Bir kadın ve erkeğin meşru yollarla evlilik yapmaları haline nikah denilir. Nikah, Hz. Ademden (as) bu yana, bütün dinlerde meşru kılınan ve evlenecek olan kadın ile erkek arasında yapılan bir akddir. Diğer bir ifade ile Nikah; evlenme, kocaya gitme, cinsî temasta bulunma, sarhoş etme, evlenmeleri yasak olmayan bir erkekle bir kadın arasında yapılan ve müşterek hayat ve nesli sürdürmek için bir bağ meydana getiren akit’tir.
Belirli prensipler çerçevesinde meşrû bir akitle çiftlerin bir araya gelmesine nikâh denir. Nikâh akdi, hedef ve gayesi belli bir anlaşmadır. Allah, nikâh olmaksızın bir araya gelmelere rahmet nazarıyla bakmaz. Oysa nikâh olunca, erkeğin hanımına, aynı şekilde hanımın da kocasına ve çocuklarına yedirdiği bir lokma bile rahmet vesilesi olur. Kur’ân-ı Kerîm’de:
وَمِنْ اٰيَاتِهِۤ أَنْ خَلَقَ لَكُمْ مِنْ أَنْفُسِكُمْ أَزْوَاجًا لِتَسْكُنُۤوا إِلَيْهَا وَجَعَلَ بَيْنَكُمْ مَوَدَّةً وَرَحْمَةً إِنَّ في ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
“O’nun varlığının ve kudretinin delillerinden biri de kendilerine ısınmanız için size içinizden eşler yaratması, birbirinize karşı sevgi ve şefkat var etmesidir. Elbette bunda, düşünen kimseler için ibretler vardır.” (Rum Sûresi, 30/21) buyrularak, evliliğin Allah’ın varlık ve kudretinin bir delili olduğu hususu üzerinde durulmuştur. Ayrıca âyet-i kerîmede, eşlerin birbirine karşı sevgi ve şefkat duymaları da nazara verilmiş ve âdeta evliliğin temel rükünleri satır arasında ifade edilmiştir.
Dinimiz, şartlarına uyularak yapılan nikâhla meydana gelen aileyi iyi bir milletin temel ve esası kabul eder. Her şeyin bir gayesi olduğu gibi nikâhın gayesi de Allah ve Resûlü’nü (sallallahu aleyhi ve sellem) memnun edecek bir neslin yetiştirilmesi olmalıdır. Bir hadis-i şerifte Resûlü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmaktadır:
تَنَاكَحُوا تَكْثُرُوا فَإِنّ۪ي أُبَاهي بِكُمُ الْأُمَمَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ
“Evleniniz, çoğalınız; ben kıyamet gününde sizin çokluğunuzla iftihar ederim.” Bu hadis-i şerifin mefhum-u muhalifiyle ifade ettiği bir mana da şudur: Şayet yapılan evlilikle, Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) iftihar edeceği bir nesil hedeflenmemişse, o izdivaç ya da çoğalmanın hiçbir anlamı yoktur. Evet, terörizme ya da sefahate bulaşmış, başı secdesiz, vicdanı paslı, gözü kanlı bir nesil ile Resûlü Ekrem’in (sallallahu aleyhi ve sellem) iftihar etmeyeceği açıktır. O’nun, çoğalmasını istediği nesil, Allah indinde de makbul olan, O’nun rızasını kazanmaya teşne bulunan, din-i mübîni yaşayan ve yaşatan bir nesil olmalıdır. Kur’ân-ı Kerîm, değişik nûrefşan beyanlarıyla bu mülâhazaya en sağlam referanstır:
اَلْمَالُ وَالْبَنُونَ زينَةُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَالْبَاقِيَاتُ الصَّالِحَاتُ خَيْرٌ عِنْدَ رَبِّكَ ثَوَابًا وَخَيْرٌ أَمَلًا
“Servet ve oğullarınız, dünya hayatının süsüdür; ebediyet vaadeden iyi işler ise Rabbinin nezdinde sevapça daha hayırlı, ümit bağlamaya da daha lâyıktır.” (Kehf Sûresi, 18/46) Evet, işleriniz ahirete müteveccih ise siz Rabbinizden, o da sizden hoşnut olacağı bir yola girmiş sayılırsınız.