Karz lügatte “kesmek, aşındırmak” demektir. Karz terim anlamı ise; borç, kredi, ödünç, altın, gümüş, nakit para ve mislî olan şeyleri başkasına ödünç vermek anlamında bir İslâm hukuku terimidir. Hasen kelimesi ise “güzel, hoş, latif” manalarına gelmektedir. Bu iki kelime birlikte kullanıldığında “güzel bir şekilde verilen borç” manasını ifade eder. Karzı Hasen ıstılahî manası ise “faizsiz ve bir menfaat beklemeksizin verilen borç” şeklindedir. Diğer bir ifade ile Karzı Hasen; güzel ödünç, dinin emirlerine uygun ödünç verme anlamına gelir. Borç vermeye “ikrâz”, borç verene “mukriz”, borç alana ise “müstakriz” veya “mukteriz” denir.
Hiçbir maddi çıkar düşüncesi gözetmeksizin sırf Allah’ın rızasını kazanmak ve din kardeşinin sıkıntısını gidermek amacıyla karşılıksız borç vermeye karzî hasen denir.
Karz-ı hasen muamelesi bir borçlanma olmakla beraber her borç karz-ı hasen değildir. Yani birine bin lira borç vermek karz-ı hasendir fakat satılan maldan doğan borç muamelesi karz-ı hasen değildir.
Karz-ı hasen, yani yalnız Allah rızası için bir mü‘mine faizsiz ve menfaatsiz borç verme, Kur’an-ı Kerim’de birçok ayet ile teşvik edilmiştir. Misal olarak şu ayetleri zikredebiliriz:
مَنْ ذَا الَّذى يُقْرِضُ اللّٰهَ قَرْضًا حَسَنًا فَيُضَاعِفَهُ لَهُ وَلَهُ اَجْرٌ كَرِيمٌ
“Kim Allah’a güzel bir ödünç verirse, malını Allah yolunda harcarsa, Allah bunu kat kat artırır. Ona değerli bir mükâfat da vardır.”[Hadîd Sûresi, 57/11] Bir başka ayet-i kerimede Yahudilere hitaben şöyle buyrulur:
قَالَ اللَّهُ إِنِّي مَعَكُمْ لَئِنْ أَقَمْتُمُ الصَّلَاةَ وَآتَيْتُمُ الزَّكَاةَ وَآمَنْتُمْ بِرُسُلِي وَعَزَّرْتُمُوهُمْ وَأَقْرَضْتُمُ اللَّهَ قَرْضًا حَسَنًا لَأُكَفِّرَنَّ عَنْكُمْ سَيِّئَاتِكُمْ وَلَأُدْخِلَنَّكُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ
“Allah (cellecelâluhu) buyurdu ki: İyi bilin ki Ben sizinle beraberim. Eğer siz namazı dikkatli bir şekilde tamtamına eda eder, zekâtı verir, resullerime iman eder, onlara sahip çıkar, Allah rızası için gerekli yerlere harcayarak Allah’a güzel bir tarzda ödünç verirseniz, Ben elbette sizin kusurlarınızı örter ve elbette sizi içinden ırmaklar akan cennetlere yerleştiririm.”[Mâide Sûresi, 5/12]
مَنْ ذَا الَّذِي يُقْرِضُ اللَّهَ قَرْضًا حَسَنًا فَيُضَاعِفَهُ لَهُ أَضْعَافًا كَثِيرَةً وَاللَّهُ يَقْبِضُ وَيَبْسُطُ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
“Kimdir o yiğit ki Allah’a güzelce ödünç verir, Allah da onun verdiğinin mükâfatını kat kat artırır. Allah rızkı kısar da, bollaştırır da. Zaten hepiniz döndürülüp O’na götürüleceksiniz.”[Bakara Sûresi, 2/245 ayrıca bk. el-Hadîd Sûresi, 57/18; Teğabün Sûresi, 64/17; Müzzemmil Sûresi, 73/20]
Resûlullah Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) mü’minleri karz-ı hasene teşvik sadedinde şöyle buyurmuşlardır:
مَا مِنْ مُسْلِمٍ يُقْرِضُ مُسْلِمًا قَرْضًا مَرَّتَيْنِ إِلَّا كَانَ كَصَدَقَتِهَا مَرَّةً
“Bir müslüman din kardeşine iki defa karz-ı hasen verirse bir defa sadaka vermiş gibi olur.” Bir başka hadis-i şeriflerinde de şunu ifade etmişlerdir:
رَأَيْتُ لَيْلَةً أُسْرِيَ بِي عَلَى بَابِ الْجَنَّةِ مَكْتُوبًا اَلصَّدَقَةُ بِعَشرِ أَمْثَالِهَا وَ الْقَرْضُ بِثَمَانِيَةَ عَشَرَ فَقُلْتُ يَاجِبْرِيلُ مَا بَالُ الْقَرْضِ أَفْضَلُ مِنَ الصَّدَقَةِ ؟ قَالَ لِأَنَّ السَّائِلَ يَسْأَلُ وَعِنْدَهُ وَالْمُسْتَقْرِضُ لاَ يَسْتَقْرِضُ إِلَّا مِنْ حَاجَةٍ
“Mirac gecesi cennetin kapısında “sadaka için on misli, karz için on sekiz misli ecir vardır” yazılı olduğunu gördüm. Cebrail’e (aleyhisselâm) borç vermek neden sadakadan üstündür diye sorduğumda bana, dilenen kişi yanında olduğu halde ister fakat borç isteyen kişi ihtiyaçtan dolayı ister, dedi.”
Karz-ı Hasenin Rükünleri
Karz-ı hasen akdinin gerçekleşmesi için icap ve kabulün yanı sıra mukriz (borç veren) ve karzla (borç verilen şey) alakalı bir takım şartlar vardır.
1) İcap ve Kabul
Mukriz (borç veren) ve mukterizin (borç alan) “şunu sana borç olarak verdim” ve “şunu senden borç olarak aldım” diyerek bunu beyan etmesi, karşı tarafın da bunu kabul etmesidir.
2) Mukriz (borç veren) ile Alakalı Şartlar
Borç veren kişinin akıllı, bülûğ çağına ermiş ve borç vereceği şeyin sahibi veya o şeyi borç vermeye vekil tayin edilmiş olması gerekir. Bu sebeple küçük çocuk veya akıl hastası olan biri kendi malından tasarruf edemediği gibi karz-ı hasende de bulunamaz. Aynı şekilde baba ve vâsi de temsilcisi olduğu çocuğun malında karz-ı hasende bulunmak için tasarruf hakkına sahip değildir. Çünkü bülûğ çağına ermemiş bir çocuğun malında yapılacak böyle bir muamele, malı eksilttiğinden dolayı onun aleyhine olacaktır.
3) Karz (Borç Verilen Şey) ile Alakalı Şartlar
a) Hanefilere göre borç olarak verilen şeyin ölçü, tartı veya âdet ile alınıp satılabilen mislî (standart) eşyadan olması gerekir. Buna göre hayvan veya gayri menkûl gibi kıyemî sayılan şeylerden karz-ı hasen verilemez. İmam Muhammed’e göre örf ve âdetin oluşması halinde ekmek gibi kıyemî şeyler de karz-ı hasen dairesine dâhil edilebilir. Bazı yörelerde yerleşmiş bulunan âdetler için bu yaklaşım bir kolaylık sağlamaktadır.
