Evliyalar evliyası Abdulkadir Geylani hazretlerinin insanları gafletten uyaran, kendilerine gelmesine vesile olan öğütlerini, sözlerini bu sayfada derledik. İşte sevdikleriniz ile sms, twitter, facebook, instagram gibi sosyal medya aracılığıyla ulaştırabileceğiniz ve paylaşabileceğiniz en güzel Abdulkadir Geylani sözleri ve öğütleri.
ABDÜLKADİR GEYLÂNÎ HAZRETLERİNDEN SÖZLER VE ÖĞÜTLER
– Derdi de yaratan O’dur, devayı da. O kendisini öğretmek için belâya mübtela kılar. Böylece hem belâ verebileceğini, hem de bunu kaldırabileceğini gösterir.
– Hayrı ve şerri iki cins meyve gör. Bunların kökü, bittiği yer aynı… Aynı ağacın iki ayrı dalında yetişirler. Fakat biri tatlı, biri acı… Bir dalda beldeler, iklimler, küreler bulunur. İşte bu dal da meyve yüklüdür. Ve bu meyve acıdır. Bundan uzaklaş, her şeyi ile ondan uzak ol… Tatlı ağaca yanaş. Onun yetiştiricisi ve hâdimi ol. Bu dalları ve meyvelerini iyi tanı. Her ikisini iyi bil. Fakat, sabret ve onun yetişmesini bekle.
– Rabbinizin kereminden dileyin, icabet etse de etmese de O’ndan isteyin. Çünkü O’ndan istemek ibadettir.
– Nefsin erir; yerine Allah’ın (cc) emri gelir. O’na (cc) yakınlık gelir. O zaman görürsün. Bilgisizlik bilgi, uzak yakın; sessizlik huzur; korku ünsiyet olmuştur.
– İlim öyle bir şeydir ki sen bütün varlığını ona adadığın zaman o sana ancak bir parçasını verir.
– Allah’ın muhabbetinde samimi olan, ne ayıp işitir, ne de kulağına ayıp gider.
– Ey veli! Allah’ı (cc) hiç unutma; bu hale devam et; çünkü hayır bundadır.
– Kalp sâlih olunca dâimî zikir elde edilir ve kalbin her tarafına Hakk’ın zikri yazılır. Böyle bir kalbin sahibinin gözleri uyuyabilir ama kalbi Rabbini zikreder.
– Ey karşımda duran! Dinle; İman sahibi yarar iş tutarsa nefsi iyiliğe döner. Kalbin anladığını anlar. Sonra sır olur. Sonra fena bulur. Daha sonra varlık olur. Dostlara kapılar açıktır. Nefsini yola getir, dost ol, oradan gir.
– Daima dikkatli, ölçülü olmalısın. Elinde ölçü olarak Allah’ın (cc) ve Peygamber’inin (as) emri olmalı. Bu ölçüler elinde olmadan meyveleri ayırt etmek senin için kolay olmaz. Yoluna böyle devam ettikçe, rahat, huzur ve emniyet içinde olursun.
– Bidâyetin (sıkıntının) zorluklarına sabrederseniz nihayetin (sükun’un) rahatı size ulaşır.
– Faydayı ve zararı Allah’ın dışındakilerden bilenler Allah’ın kulu değildir.
– Ey veli! Allah’ın (cc) emirlerine iyi sarıl; çünkü bütün kötülükler bununla def olur.
– Günahların kötü bir kokusu vardır. Allah’ın nuru ile bakanlar bunu anlar, fakat halktan gizler, onları rezil etmezler.
– Allahü Teala sana mal verir; sen de Allah’ı unutur, tümüyle malınla uğraşırsın, o malı sana kara bir perde yapar. Dünyayı , ahireti göremez olursun. Yalnız malı bilirsin. Çok kez de malı alır, seni değiştirir. Fakir eder, zelil eder. Çünkü sen, asıl nimeti vereni unutmuş, nimetle meşgul olmuşsun…
– Dünya hikmettir, ahiret ise kudret. Hikmet alet ve sebeplere ihtiyaç duyar, kudret ise duymaz.
– Kalp Kitab ve Sünnete göre amel ederse kurbiyet (yakınlık) kazanır. Bunu kazanınca da neyin kendi lehine ve aleyhine, neyin Allah için veya başkası için, neyin de hak ve batıl olduğunu bilir ve görür.
– Eğer O’nu bilseydiniz başkasını inkar eder, sonra da O’nun gayrısını O’nun vasıtasıyla bilirdiniz.
