İtikâf sözlükte “bir şeye devam etmek” anlamına gelir. Dinimizde ise bir mescidde veya mescid hükmünde bulunan bir yerde itikâf niyetiyle bir müddet ikamet etmek anlamına gelir. Diğer bir ifade ile İtikâf, bir mescitte ibadet niyetiyle ve belirli kurallara uyarak inzivaya çekilmek demektir. İtikaf, Arapça’da “Akefe” kökünden türemiştir. Hapsetmek, alıkoymak, bir yere yerleşmek, oraya bağlanıp kalmak demektir.
İtikâflar vacip, sünnet-i müekkede ve müstehap olarak üç kısımdır. Dil ile adanan bir itikâf vâciptir. Ramazan-ı şerifin son on gününde yapılan bir itikâf, sünnet-i kifaye yoluyla müekked sünnettir. Başka bir zamanda ibadet ve taat maksadıyla bir ibadethanede bir süreliğine yapılan itikâf da müstehaptır.
Tekrar belirtmek gerekirse itikaf, Ramazan’ın son on gününde dünya işleriyle ilgini kesip camiye kapanarak ibadetle uğraşma, dünyadan el-etek çekip ibadetle meşgul olma anlamına gelir. Hadis kaynakları Hz. Peygamber’in Medine’ye hicretten sonra her yıl Ramazan’ın son on gününde itikâfa çekildiğini, hanımlarının da genelde Resûl-i Ekrem ile birlikte itikâf yaptığını nakleder.
Kur’anı Kerim’de; “Mescitlerde itikâfta bulunduğunuz zaman eşinize yaklaşmayın.” (Bakara 157) buyurulurken, Aişe validemiz de Şu bilgileri vermiştir. ”Resul-i Ekrem Ramazanın son on gününde itikâfa girerdi. O bu adetine vefatına kadar devam etmiştir. Sonra onun ardından hanımları da itikafa girmiştir.”
Bu sünnetin Hz. İbrahim ve oğlu Hz. İsmail (a.s) zamanından beri devam edegelen bir sünnet olduğu söylenir ki bu doğrudur. Bu hususu da Yüce Rabbimiz şöyle açıklar.
‘İbrahim’e ve İsmail’e, evimi, Onu ziyaret edenler, ibadet için orada kalan (âkifler), rükû ve secde eden (âbid)ler için tertemiz tutun, diye emrettik.” (Bakara 125)