Çok hareketli, yerinde duramayan, ele avuca sığmaz afacanlar için, «civa gibi» deyimini kullanırız. Gerçekten de civa, âdeta canlı bir madendir. Gümüş gibi parlayan, su gibi akan, yere dökülünce yuvarlak damlalar halinde, tıpkı bilyalar gibi yuvarlanarak sağa sola sıçrayan, parmaklarla dokununca ıslatmayan bu inatçı ve ilginç sıvıya «oynak gümüş», «akıcı gümüş» gibi adlar verilmesi çok yerindedir.
Cıva; simgesi Hg, atom sayısı 80, atom ağırlığı 200.59, yoğunluğu 13.59 olan, oda sıcaklığında sıvı olarak bulunan, buharı ve bileşikleri zehirli, gümüş renginde bir elementtir.
Civa, yaygın yani dünyanın her tarafında bol bulunan bir cisim değildir. Bileşiklerinin sayısı azdır. Canlı organizmaların normal yapısında da yer almaz. Buna karşılık, bilimlerin ilerlemesine civanın katkısı büyüktür.
Civayı doğal olarak toprakta, parlak damlacıklar halinde bulmak mümkünkündür. Daha çok, zencefre de denilen kırmızı renkli civa sülfürün 600° C sıcaklıktaki havada kavrulmasıyle elde edilir. En zengin zencefre yatakları ispanya ve İtalya’da bulunur. Bu iki ülke, dünya civa üretiminin yarısını sağlarlar. Türkiye’de de Konya, Kocaeli ve Ödemiş yörelerinde zencefre yatakları vardır.
Civa zehirlidir. Normal sıcaklıkta bile, onu elde edenler ve kullananlar için solunulması tehlikeli buharlar çıkarır. Bileşiklerinin çoğundan sakınmak gerekir. Adi sıcaklıkta sıvı halde bulunan sadece iki maden vardır: civa ve brom.
Civa, kullanılan madenlerin en ağırıdır. Yalnızca altın, platin ve uranyum gibi bazı kıt madenlerin yoğunlukları civanınkinden yüksektir.
Civanın bu nitelikleri, ondan termometre ve barometrelerde yararlanma otanağını verir (bir sulu barometrenin 10 metre yükseklikte olması gerekirdi). Civa, çok sayıda madeni çözer ve onlarla birleşerek malgama denilen alaşımları meydana getirir. Onun bu özelliğinden altın ve platin metalürjisinde yararlanılır. Kadmiyum malgaması diş hekimliğinde dolgu maddesi olarak kullanılır.