– Eğer, o mülk seni meşgul etmez de, ibadetinle de uğraşırsan, sana hediye olarak verilmiş olur, bir tanesi bile eksilmez. Mal sana hizmetçi olur. Sen de Rabbine ibadet edersin. Böylece dünyada rahat ve güzel geçinirsin. Ahirette ise sıddıklar, şehitler ve salihlerle beraber olursun…
– Mürid tevbesinin gölgesinde, murâd ise Rabbinin inayetinin gölgesinde kâimdir.
– Şunu iyi bil ki bütün bu kötülükler, o acı meyveden doğar. Onu terkettiğin an felaket ve beladan uzak kalırsın. Her iki meyveyi de önüne koy ve bak. Şekilleri aynı, tatları ayrıdır. Çok kere bilmeden veya ölçüsüzlük yüzünden bir uçuruma düşersin. Ona el atar ve hata edersin…
– Ademoğlunun başına gelen her türlü belâ, Rabbinden şikayet etmesi yüzündendir.
– Ey veli! Hayatla sana gelecek bazı güçlükler olur; bunları hoş karşıla: (Belki hakkında hayırlıdır) Şunu iyi bil ki sen bütün halinden, sükûn ve hareketinden sorumlusun; bunun için en iyi iş hangisi ise onu yapmaya çalış.
– İnanan kimse Allah’tan başka kimseden korkmaz ve başkasından hiçbir şey beklemez.
– Şunu iyi bil ki; her şeyin ardından koşmak, ele bir şey geçirmez. Yalnız, kısmet olan gelir. Sabırla kısmetini beklemen, nasibini eksiltmez. Ne her şeye hırsla koş, ne de gelecek olan gelir diye, otur… Geleni al. Giden için de üzülme. Eğer bir şey nasip değilse yıllarca didinsen eline geçmez. Hırsı bırak, sabırlı ol. Hâlini muhafaza et. Kalbine sahip ol, Kötülük koyma. Allah’tan (cc) afiyet iste. Sebebe yapışmayı da ihmal etme.
– Allah’a ancak, O’ndan başka herşeyi terkeden kimseler yaklaşabilir.
– Duygularını boş yere harcamaktan sakın; Allah’a (cc) ve Resulü’ne (sav) ve onların yolunda gidene bağlan; taat et. Üzerindeki haklarını öde; fazla bir şey isteme. Her halinde Hakk’a (cc) duacı ol!… Müslümanlar hakkında iyi niyet besle ve güzel düşün. Aralarına hayır yapmak için gir.
– Tasavvuf yolu zâhirî ve bâtınî hükümlere riayet etmeyi ve her şeyden fânî olmayı gerektirir.
– Hiçbir gecen kalbinde bir Müslümana karşı şer, kuruntu, buğz olduğu halde geçmesin; Daima helal yemeye çalış, bilmediğin şeyi öğrenmek için de bilgi sahiplerine müracaat et; sor. Daima manen Hakk’ın (cc) düşüncesi ile ol; başka bir kimse ile konuşuyorsan yine O’nun (cc) için olsun…. Her sabah mümkün olduğu kadar fakirlere bir şey vermeye çalış… Ölen Müslümanların cenazesinde bulun; namazlarını kıl. Her sabah yedi defa “Allâhümme ecirnâ minennâr” duasını oku.
– Sağlam bir kalp tevhid, tevekkül, yakîn, tevfik, ilim, iman ve kurbiyet ile dolar.
– Allah’ı (cc) aradığın zaman halkı yok bil. Halk arasına karıştığın zaman nefsini uzak tut. Halkı bırakıp Hakk’ı düşündüğün zaman varlığın sana yok olduğunu görürsün. Nefsini karıştırmadan halk arasına girersen adil olursun. Sana uyanlar da senden emin olurlar. İç alemine çekildiğinde her şeyi bırak. Yalnız gir; o zaman asıl olanı sır gözünle, bu gözlerden başka gözlerle hikmetten görürsün.
– Mümin dünyada, zâhid ahirette gariptir. Ârif ise Allah’ın dışındaki her yerde gariptir.
– Seni Allah’ın (cc) fazlından ve her işe, O’nun (cc) nimetini görerek başlamaktan ne alıkoydu? Ancak seni bu hâle koyan, Hâlık’ı (cc) bırakıp mahluka güvenmen olmuştur. Yaratanı (cc) unuttun; yaptığın kâra güvendin, Mevla (c) seni nimetlerini görmekten mahrum etti.
