ENFAL SÛRESİ: Medine döneminde hicrî 2. yılda vaki olan Bedir gazasından sonra nazil olmuş olup 75 ayettir. Adını ilk ayetinde geçen Enfal (yani ganimetler) kelimesinden almıştır. A’raf sûresinde müşriklerin uyarılıp tehdid edildikleri mağlubiyet, Enfal sûresinin indirilişinden hemen önce gerçekleştirildiği için, Enfal sûresi onun peşine konulmuştur. Enfal sûresi Bedir gazvesinde meydana gelen olayları açıklayıp bu savaştan alınacak dersleri özetler. Böylece müslümanlara hakkında talimatlar, iman, hicret, dayanışma, cihad, savaş, savaş hukuku, antlaşmalar, ganimet, sabır ve sebat, ciddiyet, disiplin, tevekkül gibi konular ders verilir.
Bismillahirrahmanirrahim.
1 – Sana ganimetlerin taksimini soruyorlar. De ki: Onun taksimi Allaha ve Resûlüne aittir. Onun için siz gerçek müminler iseniz Allaha karşı gelmekten sakının, birbirinizle aranızı düzeltin, Allaha ve Resûlüne itaat edin.
2 – Gerçek müminler ancak o müminlerdir ki yanlarında Allah zikredilince kalbleri ürperir, kendilerine Onun ayetleri okununca bu, onların imanlarını artırır ve yalnız Rablerine güvenip dayanırlar. [3,135; 39,23; 9,124]
3 – Namazı hakkıyle ifa edip kendilerine nasib ettiğimiz mallardan hayırlı işlerde harcarlar.
4 – İşte onlardır gerçek müminler. Onlara Rable-rinin nezdinde, cennette yüksek dereceler, bir mağfiret ve kıymetli bir nasip vardır.
5-6 – Nitekim pek yerinde ve gerekli bir iş için Rabbin seni evinden çıkardığı zaman, müminlerden bir kısmı bundan hoşlanmamıştı. Gerçek apaçık meydana çıktıktan sonra bile, onlar bu hususta seninle münakaşa ediyorladı; sanki gözleri göre göre ölüme sevk ediliyorlardı. [2,216] Ganimetlerin taksimi hakkında hüküm bildirilmediği için önce bu hususta tartışma çıkmıştı. O konuda âdil hüküm Allaha ve Resûlullaha ait olduğu gibi, Allahın hakkı ve adaleti gerçekleştirmek üzere seni Bedir ga-zası için sefere sevketmesinde de, hüküm Allaha ait idi. Sözkonusu hak: yapılması gerekli olan iş, şirk kuvvetleri ile savaşmak, hakkı izhar etmek idi. Allahın rızasının müşriklerle savaşarak müstahak oldukları dersi vermekte olduğunu açıkça anlamalarına rağmen bir kısım müminler, Medineden savaş hazırlığı, yapmış olarak çıkmadıklarından savaşa isteksiz idiler.
7-8 – Allah iki topluluktan birine sizi galip kılacağını vâdettiğinde siz silahsız olan topluluğun (kervanın) sizin olmasını arzu ediyordunuz. Halbuki Allah ise, emirleriyle hakkı üstün kılmak ve şirkin kuvvetini yok ederek kâfirlerin ardını kesmek isti-yordu ki o suçlu müşrik gürûhu hoşlanmasa da, hak olan İslamı yüceltsin, batıl olan şirki de ortadan kaldırsın.
