Bir gün Nasrettin Hoca bol etli bir yahni yemek ister. Mahallenin kasabına gidip bir kilo et alır. Hoca aldığı eti kasabın çırağı ile yemek yapması için evdeki hanımına gönderir. Hoca”nın hanımı yemeği pişirirken komşuları da sohbet etmek için eve gelirler. Hocanın hanımı gönlü tok, eli açık, cömert bir insan olduğu için pişirdiği yemekten komşularına ikram eder. Komşular yemeğin lezzetini çok beğenirler ve hepsini bitirirler. Hoca”nın hanımı da onlara yemeği Hoca için pişirdiğini ve biraz da ona bırakmaları gerektiğini söyleyemez. Böylece Hoca için pişirilen yemek komşulara ziyafet olur. Bol etli yahninin hayali ile akşamı eden Hoca, hızlıca eve gelir ve sofraya oturur. Hanımı hocanın önüne yahni yerine bir tabak bulgur pilavı koyar. Pilavı gören Hoca sinirlenir ve hanımından bu durumu açıklamasını ister ama Hoca”nın karısı doğruyu söyleyip gerçeği açıklayamaz.
– Hocam gönderdiğin eti bizim kedi Tekir yedi, der.
Nasrettin Hoca bir hışımla sofradan kalkar, eline geçirdiği bir sopa ile Tekir”i aramaya başlar. Sonunda Tekir”i bulur ama zavallı kedi bir deri bir kemik. Hoca bu durum karşısında
Hanımına şöyle seslenir:
– Hanım, sana yahni yapmam için gönderdiğim eti bu kedi mi yedi diyorsun? Nasrettin Hoca”nın hanımı söylediği yalandan vazgeçemez ama gerçeği de söyleyecek cesareti yoktur. Hanımı Hocaya şöyle cevap verir:
– Evet o gözü doymaz kedi yedi, hem de hepsini. Hanımının cevabı üzerine Nasrettin Hoca terazisini alır ve kediyi tartar. Tekir sadece bir kilo gelir. Bunun üzerine Hoca hanımına seslenir:
– Yahu Hanım, şu tarttığım kedi eğer bizim Tekir ise et nerede? Yok eğer bu gördüğüm et ise bizim kedi nerede?