– İnsan Allah’a kalıbıyla değil, kalbiyle ibadet eder.
– Bir kimseye buğzettiğin zaman, onun işlerini kitaba arz et. İman ölçülerine vur. Sünnet-i Nebiye (sav) sun. Onlara göre iyi, sana göre hatalı ise, müjde sana; işlerin Allah’ın (cc) emirlerine uygundur. Şayet onlara göre hatalı, sana göre iyi geliyorsa; sen hata ediyorsun. Yanlış hareket ediyorsun, kendi arzularına uyuyorsun.
– Hüzünsüz bir neşe ve darlıksız bir bolluk olmaz.
– Böyle buğz ile sen hatalar içindesin. Allah’a (cc) asi oluyorsun. Sünnete muhalefet ediyorsun. Bunların cezası vardır. Tevbe et, yaptığın bu hatadan dön. Allah’a (cc) dua et, o sevmediğin kimselerin sevgisini kazanmaya çalış. Allah’ın (cc) kullarını sevmeye mecbursun. Onların sevgisini kazanmaya devam et. Allah’a (cc) tam kul olmak için muhabbet göstereceksin.
– Kur’an’dan, hakkında tartışarak değil, içindekilerle amel ederek faydalanın.
– Ayrıca bir insana muhabbet için, yine şeriata arzet, eğer muhabbete layık bir kişiyse, sev… Aksi halde o muhabbetten uzaklaş. Ta ki, işin içine şeytan karışmasın… Şunu iyi bil ki, Allah (cc), yalnız nefse muhalefeti emreder. Dolayısıyla nefsine muhalif ol, hevesini hak ölçülere vur. Hevana uyma, sonra hak yolundan saparsın.
– Yerini bilmeyene kader yerini öğretir.
– Sen devam et, yani O’na (cc) güven, rızkını O’ndan (cc) bil; nasibini çeşitli yollardan sana gönderir. Bazen seni halka gönderir istetir ama bu senin için bir iptila, yada riyazet nevinden bir şey olur. Bu halde çok dikkatli olmak lazım gelir. Bazen de rızkını, sana bir mükafat olarak, vasıtaları göstermeden, onları hakiki sebep göstermeden gönderir. O’nun (cc) kudreti önünde ta’zimle eğilirsin. Bu kere perde kalkar O’nun (cc) fazlını görürsün. Kalbinden cümle kötü istek, şehvet, matlup, mahbub her ne varsa çıktığı zaman ve sende, O’nun (cc) arzusundan başka bir şey kalmadığı vakit, vereceği nimet çok rahat gelir.
– Sabır, hayrın temelidir.
– Ahiret sermayen olsun. Dünyayı ticaret yeri say. Zamanını sermayeni batırmamak için evvela ahiretine sarfet. Eğer fazla kalırsa onu da dünyaya harca, geçimini sağla. Sakın dünyayı sermaye, ahireti ticaret saymayasın. Bunu yapınca namazını vaktinde kılamazsın. Kılsan da erkanını yerine getiremezsin. Nefis seni peşinden sürükler, heva seni takip eder. Şeytan sana hakim olur. Böylece ahiretini dünyaya feda etmiş olursun.
– Biri şüpheli, diğeri şüphesiz iki şey arasında kalırsan şüphesiz tarafı al, öteki tarafı bırak. Mümkün olduğu kadar şüpheli şeylerden kaç…
– Herhangi bir şeyin şüpheli tarafı kalmasa dahi kalbin razı değilse yine alma, bekle. Bilhassa manevi emirle yasak olduğu bildirilen şeyi yapma, emre uy. Sanki o yapacağın şeyle hiç karşılaşmadın. Rabbine dön, rızkını ondan bekle. Eğer O’nun (cc) kapısına gitmek istemezsen seni hatırına bile getirmez.
– Nasibin olanı kaybetmezsin, onu senden başkası yiyemez. O başkasının nasibi olmaz. Nasibini ona hırs göstermekle elde edemezsin.
– Hakk Teala (cc) seni unutmaz. Kafirlerin bile rızkını verir. Seni hiç unutur mu? Yeter ki, sen O’nun (cc) emirlerine uyasın. Gece gündüz O’nun (cc) yolunda gitmeye gayret et. Halkın sahip olduğu malı bırak, onlardan bir şey bekleme… Kalbini onlara bağlama, ne onlardan kork ne de bir şey bekle. Senin için haram olmayan şüpheden de beri olan Allah’ın (cc) helal gösterdiği şeyi al… Her ne isteyeceksen O’ndan (cc) istemelisin. Ümidin ve korkun da O’ndan (cc) olmalı. Sana herhangi bir şey verilirse Hakk’ın (cc) emri ile geldiğini anla. Verdiren ve verdirmeyen O’dur.
