Bazı ülkelerde, özellikle A.B.D., Japonya ve Fransa’da, istiridye çok tüketilen en değerli yiyeceklerden biridir. İki bin yıldır, bu tadına doyum olmayan yumuşakçaları denizin doğal kum ve çamur yığınları arasından toplamakla yetiniliyordu. Bu yüzyılın başlarında, gittikçe artan tüketimi karşılayabilmek ve halkın sağlığını tehlikeye atmamak İçin, özel istiridyeliklerde bilimsel olarak istiridye yetiştiriciliğine başlandı.
İstiridye yetiştirmek için, sığ kıyılarda, iyot ve planktonca zengin, berrak, durgun sularda «istiridye tarlaları» ya da «istiridyelikler» kurulur. En çok aranılan, sevilen türü yassı istiridyedir. Daha bol bulunan portekiz istiridyesi oldukça iridir ve dip çamurlarında yaşar. İstiridyeler, bahar ve yaz aylarında (kuzey yarımkürede mayıstan eylüle kadar). sıcaklığı 15 dereceden fazla olan sularda kendiliklerinden ürerler. İstiridye yetiştiricisi bu yavruları kiremit ya da kaya parçaları üzerine yerleştirip, denize, doğal kum ve çamur birikintilerinin yanına bırakır. Yavrular iki – üç haftalık oluncaya kadar burada yaşarlar. Daha sonra yetiştirici bu yavruları özel istiridyeliklere taşır, orada en az üç yıl büyümelerini bekledikten sonra besi havuzlarına alır ve yavruları bol besinle semirtip, çok makbul olan o güzel yeşil rengi kazanmalarını sağlar. İstiridye çok nazik bir hayvandır, sürekli olarak bakım ve özen ister. Bu değerli yumuşakçaları çamur baskınlarına, mikröbik hastalıklara ve düşmanlarına karşı korumak gerekir: bazı midyeler, çağanozlar ve kavkılarını kırıp bu lezzetli eti yemek isteyen birtakım balıklar istiridyenin en büyük düşmanıdır. istiridyeler, kabuklarının içine girip kendilerini rahatsız eden kum taneciklerinin sivri ve batıcı kenarlarından korunmak için, bu kumları salgıladıkları sedefli bir maddeyle örterler. Kadınların en değerli süslerinden biri olan inci işte böyle meydana gelir.