9 – O vakit siz Rabbinizden yardım istiyordunuz. O da: “Ben size peşpeşe gelecek bin melaike ile imdad edeceğim” diye duanızı kabul buyurdu. Bedire çıkarken Hz. Peygamber (a.s) ashabı ile iştişare etti: Hedef Şamdan gelen Kureyş kervanı mı ol-sun, yoksa Kureyş ordusu mu?” Ashabın bir kısmı savaş hazırlığı ile çıkmadıklarından kervanı istediler. Peygam-berimiz ordu ile karşılaşıp hücum eden düşman kuvvetini kırmak istiyordu. Yüzünde burukluk hasıl oldu. Duru-mu anlayan Sa’d b. Ubade, Mikdad, Sa’d. b. Muaz (r.a) gibi zatlar, sonuna kadar fedakârlığa hazır olduklarını bildiren, cesaret verici güzel sözler söylediler. Düş-man üç misli askeri ve savaş hazırlığı ile zorlu idi. Efen-dimiz: “Allahım, zafer vâdini gerçekleştir. Bu cemaat helâk olursa artık yeryüzünde Sana ibadet edecek kim-se kalmayacak” diye dua etti. Allah te’yidini lutfetti.
10 – Allah bunu, sırf size bir müjde olsun ve bununla kalbleriniz güven duysun diye yaptı. Yoksa gerçekte yardım ancak Allahtandır, başkasından değil! Çünkü Allah, Azîzdir, Hakîmdir: mutlak galibdir, tam hüküm ve hikmet sahibidir. [3,140-160; 9,14; 28,43]
11 – Düşman korkusundan gözünüze uyku girmediği için o vakit Allah, inayeti ile güven ve sükûnet vermek için sizi hafif bir uykuya daldırıyordu. Sizi temizlemek, Şeytanın pisliğini, vesvesesini sizden gidermek, kalblerinize kuvvet vermek ve savaş meydanında ayaklarınızı sabit kılmak için gökten üzerinize su indiri-yordu. [3,154; 94,5-6; 76,21]
12 – Rabbin meleklere vahyediyordu ki: “Muhakkak ben sizinle beraberim, haydi siz de müminlere sebat ve moral verin. Kâfirlerin kalblerine korku salacağım. Haydi vurun onların boyunlarına, vurun onların parmaklarına!” [47,4]
13 – Evet böyle! Çünkü onlar Allaha ve Resûlüne karşı çıktılar. Kim Allahın ve Resûlünün karşısına çıkarsa bilmeli ki Allahın cezası çetindir.
14 – İşte ey kâfirler! Bunu gördünüz ya, şimdi tadın bakalım onu; kâfirlere ayrıca bir de cehennem azabı var!
15 – Ey iman edenler! Ordu halinde kâfirlerle savaşmak için karşılaştığınızda, onlara arkanızı dönüp kaçmayın.
16 – Her kim böyle bir günde, -savaş icabı dönüp hücum etmek için bir tarafa çekilmek veya diğer bir birliğe katılmak gibi taktik bir maksad dışında- düşma-na arka çevirirse, Allahtan bir gazaba uğrar; onun varacağı yer cehennemdir, o ne kötü bir âkıbettir!
17 – Siz savaşta onları kendi kuvvetinizle öldürmediniz, lâkin Allah öldürdü. (Ey Resûlüm) Attığın vakit sen atmadın, lakin Allah attı. Ve bunu, Allah müminleri güzel bir imtihana tabi tutmak için yaptı. Şüphesiz ki Allah hakkıyla işitir ve bilir. [3,123; 9,25; 2,249] İki taraf savaşa başlayınca Hz. Peygamber (a.s) bir avuç çakıl alıp “yüzleri kurusun!” diye düşman tarafına attı. Her müşriğin gözüne bir avuç çakıl girmiş gibi gözleri ile meşgul olmaya başladılar. Bozgunları başladı. Savaştan sonra “şöyle kestim, böyle vurdum!” diye övünen müslümanları irşad için bu hatırlatma yapıldı.
18 – İşte Allah size böyle yaptı. Çünkü Allah kâfirlerin tedbirini zayıflatır.
19 – Ey müşrikler! Siz zafer mi istiyordunuz? İşte zafer geldi! Siz müminlere hücumdan vazgeçerseniz bu, sizin için daha iyi olur; yok döner yine savaşa başlarsanız, biz de başlarız! Askeriniz çok da olsa size hiç fayda vermez, çünkü Allah müminlerle beraberdir.
