Bugün, sabah namazının farzında Fatiha’dan sonra birinci rekâtta Naziat, ikinci rekâtta da Abese suresinden ayetler okudum. Allahım, akıbetimizi hayreyle, diye çığlıklar attım.
Çığlıklarımdan biri de şu idi: Çabuk olun ey ahali! Hemen uyanın, vakit çıkmak üzere. Sabah namazı denilen Nuh’un gemisine binmezseniz tufanda boğulacaksınız. Cennete giden trenin kalkmasına birkaç dakika kaldı. Sabah namazını kaçırırsanız Cennete giden treni kaçırmış olacaksınız, çabuk olun. Namaz uykudan hayırlıdır, çabuk olun!
Vurdumduymazlar hariç, baktım kâinat ve içindekiler namaza kalkmış. Ben de geçip onlara imam oldum. Kâinat ve içindekilerle namaza durduğum için, Fatiha ve zamm-ı sureleri açıktan okuyarak namazımı kılmaya başladım. Bu halet-i ruhiye ve okuduğum sureler beni şöyle seslenmeye mecbur etti:
Ey namaza karşı aldırmaz, vurdumduymaz olan canlarım! Hem kendim için, hem de sizin için yanıyorum!
Aklım erdiği günden bu tarafa beş vakit namazımı kılarım, kazaya kalmış namazımı hatırlamıyorum. Buna rağmen ödüm kopuyor. Nefse ve şeytana uyar da bu cemaatten ve namazdan koparsam akıbetim ne olur, diye titriyorum. Acaba kâinatı benim emrime bağlayan Allah’ın benim üzerimdeki sonsuz hakkını ödemiş sayılabilecek miyim? Kâinat ve içindekiler benden hakkını isteyecek olursa ben bunun altından kalkabilecek miyim? Bilerek veya bilmeyerek ezdiğim-üzdüğüm insanlar varsa helallik almadan ölürsem akıbetim ne olacak, diye ödüm kopuyor.
Sonra dönüp çevremizde beş vakit namazını kılmayanlara, akıbetinden endişe etmeyenlere, dünyada ebedi kalacakmış gibi nazlananlara, asıp-kesenlere bakıyorum, şaşıp kalıyorum. Sonra dönüp yalvarıyorum: Allahım! Ne olur, benim gibi şuursuzlara şuur, korkusuzlara korku, endişesizlere endişe nasip eyle. Senin hakkını ödemekten aciziz, bizi affeyle. Emrime verdiğin kâinatın hakkını senin emrine bağlı yaşayarak ödeme imkânını bize nasip eyle.
Bu duygu ve düşüncelerle namazda okuduğum Naziat ve Abese surelerine kulağımı ve aklımı veriyorum:
1 – Andolsun şiddetle (kâfirlerin ruhunu) çekip çıkaran (melek)lere,
2 – (Müminlerin ruhunu) Usulcacık çekip alanlara,
3 – (Fezada) yüzüp yüzüp gidenlere, (hikmetli faaliyet içinde olanlara)
4 – (Hayırda ve ibadette) yarışıp geçenlere,
5 – Derken kâinatın yönetiminde görevlendirilmiş canlı-cansız bütün varlıklara yemin olsun (ki kıyamet kopacak).
6 – O gün (kıyamet günü veya insanın kıyametinin kopacağı, öleceği gün) sarsan sarsacak,
7 – Onu ikinci bir sarsıntı izleyecek.
8 – Yürekler vardır, o gün kaygıdan hoplar.
9 – Gözler vardır, o gün dehşetten titrer.
Böyle bir gün önlerinde olmasına rağmen vurdumduymazlar:
10 – Derler ki: ‘Biz tekrar eski halimize mi döndürülecekmişiz?
11 – ‘Biz, çürümüş kemikler olduktan sonra ha?’
(Eğer böyle olursa)
12 – ‘O zaman bu çok zararlı bir dönüştür.’ dediler.
13 – Fakat o, (öldükten sonra diriliş için olan kalk emri) bir tek çığlıktır.
14 – Bir de bakarsın (o çürümüş gitmiş olanların) hepsi meydandadır.
(Dirilmişlerdir, büyük mahkemeye çıkarılacakları anı beklemektedirler.)
15 – Musa’nın haberi sana geldi mi?
16 – Hani Rabbi ona kutsal vadi Tuva’da seslenmişti:
17 – ‘Haydi, demişti, git Firavun’a, çünkü o çok azdı.’
18 – Ona de ki: Arınmak ister misin?
