– İngilizlerin topa tuttuğu yerlere gidip bir saat kadar muhtelif çapta birçok mermi ölçtüm. (F. R. Atay)
– Sen adamı lafa tutup oyala, ben hemen geliyorum.
– Onu biraz lafa tutup oyalamaya başladılar.
– Yarim İstanbul’u mesken mi tuttun!
– Gurbet eli mesken mi tuttun!
– İlkin yayımcılara uğruyor, onların nabzını tutuyorlar.
– Doktor, hallacın yanına vardı. Nabzını tuttu. (S. F. Abasıyanık)
– Yol çok para tuttu.
– Aldığımız eşyaların hepsi kaç para tuttu dersiniz?
– Babanın sözünü tut, zararlı çıkmazsın.
– Arkadaşının sözünü tutup bu işe girdi.
– Sözünü tutmak insanın kişiliğini gösterir.
– Çocuklar aşağı yoldan geçen karşı köylüleri taşa tuttular.
– Sokaktan her geçişinde çocuklar taşa tutarlardı onu, canını yakmanın bir yolunu bulurlardı. (T. Uyar)
– Kısa zamanda yükünü tuttu bizim komşu.
– Zira bazı insanlar da vardır ki yüklerini tuttuktan ve biraz da yaşlandıktan sonra kendilerini bir nevi santimantal veya dinî mistisizme verirler. (Y. K. Karaosmanoğlu)
– Yan tutmayıp tarafsız kalırsan senin için daha iyi olur.
– Eskiden bilinen birçok olağanüstü yiyecek de unutulmaya yüz tutmuştu.
– Hava kararmaya yüz tuttu.
– Salonda yer tutmak yasaktır!
– Buzdolabı mutfakta yer tutmaktaydı.
– Sen de kendine özgü bir yol tuttun demek!
– Her önüne gelene kafa tutmakla bir yere varacağını mı sanıyorsun?
– Okurun ilgisini canlı tutacak ilginç her türlü eylem ve durumun olduğu gibi aktarılmadığı, özetlenerek kolayca başkasına anlatılmayacak bir düzen içerisinde işlendiği öyküler yazmayı denedim.
– Kutlu Peygamber hemen her konuda ışık tutardı çevresindeki insanlara.
– Yola çıkıyorsunuz ama yağmuru da göz önünde tutun.
– Bu genç çocukla bu üstü başı oldukça eski ihtiyar adamı gözü tutmamıştı. (N.Hikmet)
– O adamı gözüm tuttu benim.
– Gıcık tuttuğu için konuşmasını yarıda kesmek zorunda kaldı.
– Dedem ailemizde el üstünde tutulurdu.
– Ama azdır sanatçılara saygı gösterenler, onları el üstünde tutmak isteyenler. (S. Birsel)
– İnsanların hayatında el üstünde tuttukları birileri mutlaka vardır.
– Çok şükür şimdilik elimiz ayağımız tutuyor.
– Elin kalem tutmaz mı senin?
– Senin bu konuda elin kalem tutuyor.
– Hayatım boyunca elimden tutan olmadı.
– Yüzüne karşı söyle, arkasından atıp tutma adamın.
– Dilini tutmasını bilmeyenlerin başına neler geldiğini sana söylemediler mi?
– Hayatımızın boş atıp dolu tutmak diye bir ilkesi olamaz.
– Kesin artık şu dedikoduyu, yoksa başım tutacak!
– Öğretmen, sınıftaki öğrencilerin hepsini bir tutmalıdır.
– Ahım bir tutarsa dünyanın kaç bucak olduğunu görecek o.
– Bak işte hakkını yediğin adamların ahı tuttu, hak yerini buldu.
– Ağzıyla kuş da tutsa, artık bu eve adım atamaz.
– Babamla birlikte bir iş yeri tutmak için yola çıktık.