Allahın 99 ismi (esmaül hüsna) El Mümin ne anlama geliyor? Mümin kelimesi, eman kelimesinden türetilmiştir. Bunun Allah ile ilgili anlamı, O (c.c)`nun kendi zatına dair tasdikidir. O (c.c) yarattıklarının şehadetinden önce, tek ve eşsiz olduğuna dair şahitlik etmiş ve şöyle buyurmuştur;
Bismillahirrahmanirrahim
Mümin; “hakkı tasdik eden-doğrulayan” ve “emniyet veren-güven sağlayan” manasındadır.
Mümin kelimesi, eman kelimesinden türetilmiştir. Bunun Allah ile ilgili anlamı, O (c.c)’nun kendi zatına dair tasdikidir. O (c.c) yarattıklarının şehadetinden önce, tek ve eşsiz olduğuna dair şahitlik etmiş ve şöyle buyurmuştur;
“Allah, gerçekten kendisinden başka ilah olmadığına şahitlik etti; melekler ve ilim sahipleri de O’ndan başka ilah olmadığına adaletle şahitlik ettiler. Aziz ve Hâkim olan O’ndan başka ilah yoktur.” (Âli İmrân / 18)
Ayet-i kerimede de görüldüğü gibi Allah kendi varlığını bizzat yaptığı şahitlik ile tasdik eden Mü’min’dir. Allah-u Teâlâ’nın şahitliğinin manası bir hakikati bildirmek, beyan edip açıklamaktır. Yakinin (sağlam bilgi) kaynağı ve başlama noktası olan bu şehadetini layık olan kullarına da ihsan eder. Bu şehadete mazhar olma oranında, insan; iman sahibidir. Hakkı kabul ve tasdik olan iman, Risale-i Nur’da “en yüksek ve en dakik (ince) ilim” olarak tanımlanır ve Sa’d-ı Taftazanî’nin tefsirine göre “Cenab-ı Hakkın istediği kulunun kalbine cüz’i ihtiyarının sarfından sonra ilka ettiği bir nur” olarak kabul edilir.
Allahın 99 İsmi ve Anlamları Detaylı Bilgi İçin Tıklayın!
Üstad, Mü’min olan Allah-u Teâlâ’nın kullarının kalplerine “en ince ve en yüce ilim” olan imanı bahşetmesini şu veciz sözlerle ifade eder; “İman, Şems-i ezeliden vicdan-ı beşere ihsan edilen bir nur ve şuadır.”
İnsan, sahip olduğu bu imanla Allah’ın ulvi sıfatlarından biri ile vasıflanır ve Mele-i Âlâ’ya (en yüce makama) yükselir. Dedik ki; iman nurdur, öyle ki onunla bütün hakikatler aydınlanır; kalplerdeki şek ve tereddütler kalkar. Yüce Rabbin şahitliğini yaptığı o “hakikatleri” tasdikten sonra oluşan intisapla (bağlılıkla) insanda muazzam bir kuvvet ve güven meydana gelir.
Tek ve eşsiz olduğunu, kâinattaki bütün varlıklar ve olaylar üzerinde aşikâr bir şeklide okunan delillerle de tasdik eder. Bu tasdik ile kelamındaki tasdik mana itibariyle farklı değildir. Mesela dini anlamda deliller indirerek hakkı doğrulamıştır. Tek ilah olduğunu O’na iman etmede ilk safta olan peygamberlerle ispat ettiği gibi, onları da mucizelerle tasdik etmiş, gönderdiği kitap veya olağanüstü herhangi bir şeyle onları doğrulamıştır. Çünkü O, doğruluk ve sıdk sahibidir, sözünde hilafı yoktur. Sadece peygamberlerini değil bütün mü’minleri imanlarında yanıltmayıp, onları doğrulamıştır. İmtihan sürecinde yardımlar ihsan ederek, iyi amellerine karşılık ahirette sevap vererek, kıyamet günü diğer insanlar hakkındaki tanıklıklarını kabul ederek imanları noktasında onları tasdik etmiştir. Çünkü, kul iman edince bunların bütününe inanmış olur; Rabbi hakkında “doğru zan” yani “hüsnü zanda” bulunur. Rabbleri de kendisi hakkındaki hüsnü zanlarını doğrular, kötü zanda bulunan inkârcıları da vaat ettiği azabı vermekle doğrular.
Allah-u Teâlâ’nın varlıklar üzerindeki tedbir ve idaresinde yani Rububiyetinde, bu emniyet ve güven rahatça okunur. Rububiyetinin iki esasından biri olan “faydaları sağlama” hâsıl olacak güvenin bir parçasıdır. Yukarıda belirttiğimiz gibi en büyük nimet ve fayda olan iman sonsuz bir emniyeti netice verir. Nitekim Ayet-i kerimede şöyle buyurulmuştur; “İman edenler ve imanlarını zulümle karıştırmayanlar, işte güvenlik onlar içindir ve onlar hidayete ermişlerdir.” (En’am / 82)
İnsan sahip olduğu imanla bu imtihan salonundaki musibet, sıkıntı ve korkulara; doğru anlamlar yükler, onlardan korunma ve kurtulmanın yollarını yani nerede ne yapacağını bilir. Bütün sebeplerin, dizginlerinin Allah’ın elinde olduğunu ve sebeplerin bittiği yerde kendi işinin de bittiğini yani o noktadan sonra teslimiyet olması gerektiğini bilir, kabul eder ve Rabbine güvenir. Her şeyin “görevli bir memur” olduğunu, bu imtihan salonundaki “bir soru” olduğunu ve verilecek cevaplarla kalitesinin test edildiğini bilir. Ölümün ayrılık, yokluk, karanlık, ıstırap olmadığını, kabrin engin bir rahmet ve mağfiretle cennet bahçesinin uzantısı olabileceğini bilir. Kısacası hem psikolojik hem de gerçek manada bir emniyet bulur. Üstad bu durumu şöyle ifade eder; “İman tevhidi, tevhid teslimi, teslim tevekkülü, tevekkül de dünya ahiret mutluluğunu kazandırır.”
Rububiyetin ikinci esası olan “zararlardan koruma” noktasında kitaplar ve peygamberler göndererek dünya-ahiret tehlikelerine karşı emniyet yollarını göstermiştir. Cenab-ı Hak kullarına zulmetmeme, haklarını zayi etmeme gibi vaatlerde bulunarak ve bu vaatleri yerine getirerek güven vermiştir. Ahidlerini yerine getirenlere, sığınma ve korunma talebinde bulunanlara eman vereceğini ve onları özel koruma altına alacağını haber vermiş, imanlarının bu dünyada onlara emniyet verdiği gibi kıyamet gününün dehşetinden koruyacağını ve cehenneme düşmüş olan günahkârların, az da olsa sahip oldukları imanları ile kurtulacakları bildirilmiştir.
Cenab-ı Hakk, insanların bu dünyadaki sayısız korkularını emniyete çevirecek sebepleri yaratmıştır. Mesela insanın her bir organının ve vücudunun her bir sistemini, onu tehlikelerden koruyacak şekilde yaratmıştır. Herhangi olumsuz bir durum karşısında bu sistemler devreye girer ve vücudun güvenliğini temin eder.
Kulları için gönderdiği emir ve yasakları da bir insanın çokça ihtiyaç duyduğu güven ortamını oluşturacak özelliktedir. Onlara imanı, emanete riayeti, doğruluğu emretmiştir. Kullar arasında bu emirleri en çok yerine getiren ve insanları kurtuluş yoluna irşad ederek Allah’ın azabından kurtaran kişiler bu isme en güzel ayna olan kişilerdir.
Elhamdulillahirabbilalemin…
Nevin Yapıcıoğlu