El Azim ne demek yani Esmaül hüsna El Azim anlamı nedir? İşte Allahın 99 ismi (Esmaül hüsna)’dan El Azim isminin anlamı, zikri, arapça yazılışı ve fazileti hakkında bilgi.
العظيم El Azîm; büyük, yüce, ulu demektir. Diğer bir ifade ile El Azim; çok Azametli yani sonsuz azametli, en büyük ve ulu anlamına gelir. Allah Teâlâ, zât ve sıfatları bakımından en büyüktür.
Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de;
“O, yücedir, büyüktür.” (Bakara, 255)
“Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. O yücedir, uludur.” (Şura, 4)
Mutlak ve ekmel büyüklük Allah”a mahsustur. O, hiç bir şekilde âciz bırakılmayacak olan Kâdir-i mutlaktır. Akıl, O”nun büyüklüğünü idrâkten âcizdir.
El Azim ism-i şerifi “sonsuz azamet sahibi” manasındadır. Sınırsız büyüklük ve yücelik anlamındaki “azamet” sıfatı, mutlak manada Cenab-ı Hakk’a aittir. “Azim” kelimesinin zıddı “hakirdir”. O (CC), zatında ve sıfatlarında sonsuz kemal sahibi olandır. Varlığı kendinden, ezeli ve ebedi olan Vacib ve Vahid’in zatı yücedir. Bütün noksanlıklardan münezzeh olan Zat-ı Akdesin künhünü akıllar idrak edemez.
Zatına mahsus sıfatları mutlak ve sınırsızdır. El Azim ism-i şerifinin çoğunlukla sıfatlarının büyüklüğü için kullanıldığı söylenir. Cenab-ı Hakk’ın “Azameti, tam manasıyla ihata, nüfuz, şümulü iktiza ve istilzam eder.”
Kâinatı şuur sahiplerine göstermek için bir ayna şeklinde yaratan Rabbimiz, azametini izhar etmek için sebepleri vasıta yapmıştır, farklı cihetlerle azametini göstermiştir. Zıt olan iki unsuru bir arada tutarak “Ol” emriyle, sayısız varlığı bir anda meydana getirerek kudretinin sonsuzluğunu; âlemlerde kanunlarıyla tek başına hükmederek saltanatının ihatasını, nüfuzunu; uçsuz bucaksız feza mülkünde idrakimizi aşan büyüklükte gök cisimleri yaratarak, yaratıcılığının sınırsızlığını, azametini göstermiş.
İnsan varlıklardaki bu büyüklükleri ancak sınırlı kabiliyetleriyle; görerek, hayal ederek, mantık yürüterek ve kıyas yoluyla anlamaya çalışır. Örneğin; bir dağın büyüklüğünü başka bir dağ ile kıyaslayarak anlar. Bu; göz ile ihata edilebilen bir büyüklüktür. Uçsuz bucaksız sıradağların (okyanusun) bu dağdan daha büyük olduğunu ise gözü ile ihata edemez, ancak mantık yürüterek tahmin edebilir. Ay’ın o dağlardan, Dünya’nın da Ay’dan daha büyük olduğunu ise ancak bilimsel verilerle hayal edebilir. Hatta hayal gücünün ne kadar başarılı olduğu da tartışılır. Bu bilgi, belki sadece bilimsel bir veri olarak kalır.
Hayal gücünün aciz kaldığı büyüklüğe sahip olan dünyamız da; genişliği “ışık yılı” gibi tabirlerle ifade edilen büyük bir galaksinin içindedir. Öyle büyük ki içinde dünya gibi 17 milyar gezegenin olduğu tahmin edilir.
Evrende galaksimizin büyüklüğünde en az 300 milyar galaksinin ve 7-8 trilyon cüce galaksinin varlığı kabul edilir. Cüce dediklerine bakıp azımsamayın! Bu galaksilerin her birinde de 10 milyara varan yıldız olabileceğinden bahsedilir.
Varsayılan bu bilgiler de sadece kâinatın gözlenebilir %10’luk kısmıdır. Kâinatın genişlediği göz önünde bulundurulduğunda, tam bilgiye ulaşma noktasında acziyetin arttığı rahatlıkla söylenebilir.
Kâinatın genişliyor olduğu hakikati 14 asır önce “Biz göğü büyük bir kudretle bina ettik. Ve gerçekten biz (onu) genişletenleriz” (Zariyat / 47) ayet-i celilesiyle haber verilmişken bilim ancak daha bu yüzyılda “Evrende her bir saatte bir milyon tane gezegen sistemi oluşuyor”(3) diyebilmiştir.
Evrenin gözlenebilir %10’luk kısmını astronomik rakamlarla hayal etmekten midesi allak bulak olan aklın, Arş-ı Azam’ı tahayyül etmesi nasıl mümkün olur. Kâinatın büyüklüğünün Arş-ı Azam’a nispetle bir çakıl taşı mesabesinde iken henüz kâinatın büyüklüğünü çözememiş insanın Arş-ı Azam’ın büyüklüğünü anlaması nasıl mümkün olur?
Mümkün olsa dahi Arş-ı Azam dâhil bütün varlıkların O’nun varlığına nispetle zayıf bir gölge hükmünde olan Zat-ı Akdesi ve her şeyi ihata eden, şamil ve nafiz sıfatlarının kudsi mahiyeti idrak edilebilir mi?
Hayır, mümkün değildir, sınırlı bir şey sınırsız olanı ihata edemez. İnsan ancak algı sınırlarının içindeki büyüklükleri kıyas yoluyla anlamaya çalışır. Bu sınırların dışındaki varlıkların büyüklüğünü ihata edemez. Nerde kaldı bütün mevcudatın yaratıcısı ve idare edicisi olan, mutlak sıfatların sahibi Allah’ın azametini tam anlamak. İhata edilemeyen azametin sahibi de O’dur, mevcudat aynalarında tecellilerle görünen büyüklüklerin sahibi de.
