Çile; dert, eziyet, zahmet, sıkıntı, meşakkat demektir. Ayrıca çile; yün, pamuk, ipek vb. ipliklerin gevşek olarak ve ortası boş kalacak biçimde uzunlamasına tel tel sarılmasından meydana gelen demet anlamına gelir. Çile‘nin bir diğer anlamı ise; bir dervişin, mâneviyâtı ile baş başa kalmak için şeyhinin izniyle inzivâya çekilip dünya nîmetlerinden el çektiği ve kendisini ibâdete verdiği kırk günlük devre ve bu devrede geçirilen hal, Allah’a erişme yolunda nefsi terbiye etmek için haz verecek her türlü şeyden el çekilen, her türlü sıkıntının göze alındığı, müddeti değişik perhiz ve riyazet devresi demektir. İşte çile kelimesi ile ilgili cümleler.
– Ben çileden çıkmadan çabuk terk edin burayı.
– Böyle konuşarak beni çileden çıkarma.
– Kapı aralıktı ve bu beni barbar bağırtacak kadar çileden çıkardı. (T. Buğra)
– Bu dünyada çok çile çektim.
– Yirmi beş senedir Beykoz’daki o tekke gibi evde çile dolduruyorum. (R. N. Güntekin)
– Öyle ki çile ve mihnet dediğimiz nice hayat cilveleri vardır ki bunların safâ ve nîmet olduğunu hemen hiç bilmeyiz. (S. Ayverdi)
– Âşıkın olmaz mı çile çekmesi / Çilenin olmaz mı boyun bükmesi. (Seyrani)
– Zavallı Machiavelli daha çilen dolmamış. (C. Meriç)
– Bu alayı Ahmed’i çileden çıkarmaya yetmişti. (B. Fâik)
– Karşı taraftan konuşanın kolağası Mustafa Kemal oluşu hepsini çileden çıkarır. (F. R. Atay)
– Müjgân’ın yaptığını hatırladıkça aklım çileden çıkıyor bütün vücûdumu ateş basıyordu. (R. N. Güntekin)
– Kamera şakası kadını iyice çileden çıkardı.
– Çile müddeti henüz dolmamış bir dervişin gün kavuşmadan dergâhına dönmesi lâzımdır. Yoksa çilesi kırılırdı, yâni yeni baştan çileye soyunması lâzım gelirdi. (S. Ayverdi)
– Bir göçmen takımı ki tükenmemiş çilesi. (B. K. Çağlar)
– Bir haftadır çile çıkarıyoruz, nihayet dün hastalığı atlattı.
– Çünkü hayatta suâle çekilmek kadar beni çileden çıkaran bir şey yoktur. (H. E. Adıvar)
– Mısır’ı bu âsî sergerdenin pençesinden kurtarmak yolunda II. Sultan Mahmud’la Sultan Abdülmecid az çile çekmemişlerdi. (S. Ayverdi)
– Karac’oğlan der ki gönlüm çilede (Karacaoğlan)
– Herkesin kızları istedikleri yerde, istedikleri insanlarla gezip eğlenirken kendileri neye bu cehennemde çile dolduruyorlardı? (R. N. Güntekin)
– Benim çilem de bu çocuk.
– Çile çıkarmayan mürit olgunlaşamaz.
– Bizim bu dünyadaki hayatımız da bir çileden ibaret olduğu düşünülecek olursa en münasip çilenin de burada olması icap ediyordu. (A. H. Çelebi)
– Üç asırdan beri çile çeken hıristiyanlık çilesini doldurmuştu. (Y. Kemal)
– Annen seni büyütünceye kadar ne çileler çekti biliyor musun?
– Dargınlık insanların bütün ömrünü dolduran bir çile, bir ezadır. (R. H. Karay)
– Ey benim demetim, ey bir çile ipeğim. (E. B. Koryürek)
– Annem yün çilesini getirmemi söyledi.
– Hiç durmadan iplik büküyor, arşına alıyor, çileleri dolduruyordu. (S. Erol)