öyle nesiller helâk ettik ki saymaya gelmez. Başlıca ölçülerinin, maddi refah olduğu vurgulanıyor.
75 – De ki: Dini inkâr edenlere Rahman biraz mühlet versin, bundan ne çıkar? Ama işin sonunda, onlar kendilerine vâdolunan azabı veya kıyameti görünce işte o zaman öğrenecekler: kimmiş mevkii daha düşük ve kimmiş asker ve maiyyeti daha zayıf! [3,61; 62,6]
76 – Allah hidayeti kabul edip doğru yola gelenlerin ise feyizlerini artırır. Baki kalacak dürüst ve yararlı işler, Rabbinin nazarında hem mükâfat bakımından daha üstün, hem de akıbet yönünden daha iyidir. [9,124-125] 77 – Baksana şu ayetlerimizi inkâr edip “Mutlaka malım mülküm de olacak, çoluk çocuğum da olacak!” diyen adamın haline.
78 – Ne o, bu adam gaybı öğrenmenin yolunu mu buldu, yoksa Rahmandan kesin bir söz mü aldı?
79 – Asla! İşte Onun bu sözünü deftere kaydedeceğiz ve azabını da artırdıkça artıracağız.
80 – O sözünü ettiği mal ve evlada Biz varis olacağız nesi var nesi yoksa Bize kalacak ve o, huzurumuza tek başına (ilk yarattığımız gibi mal ve mülkten, makam ve mevkiden hatta elbiseden bile soyunmuş olarak çırıl çıplak) gelecektir.
81 – Kendilerine kalsa izzet ve kuvvet vesilesi olsun diye, Allahtan başka bir takım tanrılar edindiler. Dünyevi varlığa ve iktidara nerdeyse dini bir vecd ile “tapınan” ve dünyevi başarının bu tezahürlerine tanrısal nitelikler yakıştıran insanlardan bahsediliyor.
82 – Hayır, hayır! taptıkları o nesneler onların ibadetlerini reddedecekler ve kendilerine düşman olacaklardır. [35,14; 46,5]
83 – Görmüyor musun ki Biz kâfirlere şeytanları musallat ediyoruz, onları oynatıp duruyorlar.
84 – O halde onlar hakkında acele etme Biz onların günlerini saymaktayız. [14,42; 86,17; 3,178; 31,24]
85 – Günü gelecek, Allahı sayıp haramlardan sakınan müttakileri, Rahman tarafından ağırlanacak konuk heyet olarak toplayacağız.
86 – Suçluları da susuz olarak o yakıcı cehenneme süreceğiz.
87 – Rahmanın huzurunda söz almış olanlar dışında hiç kimse şefaat edemez. Bunun manası şudur: Şefaat ancak dünya hayatında Allaha iman eden, dine inanan için geçerli olacaktır. Keza yalnız Rahmanın izin verdiği kimse başkaları için şefaat edebilecektir.
88 – “Rahman çocuk edindi” dediler.
89-90 – Böyle diyen sizler, öyle çirkin bir iddia ileri sürdünüz ki nerdeyse gökler çatlayacak, yer yarılacak, dağlar yıkılıp çökecekti!
91 – Rahmana çocuk isnad etmelerinden ötürü!
92 – Halbuki evlat edinmek Rahmanın şanına ya-kışmaz.
93 – Göklerde ve yerde kim varsa, Rahmana sadece ve sadece kul olarak gelecektir.
94 – O bunların hepsini ilmi ile ihata etmiş, tek tek tesbit etmiştir.
95 – Ve onların hepsi de kıyamet günü Onun huzuruna tek başına gelecektir.
96 – İman edip, makbul ve güzel işler yapanlar için, Rahman insanların gönüllerinde sevgi yaratır. Bu ayet indirildiğinde Mekkede müminlere işkence ediliyordu. Ayet onlara müjde verip müminlerin yakında sempati göreceklerini bildiriyor. Bu ayeti açıklayan bir hadis meali: Yüce Allah bir kulunu sevince Cebraile: “Ben falanı sevdim, sen de sev” der. Bunun üzerine Cebrail (a.s) da onu sever ve gökte olan melekler: “Allah falanı sevmiştir, siz de seviniz” diye nida eder. Artık göklerdekiler de onu sever. Sonra yeryüzünde de onun için bir sevgi yerleşmiş olur.”
97 – Bizim, Kur’anı senin dilinle indirip kolaylaş-tırmamızın başlıca sebebi, senin müttakileri müjdelemen ve inatçı kimseleri de onunla uyarmandır.
98 – Hem onlardan önce nice nesiller imha ettik. Biz! Onlardan hissedip gördüğün yahut sesini işittiğin bir tek kişi bile var mıdır?