Devlet, hudutları belirli bir toprak parçası üzerinde yaşayan insanların düzenli bir şekilde yaşayabilmelerini ve eldeki kaynakları mümkün olduğunca adil bir biçimde paylaşabilmelerini sağlayan siyasî ve hukukî bir teşkilattır. Bu çerçevede temel olarak savunma, iç güvenlik, adalet, eğitim ve uluslararası ilişkiler alanlarında hizmet verir; ülkenin sahip olduğu kaynakların ve elde edilen gelirin dağılımında adalet sağlar; İktisadî istikrar, büyüme ve gelişmeyi gerçekleştirir. Bir devlet, halkına bu görevlerini adil ve olması gerektiği şekliyle sunduğu müddetçe pâyidar olur. Zira adalet mülkün temelidir.
Halk, yöneticilerin adalete bağlılıklarını denedemek, ahlâk ve hukuk kurallarını çiğneyen devlet adamlarını uygun yollarla eleştirmek ve uyarmak zorundadır. Çünkü müminler kardeştirler ve iyiliğe teşvik etmekle, birbirlerini uyarmakla yükümlüdürler. Nitekim Peygamberimiz”den(s a s ) sonra devlet başkanlığı görevini yürüten halifeler de doğru davrandıkları sürece kendilerine tâbi olunmasını yanlış davrandıklarında ise uyarılmalarını istemişlerdir.
Devletin yükümlülüklerini yerine getirebilmesi için maddî kaynaklara ihtiyacı vardır. Devlet maddî kaynağı, bazı hizmetlerini ücretlendirip bedellerini halktan alarak ya da vergi toplayarak elde eder. Bu sebeple vergi vermek, toplumsal hizmetleri ifa etmek için yapacağı yatırımlarda devlete yardımcı ve destek olmak, devlet malını korumak önemli bir vatandaşlık görevidir.
Devlet, hudutları içindeki insanların zımnî ya da açık anlaşmalarla kurduğu bir teşkilâttır. Dolayısıyla hem kurulmasında hem de yükümlülüklerini yerine getirme süreçlerinde halk en belirleyici etkendir. Devletin gücü ve saygınlığı, halkının gücü ve saygınlığıyla bağlantılıdır. Bu sebeple halk, devlet denen ortak kuruma, üstlenip sorumluluk bilinciyle yerine getirdiği hizmetleriyle destek verir. Böylece devlet, toplumun düzenli, uyumlu, güvenli ve huzurlu bir şekilde yaşaması için görevlerini icra eder.