Mağara adamı, dünyanın ilk mağara bilimcisidir. O, kayalar içinde derin bir oyuk keşfettikten sonra içindeki korkuyu yenerek; yeraltında, kendisini dış dünyanın saldırılarından korumaya elverişli bir barınak buldu.
Çok eski atalarımızdan bazıları, meşalelerin ve hayvan yağı yanan kandillerin ışığında mağaralara yerleştiler. Ve onların duvarlarını bazen, gravürler ve resimlerle süslediler. Tıpkı Fransa’da, Lascaux mağarasında olduğu gibi… Tarihöncesi kuşakların bize bıraktığı bu eserler, onların nasıl yaşadıklarını ve nelerle uğraştıklarını canlandırıyor.
Bu ilkel insanlığın kalıntılarını yeniden bulmak amacıyla, mağaraların gerçekten araştırılmasına, ancak XVIII. yüzyılda başlandı. İlk mağarabillmciler -bu ad ancak XIX. yüzyıl sonunda ortaya atılmıştır- arasında, Alman doğa bilgini Engen Esper’i anmak gerekir; bu bilgin, 1774’ten itibaren Bavyera’da, Muzzendorf mağaralarını araştırdı ve orada tarihöncesinden kalma insan ve hayvan kemikleri buldu. 1840’tan sonra, Avusturyalı Schmidt, bugünkü Yugoslavya’da bulunan yeraltlarını ve mağaraları dolaştı. Fransız Martel (1859-1938), Padirac kuyularını ve dünyanın hemen hemen her yerinde yüzlerce mağarayı keşfedip araştırdı. Kendisi, mağarabilimin babası sayılır.
Çağdaş mağarabilimsel başarıların en önemlileri arasında, isère’de, Berger çukurunda 1000 metreden daha derinlere ve Pirenelerde, Pierre-Saint-Martin mağarasına inilmesi; Texas’ta yüzlerce kilometre uzunluktaki galerilerin keşfedilmesi yer alır.