İlk aerostatların havalanışı 1873 yıllarına rastlar. Montgolfier kardeşlerin yaptığı, sıcak havayla şişirilen ilk iki balondan biri çeşitli hayvanlarla havalanırken, İkincisi de, ilk uçan insanı, Pilâtre de Rozier’yi taşıyordu. Hidrojenle doldurulmuş olan üçüncü balon ise öylesine hafifti ki, yapımcısı Jacques Charles’ı bütün bir gece bulutların arasında dolaştırdı durdu.
Gerçi balon da tıpkı gemi, denizaltı ve batiskaf gibi bundan ikibin yıl önce Arkhimedes’in bulduğu çok basit bir ilkeye dayanır ama, günümüzde pek ender kullanılmaktadır. Zira balonu şişirmekte yararlanılan ve en küçük bir kıvılcımla alev aldığı için son derece tehlikeli olan hidrojen ya da havagazı gibi havadan hafif asal gazlar doğada pek bol bulunmaz. İkinci bir güçlük de balonun yükselişine ve inişine kumanda edebilmektir.
Yükselmek için balon pilotunun yapacağı tek şey, sepette bulunan «safra»yı aşağıya atmaktır; safra olarak genellikle, yere düştüğü zaman zarara ve insanların yaralanmasına yol açmayan kum torbaları kullanılır. İnmek için yapılacak tek şey balonu söndürmektir. Bir ucu yerde sürüklenen kalın bir halat da yere yaklaşıldığında balonu istenen yöne çevirmeye yarar. Bilindiği gibi balon sadece rüzgarın keyfine göre süzülür. «Güdümlü balon»larla yönetimin pilota geçeceği düşünüldü, fakat bir motoru, bir yükselti ve bir yön dümeni olan bu puroya benzer uzun balonun kullanılabilmesi için, yanmaz bir gaz olan helyumun sanayide ucuz olarak üretilmesi gerekir.
Meteoroloji uzmanları çeşitli gözlem araçlarını atmosfere çıkarmak için hidrojenle şişirilen sonda balonlarından yararlanırlar, fakat balon ortalama otuz kilometre yükseltideki seyrettik havayla karşılaşınca patladığından araçlar yeryüzüne bir paraşütle indirilir.