Allahın 99 ismi (esmaül hüsna) El Kahhar ne anlama geliyor? Lügat manası “zahiren ve batınen bir şeyi istila etme, hükmü altına alıp galip olma, boyun eğdirme, ezme” manasındaki “kahr” kelimesinden türeyen ‘El-Kahir’ ism-i şerifi “mecbur eden, yenen, galip gelen” anlamını taşır.
El-Kahhâr ism-i şerifi ise bu manalarda mübalağa ifade edip “Hiçbir şekilde mağlup edilemeyen, üstün gelinemeyen”(1) ve “Kendi hükmü ile her şeye hükmeden ve her şeyi tamamen kendi kontrolü altında bulunduran”(2) anlamındadır.
Kur’an-ı Kerim’de altı ayet-i kerimede Vahid ism-i şerifi ile beraber zikredilen Kahhâr ism-i şerifine müfessirler genel itibariyle; “İradesinin, kudretinin karşısında her şeyi aciz bırakan, hâkimiyetin en son noktası olan ve ilahi kudretin azametini ifade eden kahrın sahibi, her şeyi mağlup edip hükmüne boyun eğdiren mutlak galip, hükmüne boyun eğmeyeni de üzerek, sıkıntıya koyarak veya mahv-u perişan ederek kahreden, bütün canlıları ölüm ile yok eden” şeklinde tanımlar getirmişlerdir.
Allahın 99 İsmi ve Anlamları Detaylı Bilgi İçin Tıklayın!
Kahhâr-ı Zülcelal bütün mevcudatın hayat programlarını dilediği şekilde düzenleyen ve idare edendir. Gök ve yer yaratılırken “isteyerek veya istemeyerek gelin” emrine karşılık “isteyerek geldik” (Fussilet / 11) diye verilen cevap, sanki bütün mevcudat hesabına verilmiş bir cevaptır. O’nun (CC) tedbir ve takdir dairesinden çıkabilecek hiçbir varlık yoktur. Çünkü kudreti ile her şeyin mukadderatını elinde tutan yegâne otoritedir.
Sebeplere takılan ve hakikati göremeyen günahkâr insana, bütün isimlerin azami derecede tecelli edeceği ve hakikatin tamamen görüleceği din gününde “Bugün hükümranlık kimindir?” diye sorulacak. Cevap sadece mülkün ve hükmün tek gerçek sahibi ve mutlak galip olan Rabbimizden “Kahhâr olan tek Allah’ındır” (Mümin / 16) diye gelecektir.
Evet! Nisbi yokluğa varlık vücudu giydirip, varlığı da kontrolü altında tutan Rabbimizin mucizelerde olduğu gibi- kanunlarını değiştirebilecek olan yine kendisidir. Kâinat üstündeki kahir tasarrufatıyla galaksiler bir yere doğru akar, gezegenler döner, güneş yanar, hava eser, sular çağlar, depremler-kasırgalar-yıkımlar-kazalar ve diğer musibetler gerçekleşir.
İmtihan dünyasını esmasına bir ayna, kader ve kudret kalemine bir sayfa olarak yaratan Rabbimiz hikmetle, zıtları karşı karşıya getirerek, varlıkları sürekli bir değişim ve dönüşüm kanununa tabi tutar. Kahhâr isminin tecellisi ile Allah’ın dilediği her varlık diğer bir varlığa adaletle, hikmetle galip olur. Mesela memur fırtınayı suya musallat edip dev dalgalar halinde kendine secde ettirir. Bazen secde eden suyu -tsunamiyi- secde etmeyen, haddi aşan bir topluluğun üzerine göndererek galibiyet bayrağını dalgalandırır. Sıcağı-soğuğu, geceyi-gündüzü, güzeli-çirkini yaratarak; birini diğerine galip getirir. Bu adaletli galibiyeti türlü şekilde bitkilerin ve hayvanların üzerinde de okumak mümkündür.
