Her ne kadar Araplar îslâm öncesinde tamamen putperest bir millet idiyse de, bu putlardan başka gerçek bir ilahın varlığı ve bütün varlıkların ve kainatın yaratıcısının O olduğu inancına sahiptiler. Bu inanç, onların gönüllerinden hiçbir zaman silinmemişti. Bu en büyük yaratıcıya “Allah” diyorlardı. Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyurulmakta dır.
“Andolsun ki onlara: ‘Gökleri ve yeri yaratan, güneşi ve ayı buyruğu altında tutan kimdir?’ diye sorsan, mutlaka ‘Allah’ derler. O halde nasıl haktan çevrilip döndürülüyorlar?” (Ankebût, 29/61)
“Gemiye bindikleri zaman, dini yalnız O’na has kılarak -ihlâsla- Allah’a yalvarırlar. Fakat onları salimen karaya çıkarınca bir bakarsın ki, Allah’a ortak koşmaktadırlar.” (Ankebût, 29/65)
Kur’ân-ı Kerîm’in 1300 yıl önce açıkladığı bu gerçeği, bugün eski eserlerin, tarihî kalıntıların incelenmesi de doğrulamaktadır. Ünlü şarkiyatçı Nöldeke’nin Dİn ve Ahlâk Ansiklopedisi’nde naklettiği sözünü aşağıya olduğu gibi alıyoruz:
“Yemen’deki San’a kitabelerinde ‘Helle’ şeklinde yazılmış olan ‘Allah’ kelimesi, Nabatî ve Kuzey Arabistan’ın öteki eski halkının adlarının bir parçasıydı. Örneğin ‘zeydullâhi’ gibi… Nabatî kitabelerde ‘Allah’ adı, ayrı bir mabudun adı olarak görülmemektedir. Ama San’a kitabelerinde ‘Allah’ adı görülüyor. Daha sonraki müşrikler arasında Allah adı son derece yaygın olarak kullanılmaktadır. Alman doğubilimci VVellhausen eski Arap eserlerinden birçok ibareler ve ifadeler naklet-miştir ki, bunlar içinde ‘Allah’ kelimesi ‘en büyük mabûd’ anlamında kullanılmıştır. Nabatî kitabelerde ‘Allah’ adına karışmış, onunla birlikte tekrar tekrar kullanılan bir ilahın adına rastlamaktayız. Kitabelerden ve diğer bir takım yazılı ifadelerden dolayı Wellhausen, zