Allahın 99 ismi (esmaül hüsna) El Alim ne anlama geliyor? Kâinat kitabını okumakla görevli insan, “ihatalı bir ilimden” gelen Kur’an-ı Kerim’in, bakışıyla yani her şeye “Allah’ın eseri” diye bakarsa ilim sahibi olur. Yok, eğer gaflet ve inkârla bakarsa ilim zannettiği karanlık bir cehaletin içine düşer.
Bismillahirrahmanirrahim.
Alim ‘bir şeyin hakikatini bilme, idrak etme’ anlamındaki ‘ilim’ kökünden gelip ‘her şeyi her haliyle bilen’dir. En çok bilene ise ‘Allâm’ denir.
Allah (CC), sınırsız mükemmellikteki ilmiyle her şeyden büyüktür. ‘Allah-u Ekber’in manasının bir yönüyle, Allah’ın ilminin her şeyin üstünde olduğuna işaret ettiğini (1) söyleyen Bediüzzaman, o ilmin “Kudsî yedi sıfattan bir cihetle en birinci” (2) olduğu tespitini de yapar.
Allah, ilim sıfatını sonradan veya başka birinden (haşâ) almış değildir. İlmi Zatı ile kaim olup, ezel ve ebette O’nun ile hep vardı. Nasıl ki güneşin ışığının ve ısısının olmaması mümkün değilse onun gibi, zaruretle mukaddes zatının lazımı olan ilminin olmadığı da düşünülemez. İlminin kaynağı yüce zatı olduğu için de muhtaç olma, artma, eksilme, değişme gibi şeylerden de münezzehtir.
Allahın 99 İsmi ve Anlamları Detaylı Bilgi İçin Tıklayın!
Zati olan ilim sıfatı ezeli ve ebedidir. Ezel ‘başlangıcı olmayan, her zaman var olan’ anlamındadır. Cenab-ı Hak ezeli ilmiyle bütün zamanları kuşattığı için “geçmiş-gelecek ve şimdi” gibi durumlar O (CC)’nun için söz konusu değildir. Bu durumlar zamanla, mekânla ve daha başka şeylerle kayıtlı olan mahlûklar için geçerlidir. Zamanın yaratıcısının onunla veya başka bir şeyle kayıtlı olması düşünülemez. Bütün zamanların fevkinde olan külli ilmiyle zaman şeridine girmemiş olanı ve girmiş olanı her an birlikte bilir.
“O ilmin nuraniyetiyle her şeyi ihata eder, ihatasıyla her şey huzurunda olur, nüfuzuyla her şey müşahedesi altındadır.” (3)
Evet! Mekândan münezzeh olan Cenab-ı Hakk’ın nurani ilmi her şeyi ihata etmiştir. “Ey Rabbimiz, senin rahmet ve ilmin her şeyi kuşatmıştır” (Mümin /7) mealindeki ayet delil getirilerek her şeyi kaplayan kürsüsünden (Bakara / 255) kastın ilim olduğu tefsir edilmiştir. Bu durumda hiçbir şeyin, ilminin dışında kalması veya O (CC)’na gizli kalması mümkün değildir. Varlığın her mertebesini; zorunlu olanı, mümkün olanı, imkânsız olanı ve her boyutunu bilendir. Şahadet âlemini ve varlıklar için gayb olan âlemleri, zahiri-batını, dünyayı-ahireti, ilmiyle ihata eder. “Olmamış şeyler, eğer olsaydı veya olan şeyler eğer olmasaydı ne olurdu?” Sorusunun cevabı geniş ilminde mevcuttur.
Alim-i Zülkemal her şeye nüfuz eden ilmiyle zerreden-Arş-ı Âzam’a, yerin derinliklerinden yedi kat semaya kadar her şeyi bütün inceliğiyle bilir. “En küçük ve değersiz gibi görünen şeyleri Allah bilmez” diyenler, “Yaratan bilmez olur mu?” (Mülk / 14) diyen Hallâk-ı Alimin uyarısını akledemez ve O’nun azametli ihatasını ve nüfuzunu reddetmiş olurlar. Oysa en küçük bir varlıkta insan aklını aciz bırakan bir sanat görünür. Bu sanatın sahibi, bilmeden yaratmış olabilir mi? Bu kadar hakikat ortada iken, şeriatının yetersiz olduğuna ya da zamanının geçtiğine inananlar cehaletin dipsiz kuyusunda değiller mi?
“Şüphesiz o gizliyi de, gizlinin gizlisini de bilmektedir” (Taha / 7) diye buyuran Rabbimiz kulların kalplerindeki gizledikleri şeyleri, hatta kalplerinden ne geçireceklerini önceden bilir.
“Gaybın anahtarları O’nun katındadır, O’ndan başka hiç kimse gaybı bilemez. Karada ve denizde olanların tümünü O bilir. O bilmeksizin bir yaprak dahi düşmez; yerin karanlıklarındaki bir dane yaş ve kuru dışta olmamak üzere hepsi apaçık bir kitaptadır.” (En’am / 59)
Evet! Bütün mevcudat tabakalarında görülen düzen O’nun derin ilmine işaret eder. Güneş sisteminden, bir insanın vücudundaki organlar, sistemler, hücreler, atomlar hatta atomların parçacıklarına kadar her şeyde bir düzen vardır. Bu düzen içinde yeri olan her varlık aynı zamanda belli bir ölçüye sahiptir. Mesela bir düzen içinde çalışan sindirim sistemindeki organların büyüklükleri olması gerektiği gibidir. Hem düzeni ölçülüdür hem de ölçüsünde de bir düzen vardır.