20 – Ey iman edenler! Allaha ve Resûlüne itaat edin, Kur’anı ve Resûlullahın öğütlerini işitip dururken ondan yüzçevirmeyin.
21 – İtaat kulağıyla işitip dinlemedikleri halde, bir de yalan atıp “işittik!” diyenler gibi olmayın.
22 – Çünkü Allah katında yerde gezinen canlıların en kötüsü, o düşünmeyen sağır ve dilsizlerdir. [7,179; 2,171]
23 – Şayet Allah onlarda bir hayır olduğunu bilseydi, onlara işittirirdi. Fakat onlara hak sözü işittirirse bile onlar yine yüz çevirir ve döner giderlerdi.
24 – Ey iman edenler! Allah ve Resûlü size hayat verecek hakikatlere sizi davet ettiğinde ona icabet edin. Bilin ki Allah insan ile kalbi arasına girer (dilediği takdirde arzusunu gerçekleştirmesini önler) ve siz dönüp Onun huzurunda toplanacaksınız.
25 – Bir de öyle bir fitneden sakının ki o içinizden yalnız zulmedenlere dokunmakla kalmaz, hepinize şamil olur. Biliniz ki Allahın cezalandırması şiddetlidir.
26 – Düşünün ki bir zaman siz dünyada az ve zayıf idiniz. Öyle ki insanların sizi tutup kapacağından endişe ediyordunuz. Bu halde iken Allah size yer yurt nasib etti, sizi yardımıyla destekledi ve sizi temiz ve helâl şeylerle rızıklandırdı, ta ki şükredesiniz.
27 – Ey iman edenler! Allaha ve Resûlüne hıyanet etmeyin, bile bile aranızdaki emanetlerinize de hıya-net etmeyin.
28 – Biliniz ki mallarınız ve evlatlarınız, sadece birer imtihan konusudur. Büyük mükâfat ise, ahirette Allah nezdindedir. [64,15; 21,35; 63,9]
29 – Ey iman edenler! Siz Allahı sayar haramlardan sakınırsanız Allah size hakkı batıldan ayırd edecek bir anlayış kuvveti verir, sizin günahlarınızı örter, sizi affeder. Allah büyük lütuf sahibidir. [57,28]
30 – Bir vakit de o kâfirler senin elini kolunu bağlayıp zindana mı atsınlar, yahut öldürsünler mi, yahut seni ülke dışına mı sürsünler diye birtakım tuzaklar planlıyorlardı. Onlar tuzak kura dursunlar, Allah da tuzak kuruyordu. Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır. Allah tuzak kurmaz. Sadece tuzak kuran olursa, tuzağı boşa çıkarması anlamında, müşakele babın-dan, bu fiil Ona isnad edilir. Müşakele: Muhatabın lafzını kullanarak, farklı bir mâna kasdetmektir. Mesela itaatsizlik edip sırıtan çocuğuna babası: “Sen gül ba-kalım, ben de sana gülerim!” derken, babanın gülmesi gibi. Müşakele sanatı olmaksızın Allah Teala hakkın-da tuzak, istihza, hud’a vb. kavramları kullanmak caiz değildir.
31 – Onlara ayetlerimiz okunacağı zaman: “Artık anladık! Biliyoruz! Dilesek bunun benzerini biz de söyleyebiliriz. Bu, önceden geçmiş insanların masallarından başka bir şey değildir” derler. [25,5-6]
32 – Hani bir zaman da onlar: “Ya Rabbi, eğer bu Kur’an senin tarafından gelmiş hak bir kitap ise hemen üzerimize gökten taş yağdır, yahut bize acı bir azap ver!” demişlerdi.
33 – Halbuki sen onların aralarında bulunduğun müddetçe Allah onları azaba uğratmaz; eğer onlar istiğfar ederlerse Allah bu takdirde de onlara azab etmez. [29,53; 38,16; 70,1-3; 26,87] Burada “azaba uğratmaktan” maksad, onları kökten imha edecek bir azap gönderilmesidir. Hz. Peygamber (a.s) aralarında iken böyle bir azab göndermenin âdetullaha uygun düşmediği bildiriliyor. İstiğfardan maksad ise: ya müşriklerle aynı memlekette kalan müminlerin istiğfarları, yahud kendilerinin Allahtan mağfiret dilemeleridir.
