Mahlas arapça kökenli bir kelime olup, bir kimsenin ikinci adı. Şâirlerin şiirlerinde kullandıkları takma ad. Halâs olunacak, kurtulacak yer anlamlarına gelir. Diğer bir ifade ile mahlas; bir yazarın veya şairin, asıl adı yerine şiirde kullandığı takma isim demektir.
Edebiyatımız en çok saz ve divan şairleri mahlas kullanma yolunu seçmişler ve şiirlerinde kendi adlarının yerine başka adlar kullanmışlardır. Eskiden mahlaslar genellikle genç şairlere üstad bildikleri ve örnek aldıkları şahsiyetler tarafından verilirdi. Şairin edebiyatta kullandığı takma adının geçtiği beyite mahlas beyiti adı verilir. Günümüzde şiir dışında eser veren sanatçıların da asıl adlarının yerine takma adlar kullandıkları görülmektedir.
Divan edebiyatı ile halk edebiyatında mahlas kullanmak, bir adet idi. Mahlas almaya “tehallüs” denir. Mahlas çoğunlukla yeni bir yazara ve şaire üstad tarafından “mahlas-name” adlı bir manzume ile birlikte verilirdi. Mesela: Baki’nin mahlasnamesi Zati tarafından Şeyh Galib ve Müştak Baba gibi şairlerinki de Hoca Neş’et tarafından verilmiştir. Gerçekten Hoca Neş’et’in mahlas verdiği şair sayısı, Divan’ından öğrendiğimize göre yirmiye yakındır. Bunların bazısını Türkçe yazmakla birlikte, Farsça yazdığı mahlasnameler de vardır.
Verilen bu mahlasnamelerde, şairin özellikleri belirtilirdi. Ayrıca, fitneden kaçınmaları, hicve ve bayağılığa düşmemeleri, müstehcen yazmamaları istenirdi. Sonunda dua vardır.
Mahlasları yüzünden bazı yazar ve şairlerin asıl isimleri unutulmuştur. Fuzuli’nin asıl adı Mehmed, Nef’i’ninki Ömer, Nabi’ninki Yusuf, Gevheri’nin Mustafa, Dertli’ninki İbrahim idi.