Meczup; cezbedilmiş, Yüce Allah’ın aşkına tutulmuş, bir yöne çekilmiş, kendini Yaradan’ına vermiş, Cezbeye tutulmuş, yaradan sevgisiyle aklını yitirmiş yani İlâhî aşkla aklî dengesi değişmiş kimse, dîvâne anlamlarına gelmektedir. Diğer bir ifade ile Meczup (meczub); Yüce Allah’ın aşkına tutulmuş, bu yüzden kendinden geçmiş ve dünyaya ve dünya işlerine aldırmaz duruma gelmiş (kimse), cezbeli demektir. Meczup halk dilinde, deli divane demektir.
Sözlükte “cezbeli, deli, divane” anlamına gelen meczûp, tasavvufta, Allah tarafından kendisine cezbedilmiş, yüce mertebelere erişmiş demektir. Allah’ın rızasını kazanan ve yakınlığına lâyık görülen, her türlü heva ve heves lekesinden temizlenen ve bu sayede manevi makam ve mertebelere ulaşan ermiş kimselere mezcûp adı verilmektedir. Ancak bazı meczuplarda cezbe ve vecdin etkisiyle şathiyyat adı verilen İslâm’a aykırı sözler ortaya çıkabilmektedir. Söyledikleri sözler bazen abuk sabuk deli saçması gibidir.
Meczûblar, cezbeye tutuldukları anda kendinden geçerler ve ne söyleyip ne yaptıklarını bilmezler. Cezbeden çıkınca, kendilerine, önceki söz ve davranışları bildirilince, hayret ederler. Bu yüzden meczûblar, cezbe ânında söyledikleri sözlerden mesul tutulmazlar. Sufî büyüklerinden Hallâc-ı Mansur’un “Ene’l-Hakk” (Ben Hakk’ım veya ben Allah’la beraberim, ben ona kavuştum!); Şeyh’ Bâyezid-i Bistamî’nin “Sübhânî mâ a’zame şânî” (Noksan sıfatlardan arınmış olan zâtin ne büyüktür!); Cüneyd-i Bağdadî’nin “Leyse fi cübbeti sivallah” (Cübbemin altında Allah’tan başka bir şey göremiyorum!) gibi sözleri, hep cezbe ânında söylenmiş ve söyleyenin imânından şüphe ettirecek türde “şathiyye”lerdir .
Meczûblarda bu ve buna benzer hallere sık sık rastlanır. Söyledikleri abuk sabuk, deli saçmasını andıran sözlerde sıradan insanların anlayamayacağı hakikatler gizlidir. Halkın gözünde ise meczûb, bir nevi velî telâkki edilen, gelecekten haber verebilen, bu yüzden de gönlü kırılmaktan çekiniien bir kimsedir.
Tasavvuf ehli bazı kimselerin, halkın teveccühünden kurtulmak için kendilerini meczûb gösterdikleri bilinir. İşte bu gibilerine, kendilerini meczûb gösteren akıllı anlamında “âkil-i meczûb-nümâ” denir.
Meczup kelimesi ile ilgili örnek cümleler
– Böyle bir rüyaydı gördüğüm lakin bu meczup nereden biliyordu benim düşümü. “Kimsin sen ey meczup?” dedim kendimi toparlayıp. “Ben de aynı düşü gördüm ey aşkı bilmez. Sen aşk uğruna yanmaktan korkarken yanından geçip de şem’in ateşinde yanan o pervaneydim işte ben. Sen ancak aşkı kelama getirirsin; ben ise cana getiririm… (F. Duman)
– O, çok kimsenin, hallerini bilmedikleri garip insanlara yakıştırdıkları sıfatla bir meczup… Allah tarafından çekilmiş, cezbedilmiş manasına gelen bu tabiri, akıldan sakat muvazenesizler için kullanmaktaki gaflet ve sefaletten incinen Naci, seyrek geldiği bu mescidde, seyrek rastladığı meczubu görünce adeta sevindi ve ona seslendi… (N. F. Kısakürek)
– Herkes sana müştâk / O samîmiyyete meczûb olarak toplanıyor (Tevfik Fikret).
– Bu meczup bir kişidir. Palangada hizmetinden istifâde olunamaz (Ömer Seyfeddin).
– Allâh’ın yarattığı hiç bir varlığı küçük görmeyeceğiz. Birçok insan, yarı meczup, yarı sakat yahut şuurdan noksan kimseleri aralarına alıp onları birer eğlence vasıtası olarak kullanırlar. Hâlbuki Cenâb-ı Hak, Hümeze Sûresi 1. âyette: “Arkadan çekiştirmeyi, yüze karşı eğlenmeyi âdet edinen herkesin vay haline!” buyuruyor.
– Onun yarı meczup olduğuna hükmetmiştim (Refik H. Karay).
– Bunlardan başka köyün iki meczubu, bir cücesi vardır. (Y. K. Karaosmanoğlu)