34 – Allah ne diye onları cezalandırmasın ki onlar kendileri Mescid-i Haramı yönetmeye ehil olmadıkları halde, üstelik orayı ziyaret etmek isteyen müminleri de geri çeviriyorlar? Oranın hizmet ve yönetimine asıl ehil olanlar, Allahı sayıp Ona şerik koşmaktan sakınanlardır, fakat onların çoğu bunu bilmezler.
35 – Onların Mescid-i Haramdaki duaları ise ıslık çalıp el çırpmaktan başka bir şey değil! Öyleyse küfür ve küfranınızdan dolayı tadın bakalım azabı! [48,25] Müşrikler, Hz. İbrahim (a.s) ın dininin aslını değiştir-dikleri gibi, hac ibadetini de değiştirmişlerdi. Erkek ka-dın, açık saçık elele tutuşur, Kâbenin etrafında dolaşırlar, ıslık çalıp el çırparlardı. Hele Peygamberimiz Kâbeye geldiğinde, ona tepkinin ifadesi olarak bu gösterilerini daha da artırırlardı. Bunu bir ibadet havası içinde yaparlardı.
36 – Kâfirler, insanları Allah yolundan uzaklaştır-mak için mallarını harcıyorlar. Daha da harcayacaklar! Ama gayelerine ulaşamayacaklarından bu onlara yürek acısı olacak, sonra da mağlup edilecekler. İnkârlarında ısrar edenler toplanıp cehenneme sevkedilecekler, oraya sürülecekler.
37 – Sürüklenecekler ki Allah murdarı temizden ayırsın ve murdarları birbiri üzerine bindirip hepsini bir araya yığsın ve topunu birden cehenneme doldursun. İşte herşeylerini kaybedenler bunlardır. [10,28; 30,14; 36,59]
38 – Ey Resûlüm! O kâfirlere de ki: “Eğer Peygam-bere düşmanlıktan vazgeçip İslama girerlerse daha önceki suçları bağışlanacak. Yok eğer dönüp tekrar düşmanlığa başlayacak olurlarsa, zaten emsallerinin başlarına gelen haller gözlerinin önünde!”
39 – Dünyada fitne kalmayıp din, tamamen Allahın dini oluncaya kadar onlarla savaşın. Eğer inkârlarından vazgeçerlerse, onları bırakın. Allah zaten onların yaptıklarını hakkiyle görmektedir. [9,5-11]
40 – Yok eğer yüzçevirirlerse biliniz ki Allah sizin Mevlanız! O ne güzel Mevlâ, ne güzel Yardımcıdır!
41 – Bir de malumunuz olsun ki savaşta elde etti-ğiniz ganimetin beşte biri Allahındır. Yani Resûlullaha, onun akrabalarına, yetimlere, yoksullara ve yolculara (gariplere) aittir. Eğer Allaha ve iki ordunun karşılaştığı, hak ile batılın iyice açığa çıktığı o Bedir günü kulumuza indirdiğimiz ayetlere iman ediyorsanız, bu hükmü böylece kabul edeceksiniz. Allah her şeye kadirdir. [3,161] Ganimetin beşte biri Allah yolunda harcanmak üzere ayrılır, beşte dördü ise gazilere dağıtılır. Beşte birlik kısım ise, bu ayette açıklanan beş gruba taksim edilir. Bu konudaki içtihadların ayrıntıları, fıkıh kitap-larında yer alır. Peygamberimizin hissesini muhtaçlara dağıttığı bilinmektedir. Zekât alması haram olan yakın akrabalarına ganimetten pay verilmekle durum dengelenmektedir.