Kıyas yapabilmek belirlenmiş bilgilerle olabilir. İnsan kendine verilen kabiliyetlerle ancak kendi sınırını ve Rabbinin sıfatlarının sınırsızlığını sadece anlar, O’nun büyüklüğünü, yüceliğini ihata edemez. Sadece tasdik eder, iman eder, hayret eder.
“Öyleyse Azim Rabbinin ismini tesbih et” (Vakıa / 74) emrini dinler, tesbih eder. Bu emir, en kapsamlı ibadet ve zikir olan namazda ve rükûda “Sübhane Rabbiyel Azim” ile tekrarla yerine getirilir. Acziyetin bir ifadesi olan ibadet ve ibadetlerin en efdali olan namazda Cenab-ı Hakkı tesbih ve tazim vardır. Rükûda beden dili ile beraber yapılan bu zikirde acziyet izhar edilir. Azamet sahibi Rabbin kudreti karşısında, lisan-ı hal ve lisan-ı kal ile olması gereken yapılır. Azametine ayna olunur.
“Namaz, kalplerde Azamet-i ilahiyeyi tespit ve idame için yegâne ilahi bir vesiledir”(4) diye belirten Üstadımız, insanın Allah’ın emir ve yasaklarına uymasının ancak O’nun azametinin zihinlerde tespit edilerek, yerleştirerek mümkün olabileceğini söyler. Bunun da ancak iman ve onu kuvvetlendirecek ve büyütecek olan ve tekrarla yapılan ibadetlerle mümkün olabileceğini haber verir.
Namaz gibi muhtevasıyla Allah’ın azametini okutan Kuran-ı Azim’i tekrarla okumak, anlamaya çalışmak ve “Sadakallahu’l-Azim” zikriyle tasdik etmek, azameti kalplere yerleştiren başka bir ibadettir.
Bütün büyüklükler Azim isminin tecellileriyle meydana gelir. Cenab-ı Hakk azametini sema yüzünde gösterdiği gibi en geniş ayna olan insana verdiği saltanat, güçler ve istidatlarla da gösterir. Herhangi bir istidadın inkişafında ortaya çıkan ve göz alan her kabiliyet ve başarı büyüklükle vasıflandırılır. Mesela herhangi bir bilim dalında büyük başarılara imza atan bir bilim adamı insanlar tarafından tazim edilir. O bilim adamına büyük vasfını kazandıran, ona verilmiş olan kabiliyetlerle, Halik-ı Alim’in bir kanununu keşfetmesidir. Oysa bilim adamı o kanunun ne düzenleyicisi ne icracısı ne de takipçisidir. Sadece Allah’ın ilhamıyla kâşifidir.
Hz. Mesih (AS)’in şöyle dediği rivayet edilir:
“Her kim ilim öğrenir, amel eder ve öğretirse en büyük melekûtta azametli sayılır.”
Hakikatte büyük vasfına en çok layık olanlar ise en üstün ilimlerle uğraşan Peygamberler ve âlimlerdir.
Rabbimiz faydalı ilmi öğrenip amel etmeyi ve öğretmeyi bize nasip etsin. Kalplerimize azametinin tecellilerini yerleştirsin. Âmin.
Marifetullahta ve salih amelde en önde, İsm-i Azam’ın mazharı, Nakş-ı Azam olan Efendimize sonsuz salat ve selam ederiz. Vechinin celali ve saltanatının azametine layık bir şekilde Azim Rabbimize hamd ederiz. Nevin Yapıcıoğlu / Huzursayfası
EL-AZİM Esmasının faydaları
EL-AZİM; Büyüklüğünün sınırı, emsali, ölçüsü olmayan, kendisine büyük ümitler beslenen. Bütün noksan sıfatlardan münezzeh ve mukaddes, her şeyden ulu, herkesten yüce, çanı büyük, azametli.
Namazda gerek rükuda gerekse secdelerimizde Allah’ı tesbih ederken, bu anlamda tesbih eder, ”Sübhane Rabbiye”l-Azim; Allah’ım! seni tesbih eder ve noksan sıfatlardan tenzih ederim; senin şanın ne yücedir” veya “Sübhane Rabbiye’l-A’la; Allah’ım! Seni tesbih eder ve noksan sıfatlardan tenzih ederim; sen ne yüce, ne ulusun..” deriz.
Ebced değeri ve Zikir saati: Bu mübarek ismin zikir adedi (1020) dir. Zikir saati Utarit, günü Çarşambadır.
El Azim özellikleri ve bazı faydaları
El Azim; ismini, şartlarına uygun bir şekilde her gün sabah namazından sonra (1024) defa zikredenler huzur ve mutluluk, yüksek makam ve mevki, şan-şöhret elde ederler. Kısa zamanda emsalleri arasında fark edilir hale gelirler. Herkes tarafından sevilir ve sayılırlar.
Bir hastaya (1010) kere okunsa eceli gelmemişse şifa bulur.
Usülüne uygun zikredenleri Cenab-ı Hak, korkup çekindiği şeylerden koruyup kurtarır, umdukalrına ihsan eder.
Her sabah devamlı olarak(120) defa “YA AZİM” isimini zikreden, halk arasında itibar görür. herkes tarafından sevilir ve sayılır. Bütüm insanların nazarında önemli ve kıymetli bir insan haline gelir.
Gümüş bir yüzük üzerine yazıp parmagında taşıyam ve devamlı olarak bu mübarek ismi zikreden kimsenin istediği şeyleri Allah verir. Kadri kıymetli olur.