Çikolata XVI. yüzyılda, Yeni Dünya’yı fetheden İspanyollar tarafından, Meksika’dan Avrupa’ya getirildi. XVIII. yüzyılda çikolata hâlâ az bulunan ve pahalı bir yiyecekti. Hekimler onu, nekahat halindeki hastalara çabuk iyileşmeleri için kuvvetlendirici ve canlandırıcı bir ilâç olarak salık verirlerdi.
Çikolata esas olarak kakao ve şekerden yapılan bir şekerlemedir. Kakao ağacının gövdesi üzerinde yumruk büyüklüğünde meyveler oluşur. Meyvelerin içinde elli kadar çekirdek bulunur. Çikolata yapımcıları işte bu çekirdekleri kullanırlar.
Kakao çekirdekleri yıkandıktan sonra kurutulur ve ateşte kavrulur. Böylece özsularının büyük bir bölümünü kaybeden çekirdekler, kırma makinelerinde kırılır ve kabuklarından ayrılır. Ayıklanmış çekirdekler özel değirmenlerde ezilir. Bu işlem sonunda, içinde kakao bulunan hamurumsu bir sıvı İle kakao yağı denilen bitkisel bir yağ çıkar. Çikolata yapımında kabukları ayrıldıktan sonra yağı alınmamış ve toz haline getirilmiş kakao kullanılır. Bu kakaoya un haline getirilmiş şeker katılarak elde edilen hamur ısıtılır ve karıştılır. İçine vanilya ve güzel kokulu bitkiler de ilâve edilen bu karışım, sallanan bir tezgâh üzerindeki sıcak kalıplara yerleştirilir. Sallanan tezgâh, çikolata hamurunun kalıplara oturmasını sağlar. Daha sonra çikolata mahzenlerde veya bir soğutma tünelinde soğutulur. Soğuyan çikolata, tabletler halinde katılaşır. Tabletler nemden korunmak için, ambalajlanmadan önce, kalaylı yaldız kâğıdına sarılır. Çikolatacılar sade çikolatadan başka, bol şekerli fondanlar, sütlü, fındıklı çikolatalar, çikolatalı bonbonlar ve ayrıca kahvaltıda ve pasta yapımında kullanılmak üzere toz halinde çikolata da yaparlar.