Arapçada “ders” masdarından gelen müderris kelimesi, ders veren öğretmen, ders okutan, ders vermeye yetkili ilim sahibi kimse manasındadır. Müderris, bugünkü anlamıyla Profesör demektir. Osmanlı Devleti”nde medreselerin başında bulunurlardı. Onlar medrese vakfiyesinden maaş alan, hayatlarını bu bilim ocaklarının ve oradaki öğrencilerin yetişmesine adayan değerli bilginlerdi. Devletin en küçüğünden en büyüğene kadar her kademesinde medrese tahsili görmüş kişiler vazifelendirildiği için müderrislerin fonksiyonu çok büyüktü. Derin bir sevgi ve saygı görürlerdi.
Daha çok kelam, edebiyat, İslam Hukuku, Hadis, Tefsir, Matematik, Astronomi, Fizik gibi ilimler öğretir, maddi ve manevi sahada otoriter alimler yetiştirirlerdi.
İdari olarak Şeyhülislama bağlı olan müderrisler, bulundukları medreselerin büyüklük ve küçüklüklerine göre de ayrıca devletten değişik oranlarda maaşlar alırlardı.
Müderris olabilmek için bir çok tahsil kademesini geçmek ve ilmi ihtisas yapmak gerekirdi.
MÜDERRİS KELİMESİ İLE İLGİLİ ÖRNEK CÜMLELER
– Medrese ve büyük câmilerde yüksek seviyede ders okutan icâzetli âlim, medrese hocasına müderris denir.
– Fâtih Sultan Mehmed hazretleri, Sahn-ı Semân’a müderris olacak hocaların kütüb-i sitte ile (…) Kāmus, Tekmile ve emsâlini hıfz u cem’ etmiş zevattan olmasını şart koymuştur (Fâik Reşat)
– Geniş yetkiler almış bulunan İsmâil Paşa isyan ile alâkaları bulunan yeniçeri, sipah, çavuş, zaim, müteferrika, müderris ve kadı (…) teftîşi ile görevlendirildi (Müctebâ İlgürel)
– Ahmed Cevdet Paşa, yirmi iki yaşında iken Rumeli kazaskerliğine bağlı Premedi kazâsı kadılığı ile hizmete başladı. Bir sene sonra da İstanbul müderrisliği rüûsunu alıp müderris olarak İstanbul câmilerinde dersler verdi.
– Osmanlı ilmiye teşkilâtında kadılık ve müftülükle birlikte oluşan üç temel görevden biri olan müderrislik, medreselerde çeşitli dersler veren hocaları nitelemek üzere kullanıldı.
– Bitlis Güroymak Medresesi Baş Müderrisi Abdulkerim Çevik, ders sırasında uğradığı saldırı sonucu yaşamını yitirdi.
– Arapça, Farsça ve Türkçe şiirlerinin yanında çeşitli dînî eserleri de bulunan, müderrislik, kadılık, kazaskerlik vazifelerinden sonra ‘‘şeyhülislâmlık’’ da yapan büyük âlim Ebussuûd Efendi, Kânûnî Sultan Süleyman döneminde Şeyhülislâm’dı.
– Osmanlı dönemi medreselerinde, belirli bir tahsilden sonra icazet, mülazemet ve beratla medreselerde ders veren kimselere müderris denir.
– Okumak için Süleymâniye Medresesi’ne gelmiş, zekâsı ve ilme hevesi sâyesinde bu medreseyi bitirdikten sonra oraya müderris tâyin edilmiş.
– Mehmet Bey’in Birgi’deki sarayını gören İbn-i Battuta onun çeşitli ihsanlarına nail olmuş, şehirdeki ilim adamları, müderris ve fakihlerle tanışmış, onların ihtişamına ve yaşayışlarına hayran olmuştu.
– Selçuklu Medresesi’nde kitaplarına gömülmüş kendi hâlinde bir müderris iken, gönlü aşkla dolu Şems adlı meczup bir dervişin irşad nazarıyla kıvılcım alıp, aşk ateşiyle yanmaya başlayan Mevlânâ gibi ol.
– Tahta çıkar çıkmaz devlet erkânı içindeki üst düzey yetkilileri değiştiren, müderris ve kadıların atanma yetkilerini şeyhülislâmdan alan Sultan Genç Osman çok yenilikçi bir padişahtı.