Allahın 99 ismi (esmaül hüsna) El Vehhab ne anlama geliyor? “Hibe edilen şeyler çok çeşitli olmadıkça, daima fazla verilmedikçe ve bağış devam etmedikçe Vehhâb olunamaz.” (2) Cenab-ı Hak çeşit çeşit nimetleri, devamlı bir şekilde, dilediği ferde, dilediği zaman, dilediği yerde, dilediği kadar verebilme kudretine ve rahmetine sahip olup verendir. Tükenmez rahmet hediyelerinden, her varlığın durumuna göre ve herhangi bir hak sahibi olmadıkları halde, ziyadesiyle bağışta bulunandır.
Bismillahirrahmanirrahim…
“Karşılığı olmayan bedelsiz ve art niyetsiz bir bağış” (1) manasındaki “hibe” kökünden türeyen El-Vehhâb ism-i şerifi; bu anlamda mübalağa ifade edip, bolca ihsan ve bağışta bulunan anlamındadır.
“Hibe edilen şeyler çok çeşitli olmadıkça, daima fazla verilmedikçe ve bağış devam etmedikçe Vehhâb olunamaz.” (2) Cenab-ı Hak çeşit çeşit nimetleri, devamlı bir şekilde, dilediği ferde, dilediği zaman, dilediği yerde, dilediği kadar verebilme kudretine ve rahmetine sahip olup verendir. Tükenmez rahmet hediyelerinden, her varlığın durumuna göre ve herhangi bir hak sahibi olmadıkları halde, ziyadesiyle bağışta bulunandır.
Allahın 99 İsmi ve Anlamları Detaylı Bilgi İçin Tıklayın!
El-Vehhâb; her varlığa, hem hayatını muhafaza edecek özellikler vererek, hem de ihtiyaçlarını gidererek ihsan eder. İnsan ve hayvanın her bir organı mucizevi hibelerdir. Her ferde istihkakının çok çok üstünde verilen bu lütuflar, bütün ömründe bütün gücüyle çalışsa bile elde edemeyeceği çok açıktır. Üstadın dediği gibi, bu nimetlere sahip olmak “celp ile değil, galebe ile değil, cidal ile değildir.” Sadece Allah”ın şefkat, re”fet, rahmet ve hikmetiyle bahşedilmiştir.
İnsanı en güzel surette yaratmış ve tatmin olacağı, kuvvet bulacağı, kemâlata varacağı, nurlanacağı imanı, hidayeti vermiştir. Ayet-i Kerimede; “Rabbimiz, bizi hidayete erdirdikten sonra kalplerimizi kaydırma ve katından bize bir rahmet hibe et, şüphesiz Sen Vehhâb”sın” (Âli İmran / 8) diye buyurularak en büyük ihsana işaret edilmiştir.
Geniş rahmeti, sınırsız kudretiyle yaratan Rabbimiz, rahmet hazinelerinden; hidayeti, selameti, huzuru, şifayı, rızkı kullarına dağıtır. Kur”an-ı Hakim”in; “Yoksa Aziz, Vehhâb olan Rabbinin rahmet hazineleri yanlarında mıdır?” (Sâd / 9) sorusundan da anlaşıldığı üzere, O (CC) hem güçlü ve üstün olandır, hem de karşılıksız verendir. O”nun (CC) ihsanı herhangi bir ihtiyaçtan, bir menfaatten –ki O Ğani-i Mutlak”tır- bir zilletten (haşa) değil, münezzeh ve mukaddes izzetinden, rahmetindendir. Dünya ve ahirette kesintiye uğramadan ve her şeyi çepeçevre kuşatmış olan bağışlarında da hiçbir garaz yoktur. Zaten içinde herhangi bir sıkıntı, zorluk, acı olan bir şey de hibe sayılmaz.
İnsanlar ancak Vehhâb”ın hibe ettiklerinden sınırlı bir şekilde başkalarına hibe edebilirler ve karşılık beklerler. Ya bu dünyanın şöhretini, yardımını, hizmetini, sevgisini ya da ahiretin nimetlerini gözetirler. Ya peşin ya da sonra bir bedel beklerler. O”nun (CC) hibeleri ise herhangi bir iyiliğe bağlı olmadan ve nankörlüğe, günahlara, küfre rağmen devam eder.
