Mute savaşı nedir ve nasıl oldu. Mute savaşı kimler arasında olmuştur ve Mute savaşı kim kazandı? İşte Mute Savaşı komutanı ve Mute Savaşı hakkında bilgi.
Mute Savaşı Hicri 8. Yıl, Cemâziye’l-Ûlâ
Mute; Suriye’de bulunan ve Belkâ’nın Medine tarafında kalan kısırımın adıdır. Araplar arasında çok ünlü olan doğu kılıçlan işte burada yapılırdı. Ünlü şair Ku-seyjr şöyle demiştir:
“Cilacının Mûte’de parlattığı kılıçlar”
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Busrâ kralına ya da Bizans imparatoruna bir mektup yazmıştı. Arabistan’la Suriye’nin sınır bölgelerinde hüküm süren Arap liderleri arasında, Belkâ bölgesinin lideri olan ve Bizans imparatorunun bir alt seviyesinde olan Şurahbil b. Amr diye bir yönetici vardı. Arap soyundan gelen bu adam bir süre önce hıristiyan olmuştu ve Suriye’nin sınır bölgelerine hakimdi. Haris b. Umeyr bu mektubu alıp ona götürmüştü. Şurahbîl onu öldürdü. Bunun kısasının alınması için Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem 3.000 askerden oluşan bir ordu düzenleyerek Suriye’ye yolladı. Hz. Peygamber, azâdh kölesi olan Zeyd b. Hârise’yi ordu komutanı yaptı ve savaşta şehit olursa yerine Cafer et Tayyar‘ın geçmesini, o da şehit olursa Abdullah b. Revâha‘nın ordu komutanı olmasını bildirdi.
Zeyd (ra) eskiden köleydi. Her ne kadar o sırada azâd olmuş biriyse de öne geçtiği kimseler; yani Cafer et-Tayyar, Hz. Ali’nin öz kardeşi ve Hz. Peygamber’in en yakın akraba siydi. Abdullah b. Revâha değerli bir ensâr müslümam ve ünlü bir şairdi. Bu yüzden Cafer (ra) ve Abdullah b. Revâha gibi ileri derecede müslümanlar varken, onlar komutan tayin edilmeyip bir de üstlerine Zeyd’in komutan yapılması hangi esasa dayanıyor diye, herkes hayret etmişti. Nitekim halk bunu uzun uzun konuşmuşlardı. Ama İslâm’ın tesis etmeye geldiği eşitlik için üstün dereceli kişilerin bu tür fedakârlıklar yapması gerekiyordu.
Daha sonraları muhacir müslümanların da katılması emredilen Üsâme ordusuna Hz. Peygamber işte bu Zeyd b. Hârise’nin oğlu Üsâme’yi komutan tayin etmişti ve insanlar yine “bu kadar üstün derecede insan varken, neden azâd edilmiş eski bir kölenin oğlu komutan tayin edildi?” diye dedikodu yapmışlardı. Hz. Peygamber bu tür konuşmaları ve dedikoduları duyunca şöyle bir konuşma yaptı:
“Sizler babasının komutanlığı sırasında da itiraz etmiştiniz. Halbuki o kesinlikle komutanlığa lâyık biriydi” buyurdu. Nitekim Sahîh-i Buharı’nin Gazveler Bölümü’nde bu olay geniş olarak nakledilmiştir.
Her ne kadar bu ordu görünüşte kısas almak için gönderiliyorsa da yapılan hazırlık ve programın ana hedefi, İslâm’ı tebliğ etmekti. Allah Resulü: “Önce İslâm’a davet edilmelerini, İslâm’ı kabul ettikleri takdirde savaşa gerek olmadığım” bildirdi. Bir de vefakârlık göstermek için, Haris b. Umeyr’in görevini yerine getirirken canını verdiği yere uğramalarını emretti. Hz. Peygamber, orduyu uğurlamak için Seniyyetü’l-Vedâ’ya kadar gitti. Sahabe-i kiram yüksek sesle: “Allah selametler versin ve zaferle geri dönesiniz” diye dua ettiler.
