Allahın 99 ismi (esmaül hüsna) El Cebbar ne anlama geliyor? Bu isim Mütekebbir, Melik, Azim ve Kahhar isimleri gibi ululuk ve yücelik bildiren tazim isimlerinden bir isimdir. Haşr Suresi’nin son ayetlerinde peş peşe zikredilen Cebbâr ve Mütekebbir isimlerinin Aziz isminin açıklaması olduğunu da söyleyenler olmuştur.
Bismlillahirrahmanirrahim…
Cebbâr, Arapçada “zorla bir işi birine yaptırma, hükmü altına alma, kahr” manasına gelen “cebr” kelimesinden gelen “Cabir” isminin mübalağalı halidir. Rabbimizin bir ismi olan Cebbâr’ın ihtiva ettiği manaları üç başlık altında toplayabiliriz:
1- Cebbâr, ıslah edendir: Herhangi bir şeyi bir çeşit baskı ile ıslah eden, düzelten, kırılan kemiği olması gereken pozisyona getirip sıkıca saran ve eksiği giderip tamamlayan anlamına gelen Cebbâr; Cenab-ı Hakk’ın ismi olarak ele alındığında varlıkların ihtiyaçlarını kudretiyle istediği zaman ve cebri olarak giderip işleri düzelten, onları yoksulluktan kurtarıp varlık sahibi yapan anlamına gelir. Zayıfları bulundukları durumdan kurtaran, sıkıntıya girenlere güç ve kuvvet vererek sabretmelerini sağlayan, kendi uğrunda kırılmış olan kalpleri düzeltendir. Kendisine lisan-ı hal veya lisan-ı kal ile yapılan ıslah dualarını kabul edip kullarının hallerini düzeltendir. Bu anlama da işaret eden bir ayet-i kerimede şöyle buyrulur:
“İman edip salih amellerde bulunan ve Muhammed’e indirilene (Kur’an’a) –ki O rablerinden bir haktır– iman edenlerin kötülüklerini örtüp bağışlamış, durumlarını düzeltip ıslah etmiştir.” (Muhammed / 2)
Allahın 99 İsmi ve Anlamları Detaylı Bilgi İçin Tıklayın!
2- Cebbâr, zorlayan ve egemenliği altına alandır: Cenab-ı Hakk mutlak üstün bir yaratıcıdır. Asiler hariç her şey O’nun sonsuz üstünlüğünü kabul etmiş ve emirlerine boyun eğmiştir. Dilediği her şeyi yapabilecek kudrete sahip olup, dilediğini cebir yoluyla herkeste icra edebilir. Hiçbir varlık O’nun sonsuz kudretinden kurtulamaz. Zaten cebrin manasında “seçme hakkından mahrum bırakma” yani iradenin zıddı olan durum söz konusudur. Nitekim ayet-i kerimede bu durum şöyle ifade edilir:
“… Oysa göklerde ve yerde her ne varsa –istese de istemese de– O’na teslim olmuştur ve O’na döndürülmektedir.” (Al’i İmran / 83)
Bütün varlıklar yokluktan varlığa kendi iradeleriyle değil cebren sevk edilmişlerdir. Zamanın başlangıcından sonuna kadar varlık sahasına gelecek olanların sırası, cinsi, türü, sınırları, yaşama müddeti, bu müddet içinde yaşayacağı durumlar üzerinde Allah-u Teâlâ’nın cebbâriyeti, emir ve iradesi hâkimdir. Her ferdin hayat şartları, yükleneceği vazife belirlenmiş ve bu belirlenen vazifeye itiraz etme, boyun eğmeme gibi bir durum söz konusu değildir. Mesela papatya ‘ben artık açmayacağım veya zambak olarak açacağım’ diye bir itirazda bulunmaz-bulunamaz. Herkes sahip olduğu memuriyetten, ayna vazifesi görmekten ve esmaların dellallığını yapmaktan memnundur. Çünkü Cenab-ı Hakk’ın varlıklara nizam veren cebri kanunlarının içinde ilim, hikmet, rahmet ve kerem saklıdır. Kâinattaki muhteşem güzelliğe bakıp bunu anlayabiliriz. O’nun cebri, bir doktorun hastasını tedavi için zorlaması veya adil bir yöneticinin suçluları güç kullanarak cezalandırmasına benzer.
