Glasgow, İskoçya’nın en büyük kentidir. İskoçya’nın nüfusunun üçte birini barındıran Glasgow’un çevresinde bazı yeni yerleşim yerleri kurulmuş; eski mahallelerin bir bölümü de onarılarak yenilenmiştir. Şehir “Batı Merkezi İskoçya” alçak rakımlı arazilerinde Clyde Nehri kıyılarında bu nehrin İrlanda Denizi’ne açılan haliçi üzerinde konumlanmıştır. Glasgow’un kuzey sınırı Highlands’in hemen eteklerinde son bulur, güneyde ise Strathclyde bozkırlarına kadar uzanır. Clyde Irmağı vadisinin büyük bir bölümü kentin içinde kalır. Glasgow nüfusu 2015 yılı tahmini ile 599,650 kişi, resmi dili İngilizce ve İskoçça’dır.
Glasgow Kenti’ne ilk ne zaman yerleşildiği bilinmemektedir. 550 dolaylarında bir Hıristiyan topluluğunun buraya yerleştiği bilinmektedir. 6. yüzyılda bir katedral yapıldıktan sonra Glasgow dinsel bir merkez olarak önem kazanmaya başladı.
1970 yıllarına kadar önemli bir liman olan Glasgow’a eskiden gemilerin yanaşması olanaklı değilken, 18. yüzyılda Clyde Irmağı’nın dibinin taranması ve derinleştirilmesi sonucu büyük gemilerin kolaylıkla limana yanaşması sağlandı. Glasgow’dan kalkan ticaret gemileri Batı Hint Adaları’na ve Amerika’daki kolonilere İskoç malları ve Afrikalı köleler götürüp rom, şeker ve tütün getirirlerdi. 18. yüzyıl ortalarında Glasgow tütün ticareti alanında önemli bir merkez durumuna geldi. Daha sonraları pamuklu dokumacılık ve çömlekçilik de önem kazandı.
19. yüzyılda Glasgow yakınlarında kömür ve demir yataklarının bulunmasıyla kurulan demir-çelik sanayisi hızla gelişti. Bu hızlı sanayileşme İskoçya’dan ve İrlanda’dan çok sayıda insanın iş bulmak umuduyla Glasgow’a gelmesine yol açtı. Kentin nüfusu 1800’den 1850 yılına kadar her 10 yılda bir, ikiye katlandı. İnsanlar sağlık koşullarına aykırı izbelerde barınmak zorunda kaldılar. Kömür madenciliği, özellikle de gemi yapımı I. Dünya Savaşı’na kadar önemini korudu.
Günümüzde kumaş, besin, içki, tütün ve kimyasal madde üretimi önem kazanmaktadır. Maden kuyularının birçoğu kapatılmıştır. Tersaneler de güçlükle ayakta durabilmektedir. 19. yüzyılın sonlarında kent merkezindeki sağlığa aykırı yerleşme yerlerinin kaldırılması için başlatılan yıkım, kentin birçok eski ve tarihsel binasının da yok olmasıyla sonuçlandı.
Bugün Glasgow’da 200 yıldan daha eski yapılar çok azdır. Kent daha çok, 19. yüzyıl sonlarında yapılmış, ünlü mimar Mackintosh’un tasarımını yaptığı binalarıyla tanınır. Kentte ayrıca 1451 yılında kurulmuş olan Glasgow Üniversitesi’nin yanı sıra 1964 yılında açılan yeni bir üniversite, sayısız parklar ve başta Kelvingrove Sanat Galerisi olmak üzere, dünyanın en zengin sanat koleksiyonlarını barındıran müze ve galeriler vardır.