Akıbet; son, nihâyet, encam; gelecek, istikbal, insanın başına gelebilecek hal, karşılaşılabilecek durum, daha önce yapılan şeylere göre varılan netîce, sonuç gibi anlamlara gelir. İşte akıbet kelimesi ile ilgili cümleler.
– Büyük ihtimallen senin de akıbetin baban ki gibi olacak.
– Gāliba babamla annem bu âkıbete karşı tedbir almışlar. (A. Gündüz)
– Eğer böyle bir âkıbete uğrarsan… (R. N. Güntekin)
– Çocuklarının âkıbetini hiç düşünmüyorsun.
– Ayaklarımızın dibine yığılmış çantalarımıza bakarak âkıbetimizi bekliyoruz. (Y. Z. Ortaç)
– Bu gemi onları Adalara götürdü; fakat orada yeni fena akıbet bekliyordu.
– Ben Kristof Kolomb’un akıbetine uğramak istemiyorum. (S. F. Abasıyanık)
– İşte bakkalı bitiren marketçiyi bekleyen akıbet.
– Mağlûp için esâret-i ebediyye ile ölümden başka âkıbet muntazır değildi. (C. Şahâbeddin)
– Sen akıbetini pek hak etmemişe benziyorsun. (R. N. Güntekin)
– Çünkü niyet hayırdır, inşallah akıbet de hayır olacaktır.
– Diğerlerinin akıbetlerini bilmiyorum. (İ. O. Anar)
– Aklını başına toplamazsan sen de onun âkıbetine uğrarsın.
– Kurdun oğlu akıbet kurt olur, demiş ve bu söz beş muallimin meslek ve ilim haysiyetine dokunmuştur. (R. N. Güntekin)
– İki kere ikinin dört etmesi ne kadar kesinse, bu akıbet de o kadar kesindir.
– Hak girmeyen sarayın âkıbeti: Kül duman. (M. E. Yurdakul)
– Ben de abimin akıbetine uğramak istemiyorum.