42 – Hani Bedir savaşı günü ey müslümanlar siz vâdinin yakın kenarında idiniz, onlar da uzak tarafında idiler. Kervan ise sizden daha aşağıda (deniz sahilinde) idi. Eğer sözleşmiş olsaydınız dahi, sözleştiğiniz vakitte öyle buluşamazdınız. Fakat Allah, takdir ettiği bir işi yerine getirmek için, sizi böyle buluşturdu ki helâk olan bir delile göre helâk olsun, yaşayan da bir delile göre yaşasın. Çünkü Allah her şeyi hakkıyla işitir ve bilir. [6,122]
43 – O vakit Allah sana müşrik askerlerini rüyanda az göstermişti, eğer onları çok gösterseydi paniğe kapılır, emir ve kumanda konusunda ihtilafa düşerdiniz. Fakat Allah sizi bundan kurtardı. Çünkü O bütün sinelerin gizlediklerini pek iyi bilir.
44 – Karşılaştığınız zaman Allah sizin gözlerinizde onları az gösteriyor, sizi de onlara az gösteriyordu ki Allah takdir ettiği bir işi yerine getirsin. Bütün işler sonuçta Allaha raci olur (nihaî karar ve yürütme Ona aittir.) [3,13]
45 – Ey iman edenler! Savaş esnasında karşı karşı-ya geldiğiniz düşman birliğine karşı dayanın, sebat edin ve Allahı çok zikredin ki felah bulasınız.
46 – Allaha ve Resûlüne itaat edin, sakın birbirinizle ihtilaf etmeyin; sonra korkuya kapılıp za’fa düşersiniz, rüzgârınız (kuvvetiniz) gider. Bir de tam manasıyla sabredin. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir. Bu ayet, müminler arasında ihtilaf ve tefrikanın pek büyük bir zarar olduğunu, ehl-i hakkın ittifaklarının ise tevfik-i ilahînin, yani Allahın muvaffakiyet vermesinin başlıca vesilesi olduğunu bildirmektedir.
47 – Memleketlerinden savaşa çalım satarak, halka gösteriş yaparak çıkan ve Allah yolundan insanları uzaklaştıranlar gibi olmayın. Allah onların bütün yaptıklarını çepeçevre kuşatmıştır. Ne yapmışlar, ne yapmıyorlarsa Allah hepsini ilmiyle ve kudretiyle kuşatmıştır. Onların iyi veya kötü hiçbir işleri yoktur ki Ona ulaşmasın, Onun hakimiyeti alanına girmesin, taltif veya cezasına sebep olmasın.
48 – Hani Şeytan onlara yaptıkları işi güzel gösterip şöyle demişti: “Bugün insanlardan size galip gelecek kimse yoktur. Ben de yanınızdayım.” Fakat iki ordu birbirini görecek hale gelip karşılaşınca gerisin geri dönü-verdi ve: “Ben, dedi, sizden uzağım, ben sizin göremediğiniz şeyleri görüyorum, ben Allahtan korkarım. Öyle ya, Allahın azabı çok şiddetlidir.” [59,16; 14,22]
49 – O zaman münafıklar ve kalplerinde şüphe bulunanlar diyorlardı ki: “Bu müslümanları dinleri aldatmış, (çünkü kendilerinden çok üstün bir ordu ile savaşa girişiyorlar.)” Halbuki kim Allaha güvenip dayanırsa Allah ona yeter. Şüphe yok ki Allah Azizdir, Hakimdir: mutlak galiptir, tam hüküm ve hikmet sahibidir.
50 – Melekler o kâfirlerin yüzlerine ve arkalarına vurarak “tadın bakalım cayır cayır yanmanın acısını!” diyerek canlarını alırken bir görmeliydin!
51 – “İşte bu, sizin ellerinizin işleyip öne sürdüğü işlerin karşılığıdır; yoksa Allah asla kullarına zulmetmez.”
52 – Bunların tutumu ve gidişi, tıpkı Firavun hanedanının ve onlardan öncekilerin tutumu gibi oldu: Allahın ayetlerini inkâr ettiler, Allah da günahları sebebiyle onları çarpıverdi. Çünkü Allah pek kuvvetli, azabı da çok şiddetlidir.
