Heves; istek, arzu, meyil, gelip geçici arzu, devamlı olmayan istek gibi anlamlara gelir. İşte heves kelimesi ile ilgili cümleler.
– Çocuğun hevesini kırıyorsun, bırak uğraşsın.
– Para kazanamayınca bu işten de hevesim kırıldı.
– Uçtuk Mohaç ufkunda görünmek hevesiyle. (Y. Kemal)
– Çocukça bir heves işte, unut gitsin.
– Hevesle beklediğim bahar ramazanları. (R. E. Ünaydın)
– Çocuğun okulda hevesi kırılmasın diye her şeyi alıyoruz.
– Yaşardım emelden, hevesten uzak. (A. M. Arolat)
– Bir ara doktorluğa heveslenmiştim.
– Bunu şâirâne bir hevesle değil, fakat amelî nokta-i nazardan söylüyorum. (A. Hâşim)
– Dünyâya heves etmemek etmekten yeğ / Çü evveli hırs u âhiri hasret imiş. (Fuzûlî)
– Şebâbındaki bütün hevesat ve tahayyülâtını kaybetmiş. (Ö. Seyfeddin)
– Birçoklarının bu havaya uydukları ve artık refahlarını devlet kapılarının dışında aramaya heves ettikleri zamanlardı. (A. Ş. Hisar)
– O gün çocuğunu da görmeye pek heveslendi. (A. M. Efendi)
– Bir adam pehlivanlığa heves edip fakat dâima yenildiğinden vazgeçmiş, hekimliğe başlamış. (F. Reşat)
– Hevesi de inşallah kursağında kalmasın. (R. Tamer)
– Bir hâkim, hevesât-ı nefsâniyyelerine mağlûp oldukları halde hürriyet dâvâsında bulunanlara, “Behey bedbaht mahlûklar! Sizin hürriyetle ne alâkanız var? İbtidâ hevesinizin pençe-i esâretinden yakanızı kurtarınız da sonra dâvâ-yı hürriyet edin” dermiş. (F. Reşat)
– Bir aralık, büyük bir devlet adamı olmak hevesine düştüm. (M. Ş. Esendal)
– Matematikten hep zayıf alıyorum, hevesim kırıldı artık.
– Yaz gelir de heveslenir bitersin / Güz gelince başın alır gidersin. (Karacaoğlan)
– Ben de araba sürmeye hiç hevesli değilim.
– İşin doğrusu birbirimizin özel yaşamını öğrenmeye ne vaktimiz olurdu ne de hevesimiz. (R. Mağden)
– Gazetenin yayını kesildi; çaresiz İzmir’e döndüm fakat hevesim kursağımda kalmıştı. (A. İlhan)
– Bir heveskâr aynı zamanda bir sanatkâr da olabilir. (C. E. Arseven)
– O günlerde edebiyata heves etmiştim.
– Zavallı Mûnise pembe kurdelasından, kısa etekli lâcivert entârisinden, siyah çoraplarından hevesini alamadı. (R. N. Güntekin)
– Fakat hevesimizi kırmamak için fazla bir şey de söylemiyordu. (K. Nâdir)
– O günden itibaren de içimde yüzme sporuna karşı büyük bir heves başladı.
– Birkaç defa uzunca roman tahrîrine bile heves etmiş. (H. R. Gürpınar)
– Neden kalbimi kırmaya bu kadar heveslisin?
– Küçüklüğünden beri bütün hevesi bahriyede idi. (H. Taner)
– Katlanır bisiklet sürme hevesim her geçen gün tazeleniyor.
– Artık ne muhabbet ne keder… hep hevesâtın / Donmuş gibi, donmuş gibi rûhum bile hattâ. (T. Fikret)
– Hayatta kolaycılığa kaçmadım; anlık şeylere hiç heves etmedim.
– Yoksa ona karşı geçici bir heves mi duyuyor. (P. Safa)
– Vasl-ı Hak olmağa eylersen heves / Aşka ulaş gayrıdan gönlünü kes. (N. Mısrî)
– Tutar tarafı kalmamış Osmanlı İmparatorluğu eni enine, boyu boyuna uymayan bir mâcerâ, bir heves uğruna yerleşmiş, oturmuş devlet mefhûmunu yıkarsa hâli ne olurdu. (S. Ayverdi)
– Sana olan hevesim hiçbir zaman geçmedi.
– Ne diye hevesini kırmıştı. (S. Fâik)
– Pikniğe gitmek istiyorduk, yağmur yağınca hevesimiz boğazımızda kaldı.
– Tiyatroya gidecekti, ama hevesi boğazında kaldı.