İtikaf, Arapça’da “Akefe” kökünden türemiştir. Hapsetmek, alıkoymak, bir yere yerleşmek, oraya bağlanıp kalmak demektir.
Fıkıh terimi olarak itikaf: ibadet amacıyla ve belirli bir şekilde Camide veya Cuma namazı kılınan bir mescidde kalmak demektir. Tekrar belirtmek gerekirse itikâf: Bir mescidde veya o hükümdeki bir yerde itikâf niyeti ile durmaktan ibarettir.
İtikâf yapana “mu’tekif” veye “âkif” denir. Meşruiyeti Kurban ve Sünnet ile sabittir.
Kur’anı Kerim’de; “Mescitlerde itikâfta bulunduğunuz zaman eşinize yaklaşmayın.” (Bakara 157) buyurulurken, Aişe validemiz de Şu bilgileri vermiştir. ”Resul-i Ekrem Ramazanın son on gününde itikâfa girerdi. O bu adetine vefatına kadar devam etmiştir. Sonra onun ardından hanımları da itikafa girmiştir.”
Bu sünnetin Hz. İbrahim ve oğlu Hz. İsmail (a.s) zamanından beri devam edegelen bir sünnet olduğu söylenir ki bu doğrudur. Bu hususu da Yüce Rabbimiz şöyle açıklar.
“İbrahim’e ve İsmail’e, evimi, Onu ziyaret edenler, ibadet için orada kalan (âkifler), rükû ve secde eden (âbid)ler için tertemiz tutun, diye emrettik.” (Bakara 125)