Mücavir; komşu, Peygamber Efendimiz Hz Muhammed (sav)’e daha yakın olma düşüncesiyle yerini yurdunu terkedip Mekke veya Medine’ye yerleşen kimse, bir tekke, türbe veya mâbet yakınındaki bir yerde kendini ibâdete vererek dünyâdan el etek çeken, uzlete çekilen, îtikâfa giren kimse gibi anlamlara gelir. Mücavir alan ise; imar mevzuatına göre kontrolü belediyelerin sorumluluğuna verilmiş ve belediye sınırları civârında bulunan arsa niteliğindeki arâzilerin ortak adı demektir. İşte mücavir kelimesi ile ilgili cümleler.
– Üstelik korunmaları îcap eden zâbitan âileleri ve mücâvirler de vardı. (S. Ayverdi)
– Medeniyetin mıknatısı İstanbul’da idi. Bütün mücâvir milletleri kendine doğru çekiyordu. (Y. Kemal)
– Her devletin kuvveti düvel-i mücâvirenin kuvvetleriyle az çok mütenâsiptir. (C. Şahâbeddin)
– İbrâhim Edhem, ilhâm-ı ilâhî ile Belh pâdişahlığını terkederek ve derviş kıyâfetine girerek Mekke-i Mükerreme’ye gitmiş, mücâvir olmuş. (M. Nâci)
– Bu numûne bütün besâtîn-i mücâvire bahçıvanları tarafından kabul olunmuştur. (H. R. Gürpınar)
– Mücavir alan sınırları belediye meclisi veya il idare kurulu kararı ile belirlenir ve bakanlıkça onaylanır.
– Ashâb-ı hayırdan biri, mücâvirîn-i kirâma tevzî edilmek üzere Mekke-i Mükerreme’ye bir miktar akçe göndermiş idi. (M. Nâci)
– Kâbe-i şerîfullah cânibine gitti, anda mücâvir olup kalmak murad edindi. (Sehî Bey Tezkiresi)
– Bu mübârek insan Türk’tür, uzun seneler evvel memleketinden Resûlullâh’ı ziyârete gelip (…) rüyâsında Cenâb-ı Peygamber’den, “Beni bırakıp nereye gidiyorsun?” hitâbını alması üzerine mücâvir olup kalmış bir kimsedir. (S. Ayverdi)