– Zâhir fıkhını öğren, sonra bâtın fıkhına yönel. Zâhir ilimleri görünen kısmın ışığıdır. Bâtın ilimleri ise görünmeyen kısmın.
– Halbuki sen nefsini emir atına alacak, terbiye edecek, doğru yola getirecektin. Sen böyle yapmadın, onu hakkıyla idare edemedin. Onun sözlerini kabul etmekle zulüm ettin. Onu kendi başına bıraktın, neticede nefis şeytana uydu, sen de ona uydun. Daha sonra hem dünya gitti, hem ahiretin.
– Sûfî bâtınını ve zâhirini Allah’ın Kitabına ve Resulünün sünnetine uyarak arıtandır. O, sâfiyeti arttıkça vücud denizinden çıkar; iradesini, dilek ve ihtiyarını terkeder.
– Yarın kıyamet günü iflas halinle meydana çıkarsın. Orada ne dünya ne de ahiret kârın olmaz. Ne kazandın nefse uymakla? Eğer onu doğru yola getirseydin, her iki cihanda da mesut olacaktın. Nefse uymadan ahireti sermaye kabul etseydin, her ikisini de kazanacaktın. Ayrıca dünyadaki nasibin de bol ve rahat gelecekti. Ve her kötülükten temiz ve her pislikten beri olacaktın.
– Müminin adeti önce düşünüp sonra konuşmaktır. Münafık ise önce konuşur, sonra düşünür.
– Senin için gönderdiği bir rızkı, mutlaka sen alacaksın, başkası el süremez… Çünkü senin rızkın, senden başkasına nasip değildir. Bunları sana nasip edenin Hakk (cc) olduğunu anlar, şükür yolunu tutarsın… Dolayısıyla irfanın artar, ilmin çoğalır. Ruhunu masivadan temiz tutmaya seni muvaffak eder. Sonra kalbin nurlanır, hakiki ilimleri anlamaya kabiliyetin artar. Gönül gözün açılır, kalbin nurlanır. Hakk’a (cc) yakınlığın ilerler. O manevi, büyük ilmin sırlarını muhafaza edebilecek hale gelirsen, sana rızık ne zaman ve ne vakit gelecekse bilirsin. Bu hal sana Allah’ın (cc) fazlı, keremi olarak verilir.
– Sahte rabler boyundan çıkarılıp atılmadıkça, sebeplerle ilişik kesilmedikçe, fayda ve zararı insanlardan bilmeyi terketmedikçe kurtuluş mümkün değildir.
– Sen ki; önce kendi nefsinle ilgilen, ona öğüt ver, sonra başkasına… Kendi nefsin pürüzleriyle meşgul olmaya bak, onu bırakıp da başkasına geçme..! Dikkat et ki ömründen ıslah edilmeye muhtaç birkaç günün kalmıştır, evet sadece birkaç gün… Kendini bilemiyor, iç âlemini anlayamıyor isen başkasını kurtaramayacağını bilmelisin… Bu halinle kendini bırakıp başkasına nasıl yol gösterebilirsin? Çünkü insanlara ancak bâsireti açık olanlar yol gösterebilir; ve onları günah ve gaflet denizinden ancak iyi yüzmesini bilenler kurtarabilir. İnsanları Allah’a ancak Allah’ı bilen kimseler çevirebilir. Allah’ı bilmeyen bedbahtlar bu büyük vazifeyi nasıl hakkıyla yerine getirebilir? Aklını iyi kullan! Allah’ın kendi mülkünde yaptığı tasarrufta sana söz hakkı yoktur. Zira birisin ki sahibi olduğun her şeyin mutlak sahibi O’dur… O’nun mükemmel tasarrufunu tam bir idrak içinde sevip yalnız ve yalnız O’nun için amel edeceksin, başkası için değil… Unutma ki, tevhid, evin kapısında, şirk de evin içinde bulunursa, bu nifakın ta kendisidir. Bunu gerçek manasıyla kavrayamadınsa eğer; dilin takva konuşur, kalbin fiskû fücur içindedir. Dilin şükreder, kalbin ondan yüz çevirir.
– Kendine bir ağırlık veren kimsenin hiçbir ağırlığı yoktur.