El-Vehhâb isminin mazharı olmak isteyen bir mümin, ne cennet-cehennem ne de dünyevi olan maddi veya manevi herhangi bir şeyi, bir makamı hedefler. Sırf Rıza-i ilahi için yaşar. Rabbinin ona farz olarak emrettiği ibadetler yanında nafilelerle mutlu olur. Bunları sırf O (CC) ibadete layık olduğu için yapar, bunun dışında başka hiçbir şey beklemez. Zaten bir şey beklemesi de yanlış olur, çünkü yapılan ibadetlerin hepsinin, geçmişte ona verilen nimetlere karşı birer teşekkür mahiyetinde olduğunu bilir. O kırık dökük teşekkürlerin Ğani-i Mutlak”ın rahmet hazinelerinden bir şey artırmadığını, bilakis onlarla hem kendi dünyasının düzenlendiğine hem de ahiretinin tesis olduğuna inanır.
Yapılan bir iyiliğe karşı bazen on, yetmiş ya da yedi yüze kadar karşılık veren Rabbimiz ebediyen bol bol hibe etmek için insanları ibadetle mükellef tutmuş ve teşvik etmiştir. Bekleme salonu hükmündeki bu dünyada hibeleri bu kadar çoksa, Vehhâb isminin azami derecede tecelli edeceği cennetteki nimetleri nasıl olur? İbadetlerimizin bedelinin çok üstünde bir ihsan hükmündeki cennetten de daha üstün olanı, O (CC)”nun rızasına ermek, O (CC)”nu bilmek, O (CC)”na kavuşmak, O (CC)”nu müşahede etmektir.
Kur”an-ı Kerim ihsanların, iyiliklerin, hayırların hakiki sahibini bize şöyle hatırlatır:
“Sana gelen her iyilik Allah”tandır, sana ne kötülük dokunursa kendindendir.” (Nisa / 79)
İnsan çabasıyla sahip olunamayan nimetlerin sahibi Allah olduğu gibi insan iradesinin karıştığı iyiliklerin de gerçek sahibi Allah”tır. Çünkü O (CC) dilemedikçe biz dileyemeyiz. İnsanları adaletiyle, rahmetiyle irade sahibi yapan mutlak iradenin, takdirin, mülkün, yaratmanın, hamdın tek ve gerçek sahibi O”dur.
Değerli üstadımız şunları söyler;
“Kendinin mehasin (iyilikler) ve kemâlâta masdar (kaynak) olduğunu zannetme. Ve kat”iyen bil ki, senden sana yalnız noksan ve kusur vardır. Mehasinin hep mevhubedir (hibe edilen); seyyiatın meksûbedir (kazanılan).” (Mesnevi-i Nuriye)
Evet! Bizde hasenat, hayır adına her ne varsa hepsi Rabbimizdendir. Onun için iftihara hakkımız yoktur. Eğer kâinat yaratılıp idare edilmeseydi, insan yaşatılıp ona yol gösterilmeseydi bu hasenatlar meydana gelebilir miydi? Mesela samimi bir “estağfirullah” ile günahların silineceği haber verilmiş. Eğer hayat ve hayatın devamı için lazım olan şartlar olmasaydı, akıl ve hidayet ihsan edilmeseydi, o zikri söyleme emri, irade ve gücü verilmeseydi “estağfirullah” denilebilir miydi? Ya da bu zikir söylense dahi, sonucu olan günah silme işini insan yapabilir miydi? Hayır!
Demek ki hasenatlarımızı isteyen ilahi rahmet ve vücuda getiren yine O (CC)”nun kudretidir. O (CC)”ndan başka kimin haddine ki bir şey yaratabilsin? Fakir ve aciz insan sadece cüz”i iradesi ile verilen emri kabul ediyor, hayrı işlemeye niyet ediyor, cüz”i kudreti ile yapmaya teşebbüs ediyor ve Halık-ı Zülcelal de o hasenatı vücuda getiriyor.
İnsanı yaratıp kendine muhatap ederek huzuruyla müşerref eden O (CC), emreden O (CC), yaratan O (CC), kat kat karşılık veren O (CC), Rahman O (CC), Rahim O (CC), Kerim O (CC), Rauf O (cc), Vehhâb O (CC). Bize bol bol hibe eden, hibe etmeyi öğreten, hibe edecek ortamlar veren, hibe etme irade ve gücü veren O (CC) … Bağışı, ihsanı ve fazlı sonsuz Rabbimizden O”nu razı edecek kulluğu, marifetullahı, havfullahı ve muhabbetullahı dileniriz.
Elhamdulillahirabbilalemin…
Nevin Yapıcıoğlu