İBRAHİM SÛRESİ: Mekkede nazil olmuş olup 52 ayettir. Sûre, Kur’an-ı Kerimin gerçekliğine dair bir girişten sonra Hz. Musa (a.s) ın tebliğine yer verir. Daha sonra Hûd, Âd, Semûd halklarını, genel olarak inkârcıların tutumlarını ve onlara verilen dünyevi ve uhrevi cezaları bildirir. Ahirette Şeytan’ın kâfirlere karşı yapacağı hitabeyi nakleder. Sonra Hz. ibrahim (a.s) ın Mekkede geçen kıssasına genişçe yer verir. Başlangıçta olduğu gibi Kur’anın, Allahın insanlara yönelttiği bir bildiri olduğu hatırlatılarak, sûre sona erer.
Bismillahirrahmanirrahim.
1-3 – Elif, Lâm, Râ. Bu, Rablerinin izniyle insanları karanlıklardan aydınlığa, üstün kudret sahibi ve her işi övgüye layık olan Allahın yoluna, göklerde ve yerdeki her şeyin sahibinin yoluna insanları çıkarman için sana indirdiğimiz bir Kitaptır. Kendilerini bekleyen o çetin azaptan ötürü vay o inkârcıların hallerine! Vay onlara ki, ahirete inanmalarına rağmen, bile bile dünyayı ahirete tercih ederler. insanları Allah yolundan çevirir de o yolu eğri büğrü göstermek isterler. işte onlar haktan, doğru yoldan çok uzak bir sapıklık içindedirler. [2,257; 57,9] Kâfirler, Allahın rızasına tabi olmayıp, Allahın dininin kendilerine tabi olmasını isterler. Bu din, bütün örf, âdet, gelenek ve alışkanlıklarını doğrulasın ama hoşlanmadıkları bir tek inanç ve ibadeti bile şart koşmasın. Ancak bu hale getirdikten sonra dini kabul ederlermiş!
4 – Biz her peygamberi, kendi milletinin lisanı ile gönderdik, ta ki onlara hakikatleri iyice açıklasın. Artık Allah dilediğini saptırır, dilediğini doğru yola iletir. O mutlak galiptir, tam hüküm ve hikmet sahibidir. [7,158] Allah hangi millete peygamber gönderirse, mesajını o milletin dili ile gönderir. Maksad, onların iyice anlamalarıdır. Bu sebeple bu ayet, Kitabın mânalarının diğer dillere çevrilmesini de gerektirir. Fakat mesajı anlamak, kabulü gerektirmez. Bu, insanın tercihinden sonra Allahın takdirine bağlıdır.
5 – Bu cümleden olarak, Musayı da “halkını karanlıklardan aydınlığa çıkar ve onlara Allahın önemli günlerini hatırlat” diye ayetlerimizle gönderdik. Elbette bunda çok sabreden ve çok şükreden herkes için nice ibretler vardır.
6 – Bir vakit Musa, halkına: “Allahın, sizin üzerinizdeki nimetlerini hatırlayın: Çünkü O sizi, size en kötü bir işkence uygulayan, doğan erkek çocuklarınızı öldürüp kızlarınızı perişan bir hayata zorlayan Firavun hakimiyetinden kurtarmıştı. Gerçekten bunda, Rabbinizden size büyük bir imtihan vardı. Musa (a.s) ın bu kabil tavsiyeleri geniş olarak Tevrat, Tesniye, 4,6,8,10,11 ve 28. bölümlerinde yer al-maktadır.
7 – Ve düşünün ki: Rabbiniz şöyle ilan buyurdu: “Eğer şükrederseniz, Ben nimetlerimi daha da artırırım, ama nankörlük ederseniz haberiniz olsun ki azabım pek şiddetlidir!”
8 – Sözüne devam ederek: “Eğer” dedi Musa, “siz ve dünyada bulunan herkes kâfir olsa, bilesiniz ki, Allahın hiç kimseye ve hiçbir şeye ihtiyacı yoktur, mutlak zengindir, her türlü övgüye layıktır.” [39,7; 64,6]
9 – Sizden önce gelip geçmiş ümmetlerin, Nuh, Âd ve Semûd halklarının ve onlardan sonra gelip de Allahdan başkasının tamtamına bilemeyeceği halkların başlarından geçen olaylardan haberdar olma-dınız mı? Elçileri kendilerine delil ve mûcizeler getirdiler de onlar ellerini ağızlarına götürüp: “Biz” dediler, “sizinle gönderilen talimatları tanımıyoruz! kabul etmiyoruz, çünkü biz, bize yaptığınız davetin mahiyetinden derin bir kuşku içindeyiz” “Eli ağzına götürmek” hayret, red veya tahkir ifadesi olmalıdır. Red ve alaylarını göstermek amacıyla ıslık çalmak için olabileceği gibi, susmaya davet için de yapmış olabilirler.