Ordu Medine’den hareket edince casuslar Şurahbil’e haber verdiler. O da karşı koymak için aşağı yukarı 100.000 kişilik bir ordu hazırladı. Öte yandan Bizans İmparatoru Heraklius, Arap kabilelerinden sayısız askerler toplayarak Belkâ’nın kasabalarından olan Meâb’a gelip, üstlendi. Zeyd (ra) bu gelişmeleri öğrenince, Hz. Peygamber’e olayları haber vermek ve vereceği emri beklemek istedi. Ama Abdullah b. Revâha: “Asıl amacımı::, ülke fethetmek ve toprak zaptetmek değil, aksine şehidlik servetini elde etmektir. Bu da her zaman ele geçmez, savaşalım” dedi.
Kısacası bu küçük ordu ilerledi ve 100.000 kişilik orduya saldırdı. Zeyd (ra) yediği mızrak darbeleriyle şehit oldu. Ondan sonra sancağı Cafer (ra) aldı, atından inerek ilk önce kendi atının ayaklarını kılıçla doğradı. Sonra öyle bir hışımla savaştı ki aldığı kılıç darbelerinden yaralanıp yeredüştü. Kılıçların ve mızrakların açtığı yaralar vücudunu kevgire çevirmişti.
Abdullah b. Ömer: “Cafer’in cesedini gördüm, üzerinde 90 tane kılıç ve mızrak yarası vardı. Hepsi de ön tarafındaydı, arka tarafta yara izi yoktu” diyor. Cafer’den (ra) sonra sancağı Abdullah b. Revâha aldı. O da kahramanlık gösterip yiğitlik örnekleri sergileyerek şehit oldu. Artık Hâlid (ra) komutan olmuştu. Büyük bir cesaret ve yiğitlikle savaştı, Sahîh-i Buhârî’de anlatıldığı üzere o kadar şiddet ve hınçla savaşmıştı ki: “Elindeki kılıçlar kırılmış, kırılan her kılıcın yerine yenisini almış, hatta bu şekilde sekiz kılıç kırılıp yere düşmüştü. Ama 100.000 kişilik bir ordu ile 3.000 kişilik bir ordunun savaşması ne demekti? En büyük başarı bu 3.000 kişilik orduyu 100.000 kişinin elinden hafif zayiatla kurtarmak ve selamete çıkarmaktı. Nitekim öyle yapıldı. Yenik ordu Medine’ye yaklaşınca şehir halkı onları karşılamaya çıktı. Yaralı ordu yanlarına geldiğinde onlara geçmiş olsun diyecekleri yerde yüzlerine toprak serptiler ve: “Ey kaçaklar! Allah yolundan geri dönüp kaçtınız” dediler.
Mûte olayı, Hz. Peygamber’e büyük darbe vurdu. Cafer’e (ra) çok büyük sevgisi vardı. Onun şehid olmasından çok ızdırap duydu. Mescid’e gidip üzüntü içinde oturdu. Böyle üzgün bir durumda iken bir adam gelip: “Cafer’in evinde kadınlar feryad edip ağlıyor, matem tutuyorlar” dedi. Hz. Peygamber de bunu engellemesi için birini gönderdi. O kişi geri gelerek: “Engellemeye çalıştım ama beni dinlemediler, feryat ve figân devam ediyor” dedi. Hz. Peygamber onu tekrar gönderdi. Sahabî tekrar gelerek: “Sözümüzü dinlemiyorlar” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber: “O halde ağızlarına toprak doldur!” buyurdu. Bu olay Sahîh-i Buhârî’de Hz. Aişe tarafından nakledilmiştir. Sahîh-i Buhârî’de, Hz. Aişe’nin o kişiye hitaben: “Allah’a andolsun ki! Sen bunu yapamayacaksın, Hz. Peygamber de üzüntü duymaktan kurtulamayacak” dediği de anlatılmıştır.