Diğer üç mezhebe göre de kıyemî sayılan şeylerden karz-ı hasen verilebilir. Delilleri ise Ebû Rafi’nin (radıyallahu anh) rivayet ettiği şu hadistir : “Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) bir adamdan iki yaşlarında bir deve ödünç almıştı. Sonra Resûlullah’a (sallallâhu aleyhi ve sellem) bir takım zekât develeri geldi. Bana, alacaklıya iki yaşlarında bir deveyi vermemi emretti. Ben, develer arasında altı yaşını bitirmiş daha güzel olanından başkasını bulamadığımı söyledim. Bunun üzerine şöyle buyurdu: “Onu ona ver, şüphesiz sizin en hayırlınız, ödeme bakımından en güzel olanınızdır.”
b) Hanefî ve Hanbelîlere göre karz-ı hasen, borç verilecek şeyin borç alan tarafından alınmasıyla (kabzedilmesiyle) gerçekleşir. Bu sebepten dolayı ortada karz olarak verilecek şey olmadan yapılan mücerret sözleşmeyle karz-ı hasen gerçekleşmiş olmaz. Mülkiyet ancak karzın ele geçmesiyle sabit olur. Bundan sonra borç alan borcunu ödemek için ister karz-ı hasen olarak aldığı şeyin kendisini isterse de onun mislini iade eder. İmam Ebû Yusuf ve Şafiîlere göre ise karz olarak verilen şey hâlâ borç alanın elinde mevcutsa onu aynen vermekle yükümlüdür. Malikîlere göre karz olarak verilecek şey yanlarında değilken tarafların mücerret sözleşmesiyle de karz-ı hasen gerçekleşebilir. Borç alan, karzın aynısını veya emsâlini vermekte serbesttir. Yalnız karzda bir artma ya da noksanlık söz konusu ise mislini verir.
Karz-ı Hasende Vade Belirleme, Muhayyerlik ve Menfaat Sağlama
Hanefî, Şafiî ve Hanbelîlere göre karz-ı hasende vade belirleme câiz değildir. Taraflar kendi aralarında bir vade belirlerse bu ahlâken uymaları gereken bir vade olur fakat şer’î bir bağlayıcılığı olmaz. Mâlikîlere göre ise karz-ı hasen akdinde vade belirlenmişse bu vadeye riâyet edilmelidir.
Hanefilere göre karz-ı hasen muamelesi için vade dört yerde bağlayıcı olur:
1) Bir kişi malından, başka birine belli bir vadeyle borç verilmesini vasiyet etmişse bu vade bağlayıcı olur ve mirasçıları bu vadeden önce borcu talep edemez.
2) Karz-ı hasen akdi yapıldıktan sonra alacaklının koyacağı vade kendisini bağlar ve bu vadeden önce alacağını talep edemeyeceği gibi vade akdinden de vazgeçemez.
3) Mahkeme kararıyla sabit olan karz akdinde vade de bağlayıcı olur.
4) Borç alan kişi, bu borcun tahsili için borç veren kişiyi kendisine borcu bulunan birine havale ederse borç verenin bu kişi için koyacağı vade geçerli olur. Aynı şekilde borç veren kişi alacaklısı olduğu kişiyi borçlu bulunduğu birine havale etmesiyle de koyulacak vade geçerli olur.
Muhayyerliğe gelince; tarafların istediği zaman karz akdini feshetme hakkı bulunduğundan dolayı karz-ı hasende muhayyerlik söz konusu değildir.
Karz-ı hasende menfaat şart koşulmuşsa bu katiyen caiz görülmemiştir. Mesela birisine arabasını kendisine satması şartıyla borç verme bir tarafa menfaat sağlayan bir muameledir ve caiz değildir. Bunun yanında şart koşulmayan fakat kişilerin münasebetlerini pekiştirme adına yapılan muameleler caiz görülmüştür.
Darda kalan müslümanlara ödünç verme durumunda olan kişiler de bu güzel geleneği sürdürmeli ve Allahu Teâlâ’nın bunu karşılıksız bırakmayacağını düşünmelidirler. Sadaka vermek dinimizde övülmüş bir şeydir. Ancak ihtiyaçlının incinebileceği düşünülerek ödünç olarak vermek daha iyidir. Çünkü Peygamberimiz “Bir şeyi ödünç vermek, onu sadaka olarak vermekten hayırlıdır” (el-Azîzî, es-Sirâcü’l-Münîr Şerhu Câmi’s-Sağîr Fi Hadisi’l-Beşîri’n-Nezîr, III, 57) buyurmuştur.