Şuur sahibi varlıklara iradelerini kullanabilecekleri serbest bir daire vermekle beraber “Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz” hükmüne onları tabi tutmuştur. Vahidu’l Kahhâr’ın iradesinin dışına çıkabilen, kudretine karşı gelebilen ya da mutlak galibiyet altında ezilmeyen, hükmüne boyun eğmeyen hiç kimse yoktur. Kullarına imtihan gereği, cezayı hak edecek noktaya kadar mühlet verir; fakat ihmal etmez. Kahhâr oluşunu unutanlara, kabul etmeyenlere, haddi aşanlara, zalim ve zorbalık yapanlara suçlarına göre kahrı ile ceza verir. Kur’an-ı Kerim’deki helâk kıssaları, doğal afetler, sosyal afetler, psikolojik afetler ve bütün afetlerin kaynağı olan küfür ile manevi cehennem azabını bu dünyada yaşatması yine bu ism-i şerifin tecellilerindendir.
Allah’ın her bir ismi gibi Kahhâr ismi de kusursuz bir denge ve muvazene içinde gereğini ortaya koyar. Bir isim, diğer ismin hükmünü ve manasını bozmadan tecelli eder. Sıfatlarında ortağı olmayan Vahidu’l Kahhâr’ın galibiyeti, hükümleri, azabı, şiddeti; rahmetten, adaletten, hikmetten ayrı değildir.
Bu hakikate ermiş olanlar “Kahrın da hoş lütfun da hoş” demiştir. Çünkü Latif ismi güzel olduğu gibi Kahhâr ismi de güzeldir. Düzenin olmadığı, düzenin uygulanmadığı bir yerde güzellikten, huzurdan bahsedilebilir mi? Lütfu güzel olduğu gibi kahrın gereklerinden biri olan ve isyan edenlere hak ettikleri cezayı vermeyi dilemesi de güzeldir. Çirkin olan o isyanı işlemektir.
Kahhâr-ı Zülcelal’in kahrından dehşete kapılıp, şefkatli ve merhametli bir sığınak arayan insana Kur’an-ı Kerim “Öyle ise Allah’a kaçın” (Zariyat / 50) diye yol gösterir. Kusurlu, aciz ve unutkan insana yapması gerekeni hatırlatır. “Yaratan ve idare eden O (CC) iken, kimden O’na (CC) kaçacağız?” sorusunun cevabını Büyük Müfessir (sav) şöyle açıklar; “Senden kaçış ve kurtuluş yoktur. Kaçış ve kurtuluş ancak Sana’dır” (El-Bahr 8/142)
Zayıf ve günahkâr insanın Rabbinin celalinden-cemaline, kahrından-lütfuna, azabından-rızasına koşması tıpkı yaramaz bir çocuğun annesinin şefkatli tokadından korkup, şefkatli kucağına sığınmasına benzer.
Mümin, Allah’ın kahrına ve azabına sebep olan küfür, şirk, isyan, zulüm, ubudiyete mani bütün kötü huy ve durumlardan; lütfuna vesile olan tevbeye, tevhide, imana, itaate ve bütün güzel hasletlere yönelmeli. Yani kahrından kaçıp lütfuna koşmalıdır. Lisan-ı hal ile yapılan bu dua, tıpkı lisan-ı kal ile yapılan dua gibi cevapsız kalmayacak ve herkes sunduğu kulluğa göre ya kahrı ile üzülecek ya da lütfuna erip sevinecektir.
İsimlerine ayinedarlıkla mükellef olan insanın da görevi Allah’ın kahrına müstahak olan her şeyi, Allah adına kahretmesidir. En büyük düşman olan nefs-i emaresi ile şeytanla ve Allah düşmanı olan herkesle doğru mücadele ederek, her noktada O’nun hükümlerinin galibiyeti için çalışmalıdır. Böylece belki kahrın tecelligâhı olan cehennemden kurtulup lütfun tecelligâhı olan cennetle ve rızayla müşerref olur. Yani nardan kurtulup nura kavuşur.
Elhamdulillahirabbilalemin…
Nevin Yapıcıoğlu