Makro düzeyde meydana gelen faaliyetlerde de hayat vermelerin, öldürmelerin, vazifelendirmelerin, değişimlerin hikmetle olduğu neticelerinden okunur. Her şeyi tesadüf imkânı olmayan birden fazla faydayla, hikmetle, kasti ve bilerek yaratanın bunu ilimsiz ortaya koyduğu asla düşünülemez.
Hayat sahibi her bir ferdin belirlenmiş ecelleri ve muntazam rızıkları da bizi aynı sonuca götürecektir. Bitkilerin, etçil ve otçul hayvanların ve insanların rızıklarının türü, tarzı, miktarı ilmi kanunlarla belirlenmiştir.
Geneli kapsayan ve şefkatle yapılan yardımlar, hem yardıma muhtaç olanları hem de ihtiyaçlarının ne olduğunu bilen yüce bir Zatın ilminin delilleridir. Bakıyor ve görüyoruz ki; şefkatle himaye ediliyor, ihtiyaçlarımıza, dertlerimize, fiilî, halî ve kavlî dualarımıza inayetle cevap alıyoruz. Yeryüzünün de inayetle ilaç, maden ve rızıkla donatılmış olduğunu ve her bireyin ortamına göre hayatı için lazım olan şeylerin zamanında ulaştırıldığına şahitlik ediyoruz.
Yine her mahlûka, fıtratına yüklenen vazifeyi görecek azalar ve her azasına uygun şekiller verildiğini; bu özelliklerin, daha çekirdek, tohum ya da nutfe halindeyken ince bir ilmin kalemiyle programının yazılmış olduğunu biliyoruz. Bir işteki kolaylık o işi bilmekle doğru orantılı olduğundan Hallâk-ı Alim’in acayip hayat sahibi makineleri külfetsiz, kısa sürede, noksansız, organlarının yerini karıştırmadan yaratması ilminin azametini göstermeye yetiyor.
Birbirinden uzak bir türün bütün fertleri birbirine benzemekle beraber her birine ayrı ayrı özel nitelik ve şekil vermek, dahası hepsini ehemmiyetle süslü ve ziynetli yaratmak kusursuz ilminden haber verir.
Bu mucizevi varlıklar ve ortaya koydukları hayret verici işler Halık-ı Alim’in derin ilmine delillerdir. İnsan hem kendisine verilen ilimle hem de müşahede ettiği bu mükemmelliklerle Yüce Yaratıcı’nın ilimsiz olmadığı sonucuna varmalıdır. Zaten kendisine verilen cüz’i ilim bu hakikati bilmesi yani sınırlı ilmiyle Allah’ın ilminin varlığını ve sınırsızlığını anlaması içindir.
Her eser kendisini yapanın becerisine ve dolayısıyla ilmine ayna olur. Hallâk-ı Alim’in sanatı ile mülhem insanın sanatının mukayesesi Yüce Allah’ın ilminin sonsuzluğu hakkında fikir verir.
Zamanın tecrübe birikimi ile gelinen noktada en son model helikopterin özellik olarak bir sivrisineğe yetişememesi açık bir örnektir. Milyarlarca sivrisineği ve koca kâinatı sağlam kanunlarıyla yaratan ve idare edenin, bunu ilimsiz yaptığı hayal edilemez. Fakat ne yazık ki inkâr, gaflet ve ülfet perdesiyle bu hakikatler okunamıyor ve yüce Rabbimizin ilmi hakkıyla takdir edilmiyor.
Kâinat kitabını okumakla görevli insan, “ihatalı bir ilimden” gelen Kur’an-ı Kerim’in, bakışıyla yani her şeye “Allah’ın eseri” diye bakarsa ilim sahibi olur. Yok, eğer gaflet ve inkârla bakarsa ilim zannettiği karanlık bir cehaletin içine düşer. O’nu tanımaya yönelik olarak tasarlanmış kâinatı, Kur’anî bir bakışla okumak, insanı en faziletli olan ilme yani “Marifatullah”a ulaştırır. Birçok ayette insanı, aklını kullanmaya sevk eden Rabbimizin ilk emri “Oku”dur ama “Yaradan Rabbinin adıyla…” (Alâk / 1)
İnsanlığın ilk örneği olan ilk peygamber, ilk mucize olan “Talim-i Esma” ile meleklere galip gelmiştir. Allah-u Teâlâ bu olayla insanı meleklere tercih ettiren ilmin ehemmiyet ve değerine dikkatimizi çekmiştir. İlim sayesinde hilafete aday olan insanın kulluğu da ancak Allah’ın sıfatlarını, esmasını, emirlerini ve yasaklarını bilmekle olur. “En dakik ilim” olan imanı netice veren ilimler ile insan tekâmül eder. İnsanın diğer varlıklardan farklı olarak sahip olduğu özelliklerinin gelişmesi-inkişaf etmesi ancak ilme bağlıdır. Hakiki ilimlerin esası ve temeli ise Allah (CC)’ı tanımaktır.
İlmin faydalısı da hem bu dünyada hem de ahirette insana nur olacak ilimdir. Bu nur o ilmin gereği olan ameli yapmakla gerçekleşir. Zaten “ilmin veriliş gayesi ameldir”. (4)
Elhamdulillahirabbilalemin.
Kaynakça;
1) 11. Şua, Meyve Risalesi 8. Mesele
2) 15. Şua, el-Hüccetü’z-Zehra 2. Makam
3) 29. Lem’a, 5. Mertebe
4) İşarat’ül İcaz Bakara 26-27. Ayetler tefsir
Nevin Yapıcıoğlu