– Bâtın bilgisi, seninle Rabbin arasındaki ışıktır. Kaderin gelmesinden rahatsız olma, onu kimse döndüremez ve kimse engel olamaz. Takdir olunan şey mutlaka gerçekleşir.
– Ey oğul! Uzun emellerini kısalt. Hırsını azalt. Her namazı veda namazı olarak kıl. Sanki bir dahaki namaz vaktine kadar çıkamayacakmış şekilde kıl. Yiyip içmen veda yiyip içmesi olsun. Aile efradının arasında bulunuşun veda bulunuşu olsun. Mü”min kardeşlerinle buluşman veda buluşması olsun. Kalbine hep eğreti olduğunu, daima veda etme halinde bulunduğunu iyice hakket, kazı. Kaderi başkasının elinde bulunan kişi nasıl veda halinde olmasın? Zira insan yarın ne olacağını, işlerinin nereye varacağını, kaderinin kendisine neler getireceğini bilmemektedir.
– Ey oğul! İmanının zayıf olduğu zamanlarda bilhassa kendine yönelmeli, kendi üzerine eğilmelisin. İmanını iyice kuvvetlendirdiğin an derhal ortaya çık. İman hususunda önce aile efradına, sonra da diğer insanlara yardımcı ol. Sakın ha, kendin takva zırhını giymeden ve iman miğferini kalbinin başına geçirmeden ortaya çıkma. Bu arada elinde tevhid kılıcı ve sadağında duaya icabet okları bulunsun. Tevfik atına binmiş ol. Düşmana hücumu, gereğinde geri çekilmeyi, darbe indirmeyi, gürz, kargı ve mızrak kullanmayı da öğrenmiş bulun. Bütün bunları yaptıktan sonra Allah düşmanlarına karşı çık. İşte o zaman sana dörtbir yandan yardım yağar. İnsanlan şeytanın elinden alır, Allah”ın kapısına götürürsün.
– Ey oğul! Kalbin ne zaman saflaşâcak, temizlenecek? Özün ne zaman arınacak? Sen halkı Allah”a ortak tanıyorsun. Allah”a ait birtakım tasarrufları kullara mal ederek Ona şirk koşuyorsun. Sen nasıl felah bulacaksın ki, her gece, ertesi gün kime gideceğini, kime şikâyet edeceğini ve kimden birşeyler isteyeceğini kararlaştırmakla meşgul oluyorsun. Kalbin nasıl arınabilir ki? O tevhidden yana tam takırdır.
Abdulkadir Geylani kimdir?
Abdulkadir Geylani İslâm âlimi ve mutasavvıfıdır. 1077 yılında İran’ın Geylan isimli kasabasında doğmuş, 1166 yılında Bağdat’ta vefat etmiştir. Babasının ismi Ebu Salih Bin Abdullah, annesinin ismi ise Ümmül Hayr’dır.
Abdülkadir Geylani çok küçük yaşlardan itibaren ilim tahsiline başlamış; zekâ, anlayış ve çalışkanlığı ile kısa zamanda kendini yetiştirmiştir. Devrinin büyük ilim merkezlerini dolaşarak alimlerden dersler almıştır. Önce Kur’an-ı Kerim’i ezberlemiş, sonra fıkıh, hadis, tefsir, kelam, mantık, matematik ve tıp tahsil etmiştir.
Kendisini yetiştirdikten sonra müderris olmuş ve ders vermeye başlamıştı. Bu çalışmalar şöhretini yaygınlaştırmıştır. Bağdat’ta isminden en çok söz edilen ilim adamlarından biri haline gelmiştir. Önceleri Şafi daha sonra Hanbeli mezhebinin yaygınlaşmasında önemli bir rol oynamıştır.
Abdulkadir Geylani ilmî otoritesini kurduktan sonra tasavvuf mesleğini seçerek Kadiri Tarikatı’nı kurmuştu. Son derece dindar, fazilet sahibi, yüksek bir insandır. Allah’a olan yakınlığı sebebiyle kendisinden bir çok kerametler rivayet edilmiştir. Binlerce insan ondan ders almış, tarikatına girip olgunluğa erişmiştir.
Abdulkadir Geylani’nin zamanımıza ulaşan çok değerli eserleri vardır. Bunlardan “Gunyeti’t-Talibîn”, “Futuh’ul Gayb” ve “Divan-ı Azam” isimli eserleri çok meşhurdur. Hakkında pek çok menkıbeler riyavet edilen bu büyük İslâm Alimi kendisinden sonra gelenleri de derinden etkilemiştir.