İspanyollar Amerika’ya geldikleri zaman, talih onların karşısına yüzlerce yıllık, iyi yönetilen, uygar bir imparatorluk çıkardı. Bu imparatorluğun toprakları üzerinde şimdi Meksika bulunuyor.
1517 yılında, Küba’dan gelen ve fırtına yüzünden Meksika kıyılarına doğru sürüklenen bir geminin tayfaları, «vahşiler» tarafından yapılması mümkün olmayan, büyük yapılar gördüler. Bunun üzerine, bir keşif gezisine karar verildi ve gezi, ülkede yaşayanların altınlarla bezenmiş ulu tapınaklara sahip olduklarını ve Tenochtitlan’a, yani bugünkü Meksika’ya hükmeden bir kralın uyruğunda bulunduklarını ortaya koydu.
1519 yılında Küba valisi, imparatorluğu ve zenginliklerini ele geçirmek görevini Cortes’e verdi. Ona, kıyıda yaşayan ve Tenochtitlan Azteklerine düşman olan Kızılderililer de yardım edeceklerdi. Cortes, yeni kurduğu Veracruz kentinden ayrılarak, ülkenin içine girdi. Beraberinde sadece 15 süvari (daha önce hiç at görmemiş olan Kızılderililer, bu atlıları dev santorlar sanıyorlardı), 400 piyade, 7 top ve bin kadar yerli müttefik vardı. Cortes; caddeleri, gölleri, tapınakları ve saraylarıyla hârikulâde bir başkent olan Tenochtitlan’a vardı. Şehrin yüzbinlerce kişilik halkı, isterse, yabancıları bir kaşık suda boğabilirdi. Bununla birlikte Cortes, Aztek hükümdarı tarafından dostça kabul edildi; hile ve zorbalıkla iktidarı ele geçirdikten sonra, kendisini bir tanrı gibi karşılayan ev sahibini öldürttü.
Talih, fatihe gülümsüyor gibiydi: folarki ve zengin toprak sahibi olan Cortes, Pasifik’e ulaştı. Krallığını Kaliforniya’ya kadar genişletti. Ama 1547 yılında unutulmuş olarak öldü.