10 – Peygamberleri onlara: “Hiç gökleri ve yeri yaratan Yüce Yaratıcı hakkında şüphe edilebilir mi? O günahlarınızı affetmeye çağırıyor ve muayyen bir süreye kadar size müsaade ediyor, mühlet veriyor” dediler. Onlarsa “Siz” dediler, “bizim gibi bir beşerden başka bir şey değilsiniz. Siz bizi atalarımızın ibadet ettiği tanrılardan vazgeçirmek istiyorsunuz. O halde bize açık delil getirin.” [11,3]
11 – Resûlleri onlara: “Evet, dediler, biz sizin gibi beşerden başka bir şey değiliz. Fakat Allah peygamberlik nimetini kullarından dilediğine ihsan eder. Allahın izni olmadıkça size mûcize göstermemiz mümkün değildir. O halde müminler yalnız Allaha dayanıp güvenmelidirler.”
12 – “Biz neden Allaha tevekkül etmeyelim ki gireceğimiz yolları bize O gösterdi. Bize verdiğiniz her türlü eza ve sıkıntıya sabredeceğiz. Tevekkül edenler yalnız Allaha dayanıp güvenmelidirler.”
13-14 – Kâfirler resûllerine dediler ki: “Ya sizi yurdumuzdan kovarız, yahut bizim dinimize dönersiniz.” Rableri de onlara vahyetti ki: “Elbette Biz o zalimleri imha edeceğiz ve onlardan sonra o ülkeye sizi yerleştireceğiz. İşte bu, huzuruma çıkmaktan ve uyardığım azaptan çekinenler içindir.” [7,88; 27,56; 17,76; 8,30] Bu ayet, Hz. Peygamber (a.s) ın vatanından hicret edeceğine, fakat daha sonra kendisini çıkaranların yerine hakim olacağına işaret etmektedir.
15-17 – Resûller Allahtan fütuhat ve yardım istedi-ler. Neticede her inatçı, zorba zalim hüsrana uğradı. İş bununla bitmeyecek, ardından cehenneme girecek. Orada kendisine kanlı irinli su içirilecek, yutmaya çalışacak ama boğazından geçiremeyecek. Ölüm her yandan ona geldiği halde yine de ölmeyecek. Bunun arkasından da pek şiddetli bir azap daha vardır. [37,171-173; 58,21; 21,105; 50,24-26; 22,21; 35,36; 55,43-44; 37,64-68]
18 – Rablerini inkâr edenlerin durumu şudur: Onların iyi işleri, bir kül yığınına benzer. Fırtınalı bir günde rüzgar onu şiddetle savurmaktadır. Kazandık-larından hiç bir şeyi ellerinde tutamıyorlar. İşte asıl kayıp, asıl sapıklık budur! [25,23; 3,117]
19-20 – Görmedin mi ki Allah gökleri ve yeri, hikmetle ve ciddî bir maksad için yaratmıştır. Eğer dilerse sizi ortadan kaldırıp yepyeni bir halk getirir. Allaha göre bu, sözü edilecek bir şey değildir. [36,77-83; 47,38] Hitap görünüşte Hz. Peygamber (a.s) a, gerçekte ise bütün insanlaradır.
21 – Bir de bakarsın kıyamet gününde hepsi toplanarak Allahın huzuruna çıkmışlar. Zayıflar büyüklük taslayanlara: “Biz” dediler, “sizlere tabi idik. Şimdi siz, bize fayda sağlayıp da Allahın azabından zerrece bir şey uzaklaştırabiliyor musunuz?” Büyüklük taslayanlar: “Ne yapalım?” dediler, “Allah bize yol gösterseydi biz de size gösterirdik. Şimdi bizler sabretsek de, sızlansak da sonuç değişmez. Anlaşıldı: Bizim için kaçıp sığınacağımız bir yer yok!” [34,31-33; 40,47-48; 7,38-39; 33,66-68]
22 – Hesaplar görülüp iş tamamlanınca Şeytan onlara şöyle diyecek: “Allah size doğru vâdde bulundu. Ben de size bir şeyler vâd ettim ama sözümden caydım. Doğrusu, benim size istediğimi yaptıracak bir gücüm yoktu, sadece ben sizi davet ettim, siz de çağrımı kabul ettiniz. O halde beni ayıplamayın, kendi kendinizi kınayın. Ne ben sizi kurtarabilirim, ne de siz beni kurtarabilirsiniz. Ben, sizin daha önce beni Allaha şerik yapmanızı da reddetmiştim.” Elbette, böyle zalimlerin hakkı gayet acı bir azaptır. [4,120; 59,16] Allahın hükmü herkes hakkında kesinleşip, cenetlikler cennete, cehennemlikler de cehenneme girmeye hazırlandığı zaman şeytan bu nutkunu irad edecektir.