53 – Bu cezanın sebebi şudur: Bir millet kendilerinde bulunan güzel ahlak ve meziyetleri değiştirmedikçe Allah da onlara verdiği nimeti, güzel durumu değiştirmez. Bir de şundan ki: Allah her şeyi hakkıyla işitir ve bilir (dolayısıyla herkese neye layıksa onu verir).
54 – Evet, tıpkı Firavun hanedanının ve onlardan öncekilerin tutumu gibi: Rablerinin ayetlerini yalan saydılar. Biz de günahları sebebiyle onları imha ettik. Firavun ve beraberindekileri de denizde boğduk. Doğrusu, bunların hepsi de zalim idiler.
55 – Allah indinde bütün canlı mahlukat içinde en kötü olanlar, inkârcılıkta ısrar edenlerdir ki onlar imana gelmezler.
56 – Onlar kendileriyle antlaşma yaptığında hiç çekinmeden her defasında antlaşmayı bozan kimse-lerdir.
57 – Onları savaşta ele geçirirsen, kendilerine öyle bir muamele yap ki onların arkasındaki bütün öbür düşmanlara da ibret olsun da, akıllarını başlarına alsınlar. Hz. Peygamber (a.s) Benî Kurayza yahudileri ile bir sözleşme yapmıştı. Müslümanlar aleyhinde hiç kimseye destek vermemeyi kabul etmişlerdi. Buna rağmen Bedir savaşında Mekke müşriklerine silah yardımı yaptılar. Başkanları Kâb b. Eşref Mekkeye gidip orada müşriklerle bir ittifak gerçekleştirdi. Beni Kaynuka yahudileri de sözleşmeye rağmen, kendi bölgelerine gelen bazı müslüman kadınları rahatsız edip Hz. Peygamberce ikaz edildiklerinde küstahça cevap verdiler. Ayet bu ortamda indirildi.
58 – Seninle sözleşme yapan bir millette sözleş-meye aykırı bir hainlik alameti tesbit edersen, savaş açmadan önce antlaşmanın artık geçersiz kaldığını ilan et ki bunu bilme hususunda iki taraf da eşit olsun. Çünkü Allah hainleri asla sevmez. Bu ayet İslamın uluslararası ilişkilerde çok önemli bir prensibini vermektedir. Herhangi bir tarafla antlaşma yapan kimse, süre bitinceye kadar antlaşmaya bağlı kalacaktır. Eğer ahdi bozmak için sebepler ortaya çıkmışsa, antlaşmayı ancak karşı tarafa haber verdikten sonra bozabilir. Halbuki Cahiliye döneminde, karşı tarafa haber vermeden tek taraflı bozma olduğu gibi 20. asırda da bunun çok örneği vardır. Mesela ikinci dünya savaşında Almanya bir açıklama yapmadan Rusyaya saldırmış. İngiltere ve Rusya İrana karşı askeri harekâta başlamıştı.
59 – İnkâr edenler, öne geçtiklerini hiç zannetmesinler. Onlar elimizden kurtulamazlar.
60 – Düşmanlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet hazırlayın. Savaş atları yetiştirin ki bu hazırlıkla Allahın düşmanlarını, sizin düşmanlarınızı ve onların ötesinde sizin bilemeyip de, ancak Allahın bildiği diğer düşmanları korkutup yıldırasınız. Allah yolunda her ne harcarsanız, onun karşılığı size eksiksiz ödenir, size asla haksızlık yapılmaz. [29,4; 24,57; 3,196-197; 9,101; 2,261] Burada kuvvet kavramı son derecede kapsamlı bırakılmıştır. Maksat, düşmana karşı üstünlük vesilesi olacak her türlü hazırlıktır. Ayet, daha sonra, Kur’anın indiği ortamda en önemli savaş vasıtalarından olan at yetiştirmeyi misal vermektedir.
61 – Eğer onlar barışa yanaşırlarsa sen de yanaş ve Allaha güven. Allah herşeyi hakkıyla işitir ve bilir.
