Hicretin sekizinci senesine kadar Müslümanlar birçok zaferler elde etmişti. Ancak yeryüzünün en şerefli binası olan Kabe hala Tevhid inancından uzak yaşayan insanların istilası altındaydı ve inşa ediliş gayesinin tam aksine içi putlarla doluydu. Bu durum Hz. Peygamberi ve Müslümanları çok rahatsız ediyordu. Ancak Müslümanlar ile müşrikler arasında antlaşma yapıldığı için (Hudeybiye antlaşması) herhangi bir savaş söz konusu değildi. Qünkü böyle bir savaş için ciddi bir sebep gerekliydi. İşte tam böyle bir anda Allah’u Teala bu iş için bir sebep yaratmıştı. Şöyle ki; Müslümanlar ile müşrikler arasında yapılan Hudeybiye antlaşmasına göre o bölgede yaşayan kabilelerden isteyen Müslümanlarla, isteyen müşriklerle ittifak etme hakkına sahipti. Ancak antlaşma şartları, ittifak eden bu kabileler için de geçerli olacaktı. Yani Müslümanlarla ittifak eden bir kabileye müşrikler herhangi bir şekilde saldırırlarsa bu saldırı direk Müslümanlara yapılmış gibi kabul edilecekti. Bu anlamda Huzaa Kabilesi Müslümanlarla, Beni Bekr Kabileside müşriklerle ittifak yapmıştı. Bir gün Beni Bekr Kabilesi Mekke müşriklerinin yardımı ile Huzaa Kabilesine saldırı düzenlemişti. İşte bu olay Hudeybiye antlaşmasının bozulması anlamına geliyordu. Bundan dolayı Hz. Peygamber Mekke’nin fethine karar vermişti.