Cebbâr olan Rabbimiz her şeye her an hâkim olmakla beraber kullarına gönderdiği şeriata göre iradelerini hür olarak kullanabilecekleri bir alan bırakmıştır. Diğer alanlarda olduğu gibi bu alanda da cebretmiş olsaydı insanlar içinde Allah’tan başkasına tapan bir insan kalmayacak, imtihanın sırrı ortadan kalkıp Ebu Bekirler ile Ebu Cehiller ayırt edilemeyecekti.
Allah namına bazı kanunları uygulamak dışında imana gelme, ibadet etme gibi noktalarda Peygamberin bile zorlamasına izin verilmediğini şu ayet bize bildirir:
“Sen onların üzerinde bir zorba da değilsin.” (Kaf / 45)
Peygamber (SAV)’e izin verilmezken zalim, gaddar, zorba ve inatçı insanların nefisleri hesabına yaptıkları cebrin cezasız kalmayacağını “İşte Allah her mütekebbir zorbanın kalbini böyle damgalar” (Mümin / 35) ayeti bize haber vermektedir. Bir hadis-i şerifte de “Yeryüzünde büyüklenen ve zorbalık yapanlar, kıyamet gününde insanların üzerlerine bastığı karıncalar gibi dirilirler” diye buyrulur.
3- Cebbâr, yüce ve yetişilemeyendir: İbn-i Abbas, Allah-u Teâlâ’ya Cebbâr denmesinde “azametin” kastedildiği vurgusunu yapmaktadır. Bu isim güç ve kuvvetin, izzet ve üstünlüğün, hükümranlığın kemal manasını ihtiva eder. O hükmü ve emri her şeye hâkim olup güç ve kuvvetini gösterendir. Buna işaret eden bir hadis-i kutside “Ey kulum, sen murad edersin ben de ederim fakat senin muradın olmaz, benim muradım olur” diye buyurur.
Arapça’da hurma ağacı, boyu uzayıp yükselince ve eller yetişemez olunca “Cebbâre” olarak adlandırılır. Esma-i Hüsna’dan olan Cebbâr; ulaşılamayan, erişilemeyen, el uzatılamayan, ulu ve yüce demektir. Bu isim Mütekebbir, Melik, Azim ve Kahhar isimleri gibi ululuk ve yücelik bildiren tazim isimlerinden bir isimdir. Haşr Suresi’nin son ayetlerinde peş peşe zikredilen Cebbâr ve Mütekebbir isimlerinin Aziz isminin açıklaması olduğunu da söyleyenler olmuştur.
Cebri bir şekilde sınırları çizilen şer’i kanunlara en güzel bir şekilde teslim olup nefsin hevasına kapılmadan bu yüce isme en geniş anlamda mazhar olan Efendimiz (SAV) hakkında İmam Gazali şöyle demiştir:
“O, başkasına uyma derecesinden kendisine uyulma derecesine yükselmiştir ve bu derecede tektir. Öyle ki tavırlarının olağanüstü oluşu karşısında halk Ona uymaya, yaşayışlarını taklit etmeye kendilerini mecbur hisseder. Onun derecesi öyle yüksektir ki hiç kimse o dereceye ulaşabilme umuduna kapılmaz. Bir hadisinde şöyle buyurur: Eğer Musa sağ olsaydı bana tâbi olmaktan başka bir çaresi olmazdı.”
Elhamdulillahirabbilalemin…
Nevin Yapıcıoğlu