62-63 – Eğer birtakım hilelerle seni aldatmak isterlerse, hiç endişe etme. Allah sana yeter. O dur ki seni nusratıyla ve bir de müminlerle destekledi. Müminlerin kalblerini birbirine ısındırıp bir araya getirdi. Şayet sen dünyada bulunan her şeyi sarf etseydin bile yine de onların kalblerini birleştiremezdin, fakat Allah onları birleştirdi. Çünkü O Azizdir, Hakîmdir: Üstün kudret, tam hüküm ve hikmet sahibidir. [3, 103] Aralarında düşmanlık olan, birbirlerinin kanlarını akıtan çeşitli kabilelerin, İslam sayesinde kaynaşma-larına işaret etmektedir. Allahın bu lütfunun en bariz örneklerinden biri, 120 yıl öncesinden beri sürekli olarak birbirini kırıp geçiren, hatta ayetin inişinden daha birkaç sene önce Bu’as savaşını yapan Evs ve Hazrec kabilelerinin birbirleriyle kardeş haline gelmesidir.
64 – Ey Peygamber! Allah sana ve seninle beraber olan müminlere yeter.
65 – Ey Peygamber! Müminleri savaşa teşvik et. Eğer sizden tam sabırlı yirmi kişi olursa, ikiyüz kişiye galip gelir ve eğer siz müminlerden yüz kişi olursa, kâfirlerden bin kişiyi mağlup eder; çünkü o kâfirler gerçeği ve akıbeti anlamayan bir güruhtur.
66 – Ama şimdi Allah yükünüzü hafifletti, çünkü sizde savaşma konusunda bir zayıflık olduğunu müşahede etti. O halde sizden sabırlı yüz kişi, Allahın izniyle onlardan iki yüz kâfire üstün gelir ve eğer sizden bin kişi olursa, onlardan iki bin kişiye galip gelir. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.
67 – Bir Peygamberin, dünyada zafer kazanıp küfrü zelil kılmadıkça, esirler edinip onları fidye karşılığında serbest bırakması uygun düşmez. Siz dünya metaını istiyorsunuz. Allah ise ahireti kazanmanızı istiyor. Allah, Azizdir, Hakîmdir: Üstün kudret, tam hüküm ve hikmet sahibidir. Bu ayet, Bedir gazvesinde alınan esirlerden fidye alınıp salıverilmelerinden sonra, indirildi. Ayet-i kerime yapılan işin hatalı olduğunu bildirerek başlıyor. Hemen arkasından 69. ayet o uygulamayı kabul edip, bundan dolayı gönülleri ferahlatarak şüpheye yer bırakmıyor. Hatta hatalı olduğu bildirilen bu uygulama, bundan böyle, benzeri durumlarda bir kural haline getiriliyor. Kur’an Hz. Peygamberin sözü olsaydı, bu sözün baş tarafını söyleyen biri olarak, sonunu da söylemesi tasavvur edilemezdi. Zira aynı anda iki zıt rûhi durum mümkün değildir. Sonki ruh hali galip geldiği takdirde, zaten hatalı olan öncekini silmiş olması gerekirdi. Artık kendisini küçük düşürecek olan o isabetsizliği zikretmezdi. Psikoloji bilginleri, burada iki ayrı şahsiyet bulunduğunu ve sözün şöyle diyen bir Hakim’e ait olduğunu söylerler: “Yaptığın iş pek doğru değil, bununla beraber seni affettim, bu hususta sana izin verdim, artık böyle yapabilirsin.”
68 – Eğer yanılma neticesi verilen hükümlerden ötürü azap etmeyeceğine dair Allahın Levh-i Mahfuz-da yazdığı daha önceki bir hüküm olmasaydı, aldığınız fidyeden dolayı size büyük bir azap dokunurdu.
69 – (Ama bundan böyle fidyeyi ve ganimeti size mübah kıldım) artık aldığınız ganimetleri helal ve hoş olarak yeyin. Allaha karşı gelmekten sakının. Gerçek-ten Allah Gafurdur, Rahimdir: Affı ve ihsanı boldur.