23 – İman edip makbul ve güzel işler yapanlar, içinden ırmaklar akan cennetlere yerleştirilecekler, Rablerinin izniyle orada devamlı kalacaklardır. Orada karşılaştıklarında iyi dilek temennileri “Selam” olacaktır. [39,73; 13,23-24; 10,10] Selam: güvenlik, esenlik, her türlü zarardan kurtulma, barış anlamlarına gelip en kapsamlı bir temenni olduğundan, kaynağını da Allahın es-Selam ism-i şerifinden aldığından dünyada müminlere bahşedilen bir İslam nimeti olarak cennette de devam edecektir.
24-25 – Görmedin mi Allah nasıl bir benzetme yaptı: Güzel söz, kökü yerin derinliklerinde sabit, dalları ise göğe doğru yükselmiş bir ağaç gibidir ki Rabbinin izniyle her zaman meyvesini verir. Düşünüp ders çıkarsınlar diye Allah insanlara böyle temsiller getirir. Burada iman, güzel ağaca benzetilmiştir. Bir ağacın damarları, gövdesi, dalları, meyveleri vardır. İman ağacının damarları ilim, marifet ve yakindir. Gövdesi ihlastır. Dalları iyi işler ve davranışlar meyveleri ise güzel işlerin gerektirdiği temiz huylar, güzel hasletlerdir. Bir ağacın canlılığını sürdürmesi için sulanıp bakılması gerektiği gibi iman ağacı da ilim, iyi işler, tefekkür ile gözetilmezse, o da kuruma tehlikesine maruz kalır. Bir hadiste Hz. Peygamber (a.s): “Elbise nasıl yıpranırsa, kalbdeki iman da öylece yıpranıp eskir. O halde, imanınızı daima tazeleyin” buyurmuştur. İbadetlere vakti vaktine devam, bu bakımı sağlar.
26 – Kötü söz ise, gövdesi toprağın üstünden kolayca çıkarılabilen, kökleşip yerleşmeyen değersiz bir ağaca benzer. Kötü söz de köksüz bir bitkiye benzetilmiştir. Ne sağlam kökü, ne yükselen dalları, ne güzel meyveleri, ne gölgesi vardır. İşte kâfir böyledir.
27 – Allah iman edenleri hem dünyada hem ahirette o sabit söz üzerinde sağlam bir şekilde tutar. Zalimleri ise şaşırtır. Allah elbette dilediğini yapar.
28-29 – Allahın nimetine bedel, inkâr ve nankörlüğü tercih edenleri, ayrıca kendi halklarını da helâk yurduna cehenneme sürükleyenleri görmedin mi? Onların hepsi oraya girecekler. Ne kötü bir yerleşim yeridir Cehennem!
30 – İnsanları Allahın yolundan saptırmak için birtakım ortaklar uydurdular. De ki: “Azıcık yararlanın bakalım nasılsa sonunda gideceğiniz yer ateştir!” [10,70]
31 – Söyle o iman etmiş kullarıma: Namazı hakkıyle kılsınlar ve ne alışverişin, ne de dostluğun olmadığı gün gelmeden önce, gizli ve açık şekilde, kendilerine ihsan ettiğimiz rızıklardan, nimetlerden infak etsinler. [2,254; 57,15]
32 – Allah gökleri ve yeri yaratandır. Gökten yağmur indirip size rızık olsun diye, onunla türlü türlü meyveler, ürünler çıkarandır. İzni ile denizde dolaşmak üzere gemileri size râm eden, akan suları da, ırmakları da sizin hizmetinize verendir.
33 – Mutad seyirlerini yapan Güneş ile Ay’ı size âmade kılan, geceyi ve gündüzü istifadenize veren de Odur. [36,37-40; 7,54; 39,5]
34 – Hasılı O, Kendisinden dilediğiniz her şeyi verdi. Öyle ki Allahın size verdiği nimetleri birer birer saymaya kalkarsanız, mümkün değil, onları toptan olarak bile sayamazsınız. Gerçekten insan zalim ve nankördür.
