İçine bulunduğumuz mübarek ramazan ayı dolayısı nefis terbiyesi için büyük bir fırsattır. Bu fırsatı elden kaçırmamaya çalışmak elzemdir. Zira bir daha böyle bir fırsatı kazanabilme imkânı meçhuldür. Her günü olduğu gibi bu manevi iklimi de Rabbimizin bir nimeti ve lütfu olarak bilmek ve görmek gerekir.
Abdullah bin Muaviye el-Gadiri radiyallahu anh`den rivayet edilmiştir. Dedi ki Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: ‘Üç şey vardır kim onları yaparsa imanın tadına varır. Allah azze ve celle`den başka ilah olamadığına inanarak sadece O`na kulluk etmek, her sene gönül rahatlığı ile malın zekâtını vermek –yaşlı, uyuz-zayıf ve hasta olanı değil, ancak malınızın orta derecede olanından verin. Zira Allah azze ve celle sizden iyisini istememiş ve kötüsünü vermenizi emretmemiştir- ve nefsi temizleyip tezkiye etmek…‘ Bir adam: ‘Nefsin tezkiyesi nedir?’ diye sorunca Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem: ‘Her nerede olursa Allah azze ve celle`nin kendisi ile beraber olduğunu bilmesidir.‘ Buyurdu. (Taberani: El Mü`cem-üs Sağir)
Şeddad bin Evs`ten radiyallahu anh rivayet edilmiştir. Dedi ki Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem`den şöyle dediği rivayet edilmiştir: ‘Akıllı kimse, nefsini hesaba çeken ve ölümden sonrası için çalışan kimsedir. Aciz kişi ise nefsini hevasının peşine takıp Allah`tan temennilerle kendini avutandır‘ (Tirmizi, İbn-u Mace, Ahmed, Hâkim, Taberani, Beyhaki) Tirmizi, bu hadisin hasen olduğunu söylemiştir.
Bu iki hadis-i şerif bize nefisle uğraşmanın, onu serbest bırakmamanın ve onu terbiye etmenin ehemmiyetini ve gerekliliğini ifade ediyorlar. Bu konuda ayrıca birçok ayet-i kerime ve hadis-i şerif mevcuttur. Allah Teâlâ buyuruyor:
Elbette nefsini temizleyip parlatan kurtulmuştur. Onu kirletip gömen de ziyan etmiştir. (Şems 9, 10)
Doğrusu, temizlenip arınan felah bulmuştur. (A’la 14)
Madem kurtuluş, felah bulmak ve ziyana uğramamak nefsi terbiye edip onu tezkiye etmeye bağlıdır o halde elbette ki akıl sahibi olduğunu iddia eden kişi nefsini yaptığı ve yapmak istediği kötülüklerden dolayı hesaba çekecek, serkeşliklerini engellemeye çalışacak, onu serbest bırakmayacak ve yularını sımsıkı tutacaktır. Bunu yapmadığı takdirde felahı ve kurtuluşu istememiş; hüsrana, azaba ve ziyana razı olmuş demektir. Bu ise akıl kârı değildir.
Mübarekfuri yukarıda zikredilen ikinci hadis-i şerifin şerhinde şunları söylemiştir:
Yani akıllı olup işlerini basiretle yürüten ve akıbetleri düşünen kimse; itaat edinceye ve emirlere karşı uyumlu oluncaya kadar nefsi ile mücadele ederek onunla hesaplaşan, onu zelil kılan, onu köleleştiren, ona galip gelen ve ölüm gelmeden ölümden sonrası için çalışan kimsedir. Ta ki Rabbinden bir nur, bir aydınlık üzere olsun. Çünkü ölüm dünya işlerinin sonudur, akıllı olan, sonu görendir. İşlerinde kusur eden aciz kimse ise, nefsini heva ve isteklerine tabi kılıp onu şehvet, arzu ve isteklerinden engellemeyen, haramlarla beraber olmasından menetmeyen, Rabbinin itaatinde kusur ettiği ve şehvetlerinin peşinde koştuğu halde kusurlarını ve özrünü görmeyen, bununla birlikte tevbe ve istiğfar etmeksizin Allah`ın onu affedeceğini umarak temennilerde bulunan kişidir.
Tayyibi rahimehullah der ki: Aciz o kimsedir ki nefsi ona üstünlük sağlamış ve nefsinin emrettiği işi işlemiştir. Böylece nefsine karşı aciz duruma düşmüş, nefsini hevasına tabi kılmış, nefsi neyi istemişse ona vermiştir. Dikkat edilirse ‘Akıllı’, ‘aciz’ ile karşılaştırılmıştır. Oysa ‘akıllı’nın gerçek karşıtı ‘sefih’tir, ‘aciz’in karşıtı ise ‘kadir (kudret sahibi)’dir. Ancak böyle bir karşılaştırma yapıldı ki, akıllının kudret sahibi olduğu ve acizin de sefih ve ahmak olduğu anlaşılsın. (Tuhfet-ül Ahvezi)
Hz. Ömer bin Hattab radiyallahu anh`den rivayet edilmiştir:
‘Siz hesaba çekilmeden nefsinizi hesaba çekiniz! Ve büyük arz (hesab vermek üzere Rabbinize arz olunacağınız gün) için hazırlanınız! Kıyamet günündeki hesab, ancak dünyada nefsini hesaba çekenler için kolay olur.‘
Meymun bin Mihran`dan da şöyle dediği rivayet edilir: ‘Kul, yiyeceğini ve giyeceğini nereden getirmiş diye ortağıyla hesaplaştığı gibi nefsi ile de hesaplaşmadığı müddetçe takva sahibi olmaz.‘ (Tirmizi)
Ayet, hadis, açıklama ve büyüklerin sözlerinden anlaşıldı ki ölümden önce nefis ile muhasebe şarttır. Allah Teâlâ Hz. Yusuf’un dili ile şöyle buyurmaktadır: “Ben nefsimi temize çıkarmıyorum; çünkü nefis, Rabbimin merhameti olmadıkça, şiddetle kötülüğü emreder.” (Yusuf, 53) Kötülüğü şiddetle ve çokça emreden bir şeyin şerrinden elbette ki sakınmak gerekir. Bu da onunla mücadele etmeyi gerektirir. Aksi halde büyük zarar ve tehlike söz konusudur. Bu kötülüğü çokça emreden şey insanın iki yanı arasında bulunan nefis olunca da iş ciddi bir şekilde zorlaşır, mücadele de o derece çetin bir hal alır. Bu nedenledir ki nefsinin şerrinden kendini korumaya gayret edenler az olmuş ve bu nedenledir ki veliler hatta Nebiler nefislerinden şikâyet etmişlerdir.
Ancak nefsin şerrinden korunmak zor olsa da imkânsız değildir. Eğer imkânsız olsaydı birçok ayet-i kerime ile hadis-i şerif nefis ile mücadele ederek onu tezkiye etmemizi teşvik ve tavsiye etmezdi.
Allah Teâlâ buyuruyor:
Nitekim Biz size ayetlerimizi okuyacak, sizi arıtacak (nefsinizi temizleyecek), size Kitab’ı ve Hikmet’i öğretecek ve bilmediklerinizi bildirecek, aranızdan bir peygamber gönderdik. (Bakara, 151)
And olsun ki Allah, inananlara, ayetlerini okuyan, onları arıtan, onlara Kitab ve Hikmet’i öğreten ve kendilerinden olan bir peygamber göndermekle iyilikte bulunmuştur. Hâlbuki onlar önceleri apaçık bir şaşkınlıkta idiler. (Âl-i İmran, 164)
Kim arınırsa (nefsini terbiye edip temizlerse) kendisi için arınmış olur. (Biliniz ki) Dönüş ancak Allah’adır. (Fâtır, 18)
Rabbine inanmış olarak ve yararlı işler yaparak gelenlere, işte onlara en üstün dereceler, zemininden ırmaklar akan, içinde temelli kalacakları Adn cennetleri vardır. Bu, arınanların mükâfatıdır. (Tâhâ 75, 76)
Fudale bin Ubeyd`den rivayet edilmiştir. Dedi ki Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemi işittim şöyle buyurdu: “Mücahid, Allah için nefsiyle cihad edendir.” (Tirmizi, Ahmed, ibn-u Hibban, Taberani, Beyhaki)
Evet, bu kadar ayet-i kerime hadis-i şerif ve selefin açıklamaları nefsi tezkiye ve terbiye etmeyi teşvik ve tavsiye ediyorsa demek bu iş mümkün ve gereklidir.
Nefsin terbiye ve tezkiye anahtarı yukarıda zikredilen birinci hadis-i şerifte verilmiştir: “Bir adam: ‘Nefsin tezkiyesi nedir?’ diye sorunca Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem: ‘Her nerede olursa Allah azze ve celle`nin kendisi ile beraber olduğunu bilmesidir.’ Buyurdu.” Evet, “Allah korkusu hikmetin başıdır” Allah Teâlâ’ya ve O’nun sıfatlarına olan hakiki iman nefsin terbiyesi ve uygunsuz davranışlarından, arzularından vazgeçmesi için temel ve esastır. Ayrıca bütün ibadetler özellikle de oruç, nefsin terbiyesi için güçlü bir destektir. Nitekim efendimiz aleyhissalat-u vesselam gençlerin harama girmemesi için: “Kimin maddi imkânı varsa evlensin imkânı olmayan ise oruç tutsun” buyurmuştur. Yine nefsin terbiyesi için bol bol Allah’ı zikretmek, manasını düşünerek Kur’an-ı kerim okumak, çokça tefekkür etmek ve İslam âlimlerinin kitaplarını okumak gerekir.
İşte içine bulunduğumuz mübarek ramazan ayı dolayısı nefis terbiyesi için büyük bir fırsattır. Bu fırsatı elden kaçırmamaya çalışmak elzemdir. Zira bir daha böyle bir fırsatı kazanabilme imkânı meçhuldür. Her günü olduğu gibi bu manevi iklimi de Rabbimizin bir nimeti ve lütfu olarak bilmek ve görmek gerekir. Şeyh Ahmed-i Cıziri’nin dediği gibi: “Dema kü bête fırset mühlet lınık harame. Mın ümrê Nuhê nine” Yani: Fırsat geldiği zaman mühlet vermek haram olur. Çünkü benim için Nuh aleyhisselam’ın ömrü yoktur.
Öyle ise hemen ve hiç zaman kaybetmeden günahlarımıza tevbe edelim, salih ameller işlemeye başlayalım, ibadetlerimizi arttıralım, ahlakımızı güzelleştirelim, boynumuzda olan bütün hakları ödeyelim, haksızlık etmişsek, bir kardeşimizden haksızlığa uğramış isek helalleşelim ve helalleşmek için ne gerekiyorsa yapmasını nefsimize kabul ettirelim. Kısacası Rabbimizin huzuruna tertemiz bir nefis ile yani “mutmainne” olarak varmak için gerekenleri elimizden geldiği kadar yapmaya çalışalım, gayret edelim. (Abdulkuddüs YALÇIN)