70 – Ey Peygamber! Ellerinizdeki esirlere de ki “Eğer Allah sizin kalblerinizde hayır yani iyi niyet, iman ve ihlas istidadı bulursa, sizden alınan fidyelerden daha hayırlısını size verir ve günahlarınızı bağışlar. Çünkü Allah Gafurdur, Rahimdir: Affı ve ihsanı boldur. Peygamberimizin amcası Abbas, Bedir savaşında esir edilmiş, hürriyetine kavuşmak için hem kendisinin, hem de yeğenleri Akîl ile Nevfel’in fidyelerini vermesi istenmişti. O da imkânı olmadığını ifade etmişti. Oysa Mekke ordusunun iaşesini üstüne alan on Kureyşli zenginden biri idi ve harcama sırası kendisine gelmeden savaş sonuçlanmıştı. Peygamberimiz bu maksatla harcayacağı parayı kendisine bırakmayacağını ifade etti. O: “Geri kalan ömrüm boyunca Kureyşin eline mi bakayım?” diye acındırmak isteyince Peygamberimiz: “Savaşa çıkarken hanımın Ümmü’l-Fadl’a teslim ettiğin altınlar var” deyince “hiç kimsenin bilmediği bu olay karşısında, mucizeyi ve Peygamberimizin risaletini içinden kabul etmişti. Sonra serveti iyice artmış olan Hz. Abbas (r.a) şöyle demiştir: Allahın, alınandan daha fazlasını verme vâdi gerçekleşti. Umarım affı da gerçekleşir.”
71 – Eğer sana hıyanet etmek isterlerse unutmasınlar ki daha önce de onlar Allaha hıyanet etmişlerdi de, Allah onlara karşı sana imkân ve kudret vermişti, onları senin eline düşürmüştü. Allah Alimdir, Hakîmdir: her şeyi hakkıyla bilir, tam hüküm ve hikmet sahibidir.
72 – İman edip Allah yolunda hicret edenler, mallarıyla ve canlarıyla Alah yolunda cihad edenlerle onları barındıran ve onlara yardım eden Ensar var ya, işte bunlar birbirlerinin velileridir (malda da birbirlerinin varisidirler). İman edip de hicret etmeyenlere gelince, onlar hicret etmedikçe, sizin için mirasda onlara hiçbir velayet yoktur. Bununla beraber eğer din hususunda sizden yardım isterlerse sizinle aralarında sözleşme bulunan bir topluluk aleyhine olmamak şartıyla, onlara yardım etmeniz gerekir. Allah bütün yaptıklarınızı görmektedir. [9,100-117; 59,8-9] Müminlerin Medineye 622’de hicret etmelerinin hemen akabinde, Muhacirlerle Ensar arasında Hz. Peygamber (a.s) kardeşleştirme (muahat) gerçekleş-tirmişti. Birbirlerine varis oluyorlardı. Bazı tefsirlere göre, daha sonra indirilen 75. ayet bu kardeşliğin, mirasla ilgili hükümlerini kaldırarak bundan böyle müminler arasında mirasın, yalnız akrabalar arasında geçerli olacağını bildirmektedir.
73 – Dini inkâr edenler de birbirlerinin velileridir. Eğer siz bunu yapmazsanız, birbirinize yardımcı olmazsanız, dünyada bir fitne kopar, müthiş bir bozukluk, bir fesat ortaya çıkar.
74 – İman edip hicret edenler, Allah yolunda cihad edenlerle onlara kucak açıp yardım eden Ensar var ya, işte bunlardır gerçek müminler. Bunlara bir mağfiret, pek değerli bir nasip vardır.
75 – Bunlardan sonra iman edip hicret edenler, sizinle beraber cihad edenler var ya, işte onlar da sizdendir. Allahın hükmüne göre, akrabalık yönünden yakınlıkları olanlar, birbirlerine varis olmaya daha münasip ve layıktırlar. Muhakkak ki Allah her şeyi hakkıyla bilir. [9,100; 59,10]