35 – Bir de, İbrahim, bir vakitler şöyle demişti: “Ya Rabbi, burayı emin bir belde kıl, beni de evlatlarımı da putlara tapmaktan uzak tut.” [2,126; 29,67; 3,96-97]
36 – “Ya Rabbi, doğrusu onlar (putlar) insanların birçoğunu saptırdılar. Artık bundan sonra kim bana tabi olursa, o bendendir. Kim de bana karşı gelirse o da senin merhametine kalmıştır, şüphesiz Sen Gafursun, Rahimsin.” Putlar birçok insanın sapmasına sebep olduğun-dan mecazi olarak saptırma işi onlara maledilmiştir. Hz. İbrahim (a.s) doğru yolda gidenler için dua edip nimet ve bereket istiyor. Fakat isyan edenler için ceza istemeyip, Allahın mağfiret ve merhametine havale edi-yor. Bu onun meşhur şefkatinin tezahürlerinden biridir. Benzeri bir davranışı Hz. İsa (a.s) da yapmıştır. [5,118]
37 – “Ey bizim Rabbimiz! Ben zürriyetimden bir kısmını senin kutsal Mabedinin yanında, ekin bitmez bir vâdide yerleştirdim. Ey bizim Rabbimiz, namazı gereğince kılsınlar diye böyle yaptım. Ya Rabbi, artık insanların bir kısmının gönüllerini onlara doğru yönelt, onları her türlü ürünlerden rızıklandır ki Sana şükretsinler.” [28,57] Bu duanın bereketiyledir ki Hz. Muhammed (a.s) dan önce bütün Arabistan, ondan sonra ise bütün dünya oraya akın ediyorlar. Senenin her mevsiminde her çeşit sebze, meyve ve ürünler, hem de uygun fiatlarla orada bulunuyor.
38 – “Ey bizim Rabbimiz! biz ister gizleyelim, ister açığa vuralım, yaptığımız herşeyi bilirsin. Zaten göklerde ve yerde Allaha gizli kalan hiçbir şey yoktur.”
39 – “Hamd olsun Allaha ki, hayli yaşlı olmama rağmen, bu ihtiyarlık halimde İsmail ve İshak’ı bana ihsan etti. Şüphesiz ki Rabbim duayı kabul buyurur.”
40 – “Ya Rabbi, beni de, neslimden çoğunu da namazı devamlı olarak ve gereğince kılan kullarından eyle! Duamı, lütfen kabul buyur Ya Rabbi.”
41 – “Ey Rabbimiz! Beni, anamı, babamı ve bütün müminleri kıyamet günü affeyle. Hz. İbrahim (a.s) vatanından ayrılırken babası için Allaha dua edip af dileme sözü vermişti [19,47]. Onu yerine getirmek üzere böyle dua ediyor. Fakat daha sonra onun din düşmanı olduğunu kesin anlayınca, onunla manevi ilişkilerini de kesti [9, 114]
42 – Sen, o zalimlerin işlediklerinden, sakın Rab-binin habersiz olduğunu zannetme! O, sadece onların, dehşetinden gözlerinin donup kalacağı bir güne ertelemektedir.
43 – O gün onlar başlarını dikmiş, gözleri donup kalmış, kalbleri bomboş koşup dururlar. [54,8; 20,108-111; 70,44]
44 – Hem, azabın geleceği günü hatırlatarak insanları uyar! O gün zalimler: “Ey bizim Rabbimiz!” diyecekler, “ne olur, bize kısa bir süre ver de senin çağrına uyma imkanı bulalım ve peygamberlerin izince gidelim.” Peki, önceleri hiç zeval bulmayıp sürekli yaşaya-cağınıza dair yemin eden siz değil miydiniz? [23,99-100; 6,27-28]
45 – Sizden önce, kendilerine zulmetmiş olanların diyarlarına yerleştiniz. Onlara neler yaptıklarımız da size iyice belli oldu ve size meseller getirerek gerçekleri anlattık.
46 – Onlar tuzaklar kurdular, ama Allah nezdinde de onlara tuzak var, isterse onların tuzakları dağları yerinden oynatacak olsun!
47 – Sakın Allahın, Peygamberlerine yaptığı vâdden cayacağını zannetme! Allah elbette mutlak ga-libdir, intikam sahibidir.
48 – Gün gelir, yer başka bir yere, gökler de başka göklere çevrilir. Bütün insanlar kabirlerinden kalkıp Tek Hâkim olan Allahın huzuruna çıkarlar. Tebdil ya özde olan bir değişiklik [4,56] veya vasıfta olan bir değişiklik [25,70] anlamlarına gelebilir. Bundan ötürü gerek eski, gerek yakın dönemde yaşamış müfessirler ve Kelam alimleri her iki mânaya göre de tefsir etmişlerdir.
49-50 – O gün mücrimlerin birbirine yaklaştırılarak kelepçelendiğini görürsün. Gömlekleri katrandan, yüzlerini ateş kaplıyor. [37,22; 25,3; 38,37-38; 23,104]
51 – Allah her insana kazandığının karşılığını vermek için (diriltir). Allah, hesabı çok çabuk görür. [53,31; 21,1]
52 – İşte bu Kur’an insanlara beliğ bir tebliğdir, ta ki onunla uyarılsınlar, ta ki Allahın tek İlah olduğunu bilsinler ve ta ki aklı ve vicdanı temiz olanlar düşünüp ders alsınlar… [6,19]