Gerçeküstücülük ya da sürrealizm 20. yüzyılın başlarında Avrupa’da ortaya çıkan bir sanat akımıdır. Diğer bir ifade ile Gerçeküstücülük ya da sürrealizm, Avrupa’da birinci ve ikinci dünya savaşları arasında gelişmiştir. 1. Dünya Savaşı’nın yol açtığı yıkım karşısında dehşete kapılan bazı şair ve ressamlar, akılcı tutuma karşı tavır alarak, bilinçdışının düşsel dünyasına yöneldi. 1924 yılında yayımladıkları Gerçeküstücülük Bildirgesi’nde, aklın denetimi olmadan ve ahlak gibi engelleri hiçe sayarak, düşüncenin ortaya konmasını savundular. Yapıtlarında nesneleri alışılmamış biçimlerde betimleyen Gerçeküstücü sanatçılar, çoğunlukla düşlerin gizli dünyasını dile getirmeye çalıştılar. Bazen de nesneleri kendi doğal ortamlarından çıkartarak şaşırtıcı, düşsel bir ortama taşıdılar.
Gerçeküstücülük hiçbir ortak kuram ya da birlik olmaksızın, sanatçıların bireysel tavırları doğrultusunda kendi kendine gelişen bir sanat akımı olmuştur.
Gerçeküstücülük Akımı’nın kurucusu olan Fransız şairi André Breton, hastalarına psikanaliz yöntemini uygulayan Sigmund Freud’dan büyük ölçüde etkilenerek, şiirlerinde alışılagelmişin dışında, mantığa uygun bir sıra izlemeyen sözcükler ve düşsel imgeler kullandı. Gerçeküstücülük Akımı’nın gelişmesinde 1910 yıllarda ortaya çıkan, soyut ve tüm kuralları reddeden Dadacılık Akımı’nın yanı sıra, Hieronymus Bosch (1450-1516) ve Francisco Goya gibi daha eski dönemlerin ressamlarının da etkisi oldu. Gerçeküstücü ressamlar insanların ruhsal durumlarını ve davranışlarını akıl, mantık, töre, din ve toplumsal baskılardan özgür kılarak tuvale yansıttılar. Daha önce Almanya’da bir genel tuvalette açtığı Dada sergisiyle olay yaratan Max Ernst (1891-1976), 1922 yılında Paris’e yerleşti. Kolaj denilen yapıştırma tekniğiyle resimler yapıyordu. Paris’te Paul Éluard, Louis Aragon gibi yazarların bulunduğu Gerçeküstücü gruba katıldı. Bu gruptaki arkadaşlarını Dostların Buluşması adlı tabloda, Dostoyevski ve Raffaello ile yan yana çizdi.
Gerçeküstücülük Akımı’nın Belçika’daki en önemli temsilcisi olan René Magritte (1898-1967), akıl ile akıldışı arasındaki çizgiyi yok sayan resimler yaptı. Bacakları kadın, üstü balık bir deniz kızı; kartal tepeli bir buzul; eğik Pisa Kulesi’ni destekleyen bir kuş tüyü çarpıcı tablolarında yer alan ilgi çekici görüntülerdendir. 1920 yılından başlayarak Gerçeküstücüler’le ilişki kuran İspanyol ressamı Joan Miro (1893-1983) beklenmedik biçimler ve renkler kullandı. Resimlerinde yer alan kadın, yıldız, kuş gibi kendine özgü biçimlerdeki motiflerle düşsel görüntüler yarattı. Bu büyülü motiflerle çocuksu bir dünya kurdu, Gerçeküstücülük Akımı’yla nerdeyse özdeşleşen Salvador Dali’nin (1904-1989) anılarından ve düşlerinden esinlenerek yaptığı resimlerinde eriyip akan saatler, gövdesinde çekmeceler taşıyan insanlar, boşlukta uçan eşyalar yer alır. Paul Klee, Yves Tanguy ve Giorgio de Chirico da Gerçeküstücülük Akımının önde gelen ressamlarındandır. Bu akımın sinema alanındaki en önemli temsilcisi ise Luis Bunuel’dir.
Sürrealizmin Önemli temsilcileri
– Andre Breton
– Paul Eluard
– Louis Aragon
Türk edebiyatında Sürrealizm
İkinci Yeni şairlerinin şiirlerinin çoğunda, Orhan Veli Kanık’ın kimi şiirlerinde bu akımın izleri görülmektedir.
Sürrealizm Özellikleri
– Bilinçaltının, bilinç alanına olan egemenliği savunulur. Aynca bilinç ile bilinç dışını birleştirme esas alınır.
– İçinden geldiği gibi yazmak bu akımın en belirgin özelliğidir.
– Akılcılığın karşısında olan sürrealistler, geleneksel ve biçime dayalı inanç ve değerleri düşünceden silmişlerdir.
– Sürrealist şairlerin dizelerindeki sözcükler, mantıksal bir sıra izlemek yerine bilinçdışı psikolojik süreçlerle bir araya gelir.