İmam Suyuti bu hadis-i şerif hakkında şöyle demiştir: Şeyh Muhyiddin en Nevevi`ye bu hadis hakkında soruldu. Dedi ki: “Manası sahih ise de senedi zaiftir.” Onun öğrencisi olan Cemalüddin el Mizzi ise demiş ki: “Bu hadis Hasen derecesine ulaşacak kadar birçok yoldan rivayet edilmiştir.” İmam Suyuti diyor ki…
Enes Bin Malik radiyallahu anh`den rivayet edilmiştir. Dedi ki Resulullah sallallahu aleyhi ve selem şöyle buyurdu: “İlim öğrenmeyi talep etmek her Müslümana farzdır.” (İbn-u Mace)
İmam Suyuti bu hadis-i şerif hakkında şöyle demiştir: Şeyh Muhyiddin en Nevevi`ye bu hadis hakkında soruldu. Dedi ki: “Manası sahih ise de senedi zaiftir.” Onun öğrencisi olan Cemalüddin el Mizzi ise demiş ki: “Bu hadis Hasen derecesine ulaşacak kadar birçok yoldan rivayet edilmiştir.” İmam Suyuti diyor ki: Gerçekten de dediği gibidir. Çünkü ben bu hadis için elli değişik rivayet gördüm ve onları bir cüz`de bir araya getirdim. (İbn-u Mace şerhi: Sindi) yine İmam Suyuti`den bu hadisin sahih derecesine vardığı rivayet edilmiştir.
Beyhaki El Medhal adlı eserinde demiş ki: Burada ilimden -Allah daha iyi bilir- baliğ akil hiç kimsenin cahil kalması caiz olmayan ilim kast edilmiştir. Ve demiş ki: İbn-ül Mubarek`e bu hadisin açıklaması sorulmuş o da şöyle demiştir: Hadis-i şerifte zikredilen ilim zannettikleri ilim değildir. Ancak o kişinin başına geldiği dininin meselelerinden biri hakkında sorup öğrenmek zorunda kaldığı ilimdir. Beydavi de şöyle demiştir: İlimden kasıt kulun onu öğrenmesinden başka çaresi olmayan ilimdir. Yaratıcıyı tanımak, O`nun birliğini, Resulünün nübüvvetini, namazın nasıl kılındığını bilmek gibi… Bunu öğrenmek farz-ı ayndır. Sevri de demiş ki: O ilim kendisinden cahil kalmasında kulun mazur görülmediği ilimdir. (Sindi)
Hadis-i şerifte geçen “Her Müslüman”dan kasıt mükellef olandır. Çocuk ve deli hariç her kes. Dolayısıyla hadis-i şerif erkekleri olduğu gibi kadınları da kapsamaktadır. Sahavi El Makasid`de demiş ki: Bazı Müellifler bu hadisin sonuna kadın Müslüman anlamına gelen “ve müslimetin” kelimesini de eklemişler ancak her ne kadar bunun manası sahih olsa da hadisin hiçbir rivayetinde bu kelime yer almamaktadır. (Sindi)
Malumdur ki şer`i teklifler erkek kadın her kes içindir. Kur`an-ı Kerim ve Sünnet`in birçok nasslarının erkeklere hitap etmesi erkeğin asıl olduğu içindir. Elbette ki kadın da ona tabidir. “Ey iman edenler! Sizi bir nefisten yaratan, ondan da eşini yaratan ve ikisinden birçok erkek ve kadın (yaratıp dünyanın değişik bölgelerine) yayan Rabbinizden korkun.” (Nisa: 1)
Bazen Kur`an-ı Kerim hususi bazı nedenlerden dolayı her iki cinsten de söz etmiştir. Mesela Ahmed ve Nesai`nin rivayetlerinde gelmiş ki Ümmü Seleme radiyallahu anha Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem`e: “Neden erkeklerin ki gibi biz kadınların da Kur`an-ı Kerim”de adı geçmiyor?” diye sorunca Resulullah sallallahu aleyhi ve selem minber üzerinde şöyle demiştir: Ey insanlar! Allah Teâlâ buyuruyor ki; Müslüman erkekler ve Müslüman kadınlar, Mü`min erkekler ve Mü`min kadınlar…” ve ayeti sonuna kadar okumuştur. (Ahzab: 35)
İlim öğrenmek ise Allah Teâlâ`nın Peygamberlerine gönderdiği ve bizim uymamızı emrettiği dinin gereklerini tanımak için farzdır. Bu, delile bile ihtiyaç duymayan bir gerçektir. Birçok ayet ve hadis-i şerif ilim öğrenen kişinin öğrenmeyene olan üstünlüğünü değişik üsluplarla ifade etmektedir. Bu konuda erkek ve kadın arasında fark yoktur. Hadis-i şerifte her ne kadar kadınlardan söz edilmemiş ise de “her Müslüman” sözü onları da kapsamaktadır.
Ayrıca Buhari ve Müslim`in rivayetinde gelmiş ki kadınlar Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem`den kendilerine dini eğitim için bir gün tahsis etmesini istemişlerdir. Hem birçok kadın O`ndan (sallallahu aleyhi ve selem) ince meseleler hakkında soru sormuşlardır. Bu konuda Hz. Aişe radiyallahu anha şöyle demiştir: Ensar”ın kadınları ne de iyi kadınlardır. Hayâları onların dinde bilgi sahibi olmalarına engel olmamıştır. Yine Buhari ve Müslim`de gelmiştir ki: Ebu Musa el Eş`ari radiyallahu anh`den rivayet edildiğine göre Resulullah sallallahu aleyhi ve selem şöyle buyurmuştur: “Herhangi bir adamın yanında bir cariye (kadın köle) olup da onu eğitir ve eğitimini güzel yaparsa; onu terbiye eder ve terbiyesini güzel yaparsa; sonra onu azad eder ve onunla evlenirse ona iki sevap vardır.” Köle kadın için durum böyle ise peki hür kadın için nasıl olur?
İmam Gazali`nin de İhya-i Ulumuddin`de dediği gibi fıkıh âlimleri şöyle diyorlar: Kocanın hanımına ibadetini düzeltebilecek ve kendisi ile ilgili vazifeleri düzgün yerine getirebilecek kadar eğitmesi vaciptir. Bunu ya kocanın kendisi bizzat yapacak ya da birinin yardımı ile yapacaktır. Eğer yapmazsa kadın vacip olan ilimi öğrenmek için çıkacak ve bu durumda kocasının ona engel olması caiz değildir.
Şunu da iyi bilmek gerekir; Şayet kadın vacip olan ilmi talep etmek üzere çıkacak ise, evden çıkış için gerekli olan tüm adap ve kurallara uyması ve kesinlikle ihmal etmemesi gerekir. Sıkı bir tesettür, iffet, edebe uygun hareket etmesi ile erkeklerin dikkatini çekecek kokudan, sesi inceltmekten, erkekle baş başa kalmaktan ve erkeklerle sıkışmaktan uzak durması gibi… Bununla birlikte fitne ve fesat`tan güvende olmasından emin olmak gerekir. (Mısır fetva evi fetvaları)
Ebu Said el-Hudri`den (radiyallahu anh) rivayet edilmiştir. Dedi ki Resulullah sallallahu aleyhi ve selem şöyle buyurdu: “Kim üç kızın masrafını karşılar, onları terbiye eder, evlendirir ve onlara iyilikte bulunursa ona cennet vardır.” (Ebu Davud, Ahmed)
Yani kimin üç kızı varsa; o da onların yiyecek, giyecek ve mesken gibi ihtiyaçlarını karşılar, İslam`ın edepleri ile onları terbiye eder, İslam`ın emir ve yasaklarını onlara öğretir, dini konularda onları eğitirse; sonra da onları evlendirir ve evlendirdikten sonra da onları ihmal etmeyerek ve ziyaret ederek onlara iyilik ederse ona cennet vardır.
“Onları terbiye ederse” yani şeriatin edepleriyle onları terbiye edip eğitirse… (Avn-ul Mabud)
Münavi der ki: “Onları terbiye ederse” Yani İslam şeriatinin edepleri ile onları terbiye eder dinlerinin meselelerini onlara öğretirse… (Feyd-ül Kadir)
Buraya kadar anlatılanlardan anlaşılıyor ki erkeklerin olduğu gibi kadınların da ilim öğrenmesi vaciptir. Bu da vacip olan ilimdir ki inanç, ibadet, ahlak ve gerekli olan muamelat bilgileri gibi bilgilerdir. Bu eğitim vazifesi de önce kadının mahremi tarafından yerine getirilmelidir. Mahrem bunu yapamazsa başka kadınlar tarafından yerine getirilir. Bunu yapacak kadınlar da bulunmazsa fitneden emin olmak ve şer`i adab ve şartlara bağlı kalmak kaydıyla Müslüman erkekler tarafından vazife yerine getirilebilir.
Eğitim için kadına bakmanın hükmü
Şafiiler açıkça belirtmişler ki kadının eğitimi kadına bakmayı mubah kılan ihtiyaçlardandır. Fakat sadece ihtiyaç kadar bakılabilir, fazla değil. “Az bir ihtiyaç dahi yüz ve ellere bakmanın mubah olmasına kâfidir” sözleri bunun şer`i eğitim için mubah olduğuna delildir. Bazıları cevazı; sadece öğrenmesi vacip olan ilime has kılmışlar. Fatiha ve öğretilmesi zaruri olan sanatlar gibi. Bu durumda kadına bakmak, perde arkasında eğitimin imkânsız olması, hemcinsin olmaması ve kadın erkek yalnız ve baş başa kalmaması şartı ile caizdir. Ancak bu cevazdan kocanın boşadığı karısına eğitimini istisna etmişlerdir. Zira eşlerden her birinin diğerine bağlı emelleri vardır. Böylece her biri için arkadaşında gözü vardır bu nedenle bundan menedilmiştir. (Kuveyt fıkıh ansiklopedisi)
Erkeğin, ihtiyaç duyulduğu zaman mahrem olmayan kadınlara/kızlara ders vermesi durumunda günümüzde acaba yukarda zikredilen adap ve hassas noktalara her iki taraftan da ne kadar riayet edilebilir? Dikkat edilsin. Fitnenin zirvede olduğu günümüzde bunu göz ardı etmemek gerekir. Bu fitneden sakınmak içindir ki daha çok eski zamanlarda bile âlimler bu meselede ihtilaf etmişlerdir. Edva-ül Beyan sahibi Şenkiti şunları söylemektedir:
Kadınlara yazı yazmayı öğretmek konusunda rivayet edilen iki ayrı hadisten dolayı âlimler arasında ihtilaf vardır.
Birincisi: Şifa binti Abdillah`ın hadisidir. Dedi ki: “Resulullah sallallahu aleyhi ve selem yanıma girdi ben de Hafsa radiyallahu anha`nın yanındaydım. Şöyle buyurdu: “(Hafsayı işaret ederek) Şuna yazıyı öğrettiğin gibi nemle rukyesini (bir çeşit yaranın tedavisi için söylenen sözler) de öğretmez misin?” (Ebu Davud)
İkincisi: Hz. Aişe radiyallahu anha`nın hadisidir. Hâkim rivayet etmiş ve Beyhaki merfu olarak sahih olduğunu söylemiştir: “Onları (kadınları) odalara koymayın ve onlara yazı yazmayı öğretmeyin. Onlara iplik yapmayı ve “Nur” suresini öğretin”.
Şevkani Neyl-ul evtar adlı eserinde bu iki hadis üzerine şunları söylemiştir: “Şifa`nın hadisi kadınlara yazıyı öğretmenin caiz olduğuna delildir. Yasaklama hadisi ise okuma ve yazmayı öğrenmesinde fesadından korkulan kadınlar için olduğu kabul edilir.
Ancak bu ihtilaf, kadına yazıyı öğretmek hakkındadır. Ama ilim öğretmek ihtilaf yeri değildir. Çünkü hiç şüphesiz ilim cehaletten hayırlıdır. İlim de iki kısımdır:
Biri işitme yolu ile alınan ilimdir ki bu Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem`in hanımlarının sireti ve âdeti idi. Hz. Aişe bu konuda kitap ve sünneti iyice kavramada güzel bir örnektir. Birçok defa sahabelerin (Allah hepsinden razı olsun) hatalarını düzeltmiştir. Bu meşhur ve bilinen bir şeydir.
Diğeri: Okuma ve yazma ile tahsil edilen ilimdir. Bu ise maslahatın olup olmadığına göre değişir. Eğitilmelerinde mefsedet olduğunu gören kimse menetmiştir. Hz. Ali radiyallahu anh`den rivayet edilmiş ki: bir kadına yazıyı öğreten bir adamın yanından geçmiş ve ona demiş ki: kötülüğe kötülük katma. Ancak “Et teratibul idariye”nin sahibi demiş ki Kalkeşendi demiş: bir grup kadın vardı yazıyorlardı ve seleften hiç kimsenin onlara karıştığını görmedim.
Kerime`nin Sahih-i buhari rivayeti bilinen bir gerçektir. Ve onun muhaddislerden aldığı bu rivayeti muteber bir rivayettir. Ben Ehsa` da müderris iken bunu bizzat gördüm ve bu rivayet üzerine Salahaddin-i Eyyubi`nin kız kardeşinin ta`liki vardı. Son zamanlarda da işittim ki Mescid-i Nebevide; hadis, siyer ve Arap dilini ders veren Şinkitli bir kadın vardı.
Bu meseleye bakışın günümüzün hayat şartlarına göre olması gerekir. Ancak problem kadın eğitiminin metodunda ve ilmi nasıl ve hangi üslupla elde edeceğindedir.
İslam tarihinin hiçbir döneminden Müslüman kadın alimeler eksik olmamıştır. Bunlardan bir kaçının ismini şöyle sıralayabiliriz:
Hafsa bintü Sirin; özellikle kıraat ilminde ilerdedir
Amra bintü Abdirrahman bin Sa`d bin Zürare, fıkıh
Muaze bintü Abdillah; alime hanımefendi
Ümmü-d Derda`; fıkıh alimesi
İmam Malik`in kızı
İmam Malik`in cariyesi
Alaü-d din-i Semerkandinin kızı Fatime; fıkıhta allame
Ve daha niceleri…
Allah Teâlâ onlar gibi ve onların yolunda giden iffet timsali âlimeler yetiştirmeyi bize de nasip etsin! Âmin!
Abdulkuddus Yalçın / İnzar Dergisi