Er-Râfi ism-i şerifi “yükselten, yukarıya çıkaran” anlamına gelir. Kelime olarak “yukarı kaldırmak, yükseltmek, yüceltmek” manasındaki ref’ (rifa’) kökünden türemiştir. (2) Tirmizi’den rivayet edilen hadis-i şerifte geçen fiilî isimlerden biridir.
Rahmeti geniş olan Rabbimiz, kullarının yükselmesini istemiş ve rızasına giden yolları bulmaları için vahiy indirmiş, resuller görevlendirmiştir. Kur’an-ı Mecid’inde hakkı, adaleti, hikmeti, güzel ahlakı vs. yükseltmiş ve bunlarla vasıflanan şahsiyetleri nasıl yükselttiğini ve nasıl yükselteceğini haber vermiştir.
İradesini doğru yolda kullanan insana, imanı ve ilmi bahşederek derecesini yükseltir. “Allah, sizden iman edenleri ve kendilerine ilim verilenleri derecelerle yükseltsin” (Mücadele / 11) ayet-i kerimesinde de görüldüğü gibi iman ve ilim yükselme vesilesi olan en önemli nimetlerdir.
El-Alim isminin ve bütün esmanın azami derecede mazharı olan Efendimiz (SAV) yüce hakikatlere ulaştırılmış, Ona hem dünyada hem de ahirette yüksek makamlar verilmiştir. Sevgili ismi Rabbimizin ismiyle yüce kitapta, kelime-i şehadette, ezanda, kamette, teşehhütte, hutbelerde zikredilmiş; miraç mucizesiyle ve diğer mucizelerle yüksek mertebeler verilmiştir. Böylece “Senin şanını yüceltmedik mi?” (İnşirah / 4) sorusunun cevabı olan hakikat kısmen görülmüştür.
Peygamberlerin her birine de özel, farklı faziletler verilmiş olduğunu “O peygamberlerin bir kısmını diğerlerinden üstün kıldık” (Bakara / 253) ayet-i kerimesi bize haber verir. Bu üstünlükleri, Allah’a olan itaat, takva ve ilim ile hak etmişlerdir.
Er-Râfi’, iman edip salih amel işleyen her mü’mini yükseltir. İslam ahlakıyla ahlaklanan, Allah için tevazu gösteren, merhamet eden, affeden, sabreden kişilerin akıbeti hakkında şöyle buyurulmuştur:
“Mü’min güzel ahlakıyla oruç ve namaz kılanların derecesine ulaşır.” (Ebu Davud)
“Kendisine haksızlık yapılan bir kul, buna sabrederse; Allah onun izzet ve onurunu daha fazla artırır. Allah için alçak gönüllü olan kulu, Allah mutlaka yükseltir.” (Tirmizî)
Nefsinin hevasına gem vurup bağlayan ve ruhunu kemalâta yönlendireni Rabbimiz sever, sevdirir, onu yalnız ve yardımsız bırakmaz, alâ-yı illiyyine çıkarır.
Er-Râfi ismi şerifi manevi olarak böyle tecelli ettiği gibi maddi olarak da tecelli eder. “Görmekte olduğunuz gökleri direksiz olarak yükselten” (Ra’d / 2) O’dur. İnsanlara farklı kabiliyetler, başarılar vererek makam, şan, şeref sahibi yapmıştır.
Bunlar er-Râfi ism-i şerifinin bu dünyadaki tecellileri; ahirette ise azami derecede tecelli ederek mü’min kullarını cennetlerine koyacak ve huzuruna kabul ederek yükseltecektir.
“Kıyamet vuku bulduğu zaman, onun vukuunu yalanlayacak yoktur. O alçaltan ve yüceltendir” (Vakı’a / 1-3).
Evet, kıyamet hakkı yükseltir, batılı indirir; yanlış ölçüleri alçaltır, takva ölçüsünü yükseltir, rızasını hak eden mü’mini yükseltir, kahrına müstahak olan kâfiri alçaltır.
Er-Râfi’nin yükselttiği kulların arasına girmek isteyen insan, Allah’ın değer verdiği şeyleri aklında, kalbinde, fiillerinde üstün tutmalıdır. Gücü nisbetinde hakkı yüceltmeli, hakkın yanında olmalı, hakkı sevmelidir. Müslüman kardeşlerinin de yükselmesi için çaba içeresinde olmalıdır.
Sahip olduğu her üstünlüğün Allah’ın bir ihsanı, “mehâsininin hep mevhûbe”(3) olduğu hakikatini aklından çıkarmamalıdır. Maddi ve manevi başarı ve üstünlüklerdeki payının az ve şükürle imtihan vesilesi olduğunu unutmamalıdır.
“Sizi yeryüzünün halifeleri kılan size verdiği şeylerle (nimetlerle) imtihan etmek için, sizi dereceler bakımından bir kısmınızı bir kısmınızın üstüne yükselten O’dur…” (En’am / 165)
İmtihan için dereceleri farklı kılan rabbimizin iki kısım şeriatı vardır. İnsanlar bu iki şeriata uymakla mükellef tutulmuştur. Birincisi insanların iradi fiillerini düzenlemek için vaz edilen bildiğimiz şeriat, ikincisi kâinattaki varlıkların fiillerini düzen altına alan fıtrî şeriattır. Şeriata yani dini kanunlara itaat edip etmemenin cezası ve mükâfatı bu dünyada verilmekle beraber daha çok ahirete ertelenir ve imtihana yöneliktir. Fıtrî şeriata, adetullaha uyup uymamanın mükâfat ve cezası ise peşinen bu dünyada verilir. Bu kanunlar mü’min-kâfir herkese adaletli bir şekilde tatbik edilir ve ona göre sonuçlandırılır. Bu şeriatın gereği olarak seviyeler farklı olur; kimi yükselir, kimi alçalır. Mesela teknoloji, ekonomi, medya, sanal âlem ve daha başka alanlarda kâfirlerin başarısını ve Müslümanların geri kalmışlığını böyle anlayabiliriz.
Müslüman, Şeriat-ı İslamiye’nin gereklerini hakkıyla tatbik ederse, Allah adına şeriat-ı fıtriyeyi de ihmal etmez ve böylece hem maddi hem de manevi olarak yükselir. (Nevin Yapıcıoğlu)