Nabız – Nabz; kalbin dakîkadaki atış sayısı, kalp atışı sebebiyle ortaya çıkan kan basıncından dolayı atar damarlarda ve özellikle bilek atar damarında duyulan vuruş ve bu vuruşun duyulduğu atar damar demektir. Nabız mecaz anlamı ise; ruh hâlini, düşüncelerini, biyetini, eğilimini anlamak istemek gibi anlamlara gelir. İşte nabız kelimesi ile ilgili cümleler.
– İşçilerin nabzını yoklayın da zam konusunu öyle düşünelim.
– Nabzını yokladım, ama bir şey öğrenemedim.
– Yapılan anketlerle halkın nabzını yokluyorlar.
– Viyana’da hayat sevincinin nabzı kahvelerde atar. (H. Taner)
– Şuraya oturun, arkadaşlar nabız alsınlar.
– Sizden öncelikle bir nabız alalım.
– Milletin sesini işitmek, nabzını yoklamak, meselesini ve durumunu kaynakta öğrenmek istiyordu. (T. Buğra)
– Doktor da nabız tuttu, bir sorun olmadığını ifade etti.
– Bu bölgedeki insanlarla ilgili nabız tutmadan, böyle bir işe girişmek doğru olmaz.
– Nabzını saydım, bir anormallik yok.
– Doktor, hallacın yanına vardı. Nabzını tuttu. (S. F. Abasıyanık)
– Doktor nabzının durmuş olduğunu ifade etmekte zorlanıyordu.
– Nabzı durmadan doktora yetiştirmeye çalışıyorlardı.
– Başına gelmeyen bela kalmadı. Azıcık nabza göre şerbet versen, başına bu dertler gelmezdi. (A. Boysan)
– Öncelikle hastanın nabzını saymamız lazım.
– Gençlerin nabzını yakalamakta yeterli değilsiniz.
– Nabzı durdu, nefesi durdu galiba. (Y. Z. Ortaç)
– Piyasaların nabzını yakalamak için ekonomi haberlerini kaçırmayın.
– Nabzı atıyor, ama bir an önce hastaneye gitmesi gerekir.
– Çâresâz olma değil derdine dermân arıyor / Yoklayıp nabzını ettimse kimi istimzâc. (Sünbülzâde Vehbî)
– Hastaneye gelene kadar, nabzı atıyor ve nefes alıyordu.
– Beyoğlu’nun nabzı istiklal caddesinde atıyor.
– Hâlâ beş parmağımın ucunda beş nabız vuruyor. (Y. Z. Ortaç)
– Bu şehrin nabzı sahillerde atar.
– Bu bölgedeki insanların nabzını tutmadan, böyle bir işe girişmek doğru olmaz.
– Bakın, nabızları bîçârenin nasıl vuruyor. (T. Fikret)
– O sahne seyircinin nabzını yakalamak için güzel olmuş.
– Halkın nabzını yakalamak istiyorsanız refah durumuna bakın.
– Sürekli oğlunun nabzına girmeye çalıştı, ama başarılı olduğunu söyleyemem.
– Modanın nabzını yakalamak için birkaç açılışa katıldık.