Fal, henüz meydana gelmemiş bir olayda bilgi sahibi olmak için başvurulan ve meşru olmayan çeşitli yollardır. Diğer bir değişle fal, Gelecekte olacak şeyler hakkında bilgi sahibi olmak için başvurulan çeşitli yollar.
Bu tür yolların hepsi dinimizce yasaklanmış olup, gayb yani istikbal hakkında ancak Allah’ın bilgi sahibi olduğu açıklanmıştır. Bakla falı, kahve falı, fal okları gibi şeylerle uğraşmak haramdır. Kur’an-ı Kerim’de fal okları ile hareket etmenin şeytanın amelinden birer pislik olduğu beyan edilmiştir. Falcılık bir nevi sihirbazlıktır. Sevgili Peygamberimiz bütün sihirbazların cehennemlik olduğunu belirtmiştir. Fala bakmak ne kadar günahsa, ona inanmak da öylece gütnahtır. Fala bakan kimseye falcı denir.
Söylediklerinin çoğu yersiz ve yalandır. Eğer bildiklerinden bazıları tesadüfen doğru çıkarsa bunu kendi güçleri ile kazandıklarını sanırlar. Böyle kimselerin şerrinden Allah’a sığınmak lazımdır.
Dinimizin kesinlikle yasakladığı falcılık, bir çeşit gaybdan haber vermedir. Halbuki, Kur’an-ı Kerîm; gaybı, Allah’tan başka hiçbir kimsenin bilemiyeceğini, peygamberlerle melekler dahi, kendilerine vahyedilmedikçe gaybdan haber veremeyeceklerini açıkça bildirmektedir:
“De ki: ‘Göklerde ve yerde olan gaybı, Allah’tan başka bilen yoktur” (en-Neml, 27/65) ve “De ki: Size ‘Allah’ın hazineleri elimdedir demiyorum, gaybı da bilmiyorum….” (el-En’âm, 6/50), “Eğer gaybı bilseydim, daha fazla hayır yapardım….” (el-A ‘râf, 7/188) âyetleri buna yeterli delildir.
Kendilerine “arrâf” yahut “kâhin” denilen falcıları ve bu falcılara gidip fal açtıran, onlara inanan veya destekleyenleri Peygamber (s.a.s.) ağır bir dille kınamış hatta kâfirlikle nitelemiştir. “Her kim bir arrafa gidip de ona bir şey sorarsa, kırk gecelik namazı kabul olmaz” (Müslim, Selâm, 125) buyurmuştur. Ebû Dâvûd’da geçen bir hadis ise şöyledir: “Kim bir kâhine gider, dediklerini doğrularsa; şüphesiz ki Muhammed’e indirilmiş olanı inkâr etmiş olur” (Ebû Dâvûd, Tıb, hadis no: 3904).