Sekerât, ölüm sarsıntısı ve sarhoşluğu demektir. Sekr hali, kişinin aklına hakim olamayışı veya aklı gideren vaziyet ve hal anlamındadır. Bu nedenledir ki, sarhoş edici özellikte olan maddelere “müskirat” yani, “insanın aklını başından alan şeyler” adı verilmektedir. Sekr kelimesi gazap, aşk, elem, dalgınlık veya bir acıdan kaynaklanan baygınlık için de kullanılmaktadır. Konumuz itibariyle “Sekr” kelimesinden kastettiğimiz mana, sıkıntı ve acıdan meydana gelen baygınlık vaziyetidir. Sekerat kelimesi ise, sekr’in çoğulu olup ölüm anındaki ızdırap ve baygınlıkları ifade eder. Bu tabir Kur’an-ı Kerimde “Sekratü’l-Mevt” ( Kâf Suresi, 19) olarak geçmektedir.
“Ölüm anı” veya başka bir ifade ile “Sekerat”’ı Kur’an, “Vakti geldiğinde ölüm sekeratı başlayınca, can çekiştiği sırada insana “İşte” denir, “senin en çok nefret edip kaçtığın şey!” (Kâf sûresi, 50/19)
Resulüllah (a.s.m) “Siz ölülerinize (yani ölmek üzere olan hastalarınıza) Lailahe illallah’ı telkin ediniz.” Başka bir hadis-i şerifte “Kimin ki son sözü Lailahe illallah olursa Cennete girer.”
Peygamberimiz (a.s.m), az günah işleyenlerin ölümünün kolay olacağını haber vermiş ve Müminlere ölümleri anında zillet ve korku olmayacağını haber vermiştir.
Hadisçilerin Hz. Ayşe’den rivayet ettikleri bir hadis-i şerifte Resulüllah (a.s.m) hastalığının son anlarında, elini suya sokup yüzünü ıslattıktan sonra: “Allah’ım, Sekerat-ı mevtte (ölüm zahmeti ve baygınlığında) bana yardım et.” diye dua ediyordu.
Yine Hz. Ayşe validemiz “Ben Hz. Peygamberin, vefatında çektiği ızdırabı gördükten sonra kolay ölmesinden dolayı kimseye gıpta etmedim.” demiştir.
Musa (a.s)’ ın, ruhu kabz olunduktan sonra Cenab-ı Hakkın kendisine ölümü nasıl bulduğunu sorması üzerine verdiği cevapta: “Nefsimi tavada kızartılan diri serçe gibi buldum, ölmez ki istirahata kavuşsun, kurtulamaz ki uçsun.” demesi de ölümün Allah’ın sevgili kulları için de bazen şiddetli olabileceğine işaret eder. Diğer bir rivayete göre Hz. Musa (a.s) ölüm anı için: “Kasabın elinde derisi yüzülen koyun gibi” demiştir.
Alimlerimiz, dünyada hayırlı ameller işleyip günahlardan kaçınanların ölümlerinin çok kolay olacağını ve Azrail (a.s)’ın onlara yumuşaklıkla yaklaşacağını ifade etmektedirler. Allah’a iman etmeyenler ile günahları açıktan ve severek işleyip, tövbe ve istiğfar etmeyen kişilerin ölümlerinin çok şiddetli olacağını ve ölüm meleğinin bu gibi insanlara sert ve acımasız bir şekilde muamele edeceğini haber vermişlerdir. Bu genel kaidenin elbette istisnaları da mevcuttur. Peygamber efendimizin ( a.s.m), ölüm anında çok acı çekmesi ile bazı ehl-i küfrün ölümlerinin çok rahat olması elbette bunun istisnaları olduğuna örnek teşkil eder. Demek ki, sekerat anında gelen acının bazı hikmetleri vardır. Bunlar:
1- Allah-u Teala (c.c) Hazretleri, makamını artırmak istediği kuluna ölüm anında sıkıntı verir. Hayırlı insanların ölüm anında çektikleri ızdıraplar bu nevdendir.
2- Dünya imtihanını tamamlamak üzere olan bazı insanlara, sekeratta sıkıntı verilmekle bir imtihan daha verdirilir.
3- Cenab-ı Hak rahmetiyle bazı müminlerin günahlarına kefaret olsun diye, Sekerat vaktinde sıkıntı verir. Böylece günahları hafiflemiş veya bitirilmiş olur.
4- Ehl-i küfre ölüm anında azap verilir. Böylece hem kendileri ebedi alemde çekeceği azabı daha dünyada iken çekmeye başlar hem de onların bu hali, yanlarındaki insanlara bir ibret levhası olur.
Ölüm anında şeytanın, imanımıza zarar verebileceği belirtilmiştir. Buna mani olmak için, imanımızı taklidi imandan tahkiki imana çıkarmamız gerekir. Çünkü, taklidi imana sahip olanların taşıdığı itikat, sadece akılda durur. Kalp, his, ruh ve latifeler bundan hisse alamazlar. Böyle bir durumda şeytanın eli akla ulaşıp, o imana zarar verebilir. Çünkü şeytanın akla şüphe vermesi mümkündür. Ama tahkiki iman, sadece akılda kalmaz. Böyle bir iman akıldan sonra kalp, ruh, vicdan, latifeler ve hisler alemine nüfuz eder ki, şeytanın eli bu gibi yerlere ulaşamaz. Böylece insanların imanı da muhafaza edilmiş olur. (sorularlaislamiyet)