Rahman ve Rahim olan Allah”ın adıyla… İman, inanılması gereken hususlar bakımından icmali ve tafsili olmak üzere ikiye ayrılır.
İcmali iman, iman esaslarına topluca inanmaktır. Yani kalben inanarak diliyle Kelime-i Tevhid veya Kelime-i Şehadet getiren bir kimse, icmali iman ile iman etmiş demektir. İcmali iman, İslam”ın temeli ve imanın ilk basamağıdır. Eğer bir kimse “ben inandım” diyorsa, inanması gerekenlerin ilki Allah”ın varlığı ve birliği, Resulullah (SAV)”ın da O”nun kulu ve elçisi olduğu gerçeğidir. Bu gerçeğin idrakine varan bir kimse, imanın bütün gereklerini, Resulullah (SAV)”ın her sözünün hak olduğunu zaten kabul etmiş demektir. İslam ancak bu temel üzerine inşa edilebilir ve iman dairesine giren bir kimseyi tafsili iman derecesine yükseltecek olan ilk basamaktır icmali iman.
Bir benzetme yapacak olursak eğer tafsili iman bir kitap ise icmali iman da o kitabın kapağı hükmündedir. Bir kitabı elimize aldığımız zaman evvela ön ve arka kapağına şöyle bir bakarız, dikkatimizi çektiyse satın alırız. Kitap artık bizimdir. Fakat o kapağı kaldırıp içinde ne yazıyor diye merak edip bakmaz isek kitabın bizim olması, bizim için pek de bir anlam ifade etmeyecektir. Tıpkı bunun gibi, “ben Allah”a ve Resulullah”a inandım” der ve fakat “Ehed ve Samed olan Allah benden ne istiyor, Resulullah bana ne öğüt veriyor” diye merak etmezsek, sadece kapağına bakıp beğendiğimiz, satın aldığımız fakat okumadan kitaplığımızın bir köşesine bıraktığımız kitaptan hiçbir farkı kalmayacaktır imanımızın.
Tafsili iman ise üç derecedir ve nasıl ki imanın rükunları ve temel esasları varsa tafsili imanın da rükunları, temel esasları ve dereceleri vardır. Bunların her biri hakkındaki bilgiye ve tasdikin niteliğine göre ehli sünnet âlimleri tafsili imanın üç derecesi olduğunu söylemişler, her birinin temel esaslarını ve özelliklerini beyan etmişlerdir. Tafsili imanın birinci derecesi, şu üç büyük temel esasa inanmaktır:
A) Allah”ın varlığına-birliğine, eşi ve ortağı bulunmadığına, yegâne yaratıcı ve ibadete lâyık tek mabut olduğuna, bütün kemâl sıfatlarla muttasıf, her türlü noksanlıklardan uzak ve münezzeh olduğuna…
B) Hz. Muhammed (SAV)”in Allah Teâlâ (CC)”nın kulu ve son peygamberi olduğuna, bütün milletlere ve topyekûn insanlara ve cinlere hak peygamber olarak gönderildiğine…
C) Ölümden sonra dirilmenin, ahiretin, yani ikinci hayatın, cennet ve nimetlerinin, cehennem ve azabının ve ahiretteki diğer ilahi hakikatlerin hak ve gerçek olduğuna kesin olarak inanmaktır.
Tafsili imanın ikinci ve daha yüksek derecesi; Amentü”de ifadesini bulan ve her Müslümanın şeksiz-şüphesiz inanması gereken altı iman esasına inanmaktır. Bunlar; Allah”a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, Kaza ve kadere kesin olarak inanmaktır. Bu esaslar; Kur”an-ı Kerim” de birçok ayette bazen birkaçı, bazen de hepsi bir arada beyan edilmiştir.
Kur”an ve sünnete göre İslam”da iman esaslarının ilki, Allah”a imandır. Çünkü diğer esaslara iman, önce bu ana esasa inanmaya bağlıdır. Ancak, Allah”a iman etmek yalnızca O”nun varlığına inanmaktan ibaret olmayıp, aynı zamanda Zatı hakkında inanılması vacip olan kemal sıfatları ile inanılması caiz olan sıfatları icmali ve tafsili olarak bilmek ve onlara inanmakla olur. Allah”a iman sözünden maksat budur.