19 – Seni Rabbinin yoluna ileteyim de ondan korkasın.
20 – Musa Firavun’a büyük mucizeyi gösterdi.
21 – Fakat Firavun yalanladı, karşı geldi.
22 – Sonra koşarak dönüp gitti.
23 – Derken adamlarını topladı da bağırdı:
24 – ‘Ben sizin en yüce Rabbinizim’ dedi.
(İşte böyle değerli kardeşlerim! İnsan haddini bilmedi mi, dizginlerini Hakk’ın eline vermedi mi, dünya, saltanat, makam-mevki, rütbe, servet, şehvet, şöhret bu hale sokabiliyor insanı, bu kadar kibir ve gurura götürüp sonunda da Firavunlaştırıyor.)
25 – Allah da onu tuttu, dünya ve ahiret azabıyla yakalayıverdi.
26 – Kuşkusuz bunda, saygı duyacaklar için bir ibret vardır.
27 – Yaratılışca siz mi daha çetinsiniz, yoksa gök mü? Onu Allah bina etti.
28 – Tavanını yükseltti, onu bir düzene koydu.
29 – Gecesini kararttı, kuşluğunu çıkardı.
30 – Bundan sonra da yeryüzünü döşedi.
31 – Ondan suyunu ve otlağını çıkardı.
32 – Dağlarını oturttu.
33 – Sizin ve hayvanlarınızın geçimi için.
34 – Fakat o her şeyi bastıran-susturan büyük felaket yani kıyamet geldiği vakit,
35 – O gün, (imandan ve ibadetten yoksun) insan ne kadar anlamsız şeylerin peşinde koştuğunu anlar.
36 – Görecekler için cehennem hortlatılır,
37 – Artık her kim azgınlık etmiş, (ahireti unutup)
38 – Dünya hayatını tercih etmiş ise,
39 – Kuşkusuz onun varacağı yer cehennemdir.
40 – Kim de Rabbinin divanında durmaktan korkmuş, nefsini boş heveslerden uzak tutmuş ise,
41 – Kuşkusuz onun varacağı yer de cennettir.
42 – Sana o kıyameti soruyorlar, ne zaman kopacak diye.
43 – Sen nerde, onu anlatmak nerde?!
44 – Onun son ilmi Rabbine aittir.
45 – Sen ancak ondan korkacak olanları uyarıcısın.
46 – Onlar o kıyameti görecekleri gün sanki dünyada bir akşam veya kuşluğundan başka durmamışa dönecekler.(Naziat, 79/1-46)
Kur’an, işte böyle uyarıyor.
Yaşanacak dehşete dair ipuçları veriyor, ama detaya girmiyor. Demek istiyor ki: İşte sizin güvendiğiniz, bel bağladığınız dünyanız, servetiniz, şöhretiniz, rütbeniz, makamınız ve akıbetiniz bu. Aklınızı başınıza alın. Allah’ın hakkını gözetin, kul haklarına tecavüz etmeyin, yakında defteriniz dürülecek, hesabınız görülecek, ateşten bir hapishaneye atılacaksınız. Ezmeyin, üzmeyin.
Hani? “Ben sizin en yüce Rabbinizim” diyen Firavunlar nerede? İbrahimleri ateşlere atan, yakmak isteyen Nemrutlar nerede? Servetinin hesabını bilmeyen ve zekât vermeyen Karunlar nerede? Güçsüzlerin malına el koyan ve Peygamberi taşlayan Ebucehiller ve Ebulehebler nerede? Sakın siz bunlar gibi olmayın. Firavunluktan, Nemrutluktan, Karunluktan, Ebucehillikten ve Ebuleheplikten vazgeçin, diyor.
Okuduğum sureler bu ve benzeri hakikatleri fısıldıyor kulaklarımıza. Onun için nefse ve şeytana uyar da, namazsız-niyazsız kalırsam, zekât vermez, oruç tutmaz, ilim, iman ve Kur’an meclislerinden uzak kalır, günün birinde de yukarıda isimleri geçenlerin yuvarlandığı çukurlara yuvarlanırsam halim ne olur, diye ödüm kopuyor.
Allah yar ve yardımcımız olsun, kendinden korkma ve kendisini sevme şerefiyle şereflendirsin. Kendisinden ve namazdan uzaklaştırmakla bizi cezalandırmasın. Allah hepimizi, İslam’ın saadetiyle mesut, Kur’an’ın ve imanın feyziyle bahtiyar eylesin.
Dr. Vehbi Karakaş hocamızın kaleminden..