Zemin; taban, yer, döşeme, mahal, toprak sathı, konu, temel, dayanak, yeryüzü, dünya, bir şeyin üzerinde geliştiği yada cereyan ettiği ortam gibi anlamlara gelir. Ayrıca zemin; kumaş, muşamba, halı, kâğıt, tablo vb.nde desenlerin, şekillerin üzerinde yer aldığı yekpâre renk demektir. İşte zemin kelimesi ile ilgili cümleler.
– Zemin katındaki komşular yarın taşınıyorlarmış.
– Tartışmayı bu zeminde ele alalım.
– Bir an buradan geçseydi görecekti ki Ankara’nın toprakları cidal zeminlerine yakışır çetinliktedir. (R. E. Ünaydın)
– Ve duvarlara pervaz teşkil eden yeşil zeminli tâlikler… (R. E. Ünaydın)
– Asıl sohbet zemini nadide yemek tarifi, köşk ve bahçe tanzimidir. (R. H. Karay)
– Dördü de silâhlarını bırakıp etrâfına, damın toprak zemînine çömeldiler. (R. H. Karay)
– Bütün o riyâzî gül ve çiçekler yaldız ve açık kırmızı zeminde öyle mahâretle, inceden inceye hesaplanmış, düzenlenmişti ki… (A. H. Tanpınar)
– Zemin ve zamana uygun davrandığın sürece tepki almazsın.
– Bu zemin üzerinde daha birçok şeyler söylenebilirdi. (A. Hâşim)
– Zemini parke yapıp üzerine güzel bir cila atmayı da düşünüyoruz.
– İstanbul’un bir halkına, en şâyân-ı dikkat, en câlib-i merak bir zümre-i mahsûsuna zemîn-i cereyan olacaktı. (H. Z. Uşaklıgil)
– Bu yüzden de his ve hisse bağlı hasletleri kör ve kısır kalmış ve âilede şefkat, merhamet, rikkat, hatta bir bakıma zarâfet ve sanat zemîni inkişaf edememişti. (S. Ayverdi)
– Eğer zemini iyileştirme çalışmaları hemen tamamlanırsa çok güzel olur.
– Beyaz zemin üzerine kırmızı lâleler.
– Eğlencenin zemînini hazırladık. (A. M. Efendi)
– Zemini beyaz bir basma.
– Zemin yıprandığı için yeniden elden geçirilmesi gerekiyor.
– Düşsem zemîne çok mu, tecellî zamânıdır. (M. Nâci)
– Kırmızı bir zemin üstünde bir sürü insan, havada uçan beyaz bir kuşa bakıyorlardı. (M. Ş. Esendal)
– Bu sahada zeminin bu kadar kötü olması çok tartışılır bir durumdur.
– İlk devrin hiç unutamayacağı zemîni Beşiktaş’ta doğduğu evde başlar. (H. E. Adıvar)
– Zeminden kaldırıp başın nebâtât / Zebân-ı hâl ile der bunu bizzât. (Şemseddin Sivâsî)
– Buzdan ayağı kayınca zemini öpmek zorunda kaldı.