İslam”da iman esaslarının ikincisi; Allah”ın meleklerine inanmaktır. Melekler, Allah”ın kelamı olan vahy-i ilahiyi, peygamberlere semavi âlemden insanlık âlemine nakleden Allah elçileri, bu âlemin nizamını sağlayan ilahi vasıtalar, nurani ve latif varlıklardır. O halde vahy-i ilahiye ve peygamberlere inanmak ancak meleklere inanmakla olur. Bu sebepledir ki meleklere iman, iman esasları sıralamasında Allah”a imandan sonra ikinci sırada yer almış, daha sonra da kitaplara ve peygamberlere iman zikredilmiştir.
İslam”da iman esaslarının üçüncüsü; semavi kitapların hepsine inanmaktır. Allah”ın insanlar arasından seçtiği Nebi ve Resullerin yalnız kendi milletlerine veya bütün insanlara tebliğ etmek üzere ilahi kitap veya suhuf indirmiştir. Bu kitaplar, lâfız ve mana bakımından Allah kelâmı olup, her şeyden önce insanları her türlü dalâlet ve sapıklıktan, kötü ve karanlık yollardan çıkararak, onları doğru ve güzel yollara sevk etmek suretiyle hakka ve ilahî hidayet nuruna kavuşturmak için indirilmiştir. Peygamberlere niçin bir kitap veya suhuf verildiği şu ayet-i kerimede beyan edilmektedir:
“…İnsanların ihtilafa düştükleri şeyler hakkında hükmetmek için peygamberlerle beraber hak kitaplar da indirildi.” (Bakara / 213)
İslam”da iman esaslarının dördüncüsü; bütün peygamberlere imandır. Gerçek şudur ki; peygamberlik müessesesine inanılmadan din, yani ilâhî emir ve yasaklar söz konusu olamaz. Çünkü peygamberler Hak Teâlâ`nın, insanları irşat için gönderdiği birer nebi ve resul olarak, ilâhî hükümleri yalnız tebliğ etmekle kalmazlar, aynı zamanda bu hükümleri bizzat tatbik eder ve günlük hayatımızda nasıl uygulanacağını gösterirler. Manevî bir hediye ve ilahî bir mevhibe olan peygamberlikten hiçbir millet mahrum bırakılmamıştır.
İslam”da iman esaslarının beşincisi; ahirete imandır. Ölümden sonra berzah (kabir) hayatı ile başlayacak olan ve ileriki yazılarda detaylıca bahsedeceğimiz birçok merhalesi olan yeni ve sonsuz bir hayattır ahiret. Ahirete iman çok önemli bir rükundur.
Nitekim Kur”an-ı Kerim”de; “…Allah`a ve Ahiret gününe iman edip, salih amel işleyen kimselerin Rableri yanında büyük ecirleri vardır. Onlar için korku yoktur. Ondan mahzun da olmazlar” (Bakara / 62) buyurulmakta; takva sahibi müminler, ahirete yakinen iman etmek ile övülmektedirler.
Tafsili imanın üçüncü ve en yüksek derecesi ise Hatemü”l-Enbiya Hz. Muhammed Mustafa”ya Allah tarafından vahyedilen ve beşeriyete tebliğ ettiği kesin olarak bilinen ilahi esas ve hükümlerin tamamına ve her birine ayrı ayrı iman etmektir.
Kalpleri iki parmağı arasında tutan Allah-u Teâlâ, bilcümle ümmet-i Muhammed”e tevhid-i ihlas nasip ve müyesser eylesin. Âmin… O tevhid-i ihlas ki kalpte tecelli eder ve insanı dünyada fenalıklardan korur, ahirette ise en ulvi makamlara kavuşturur.
Rumeysa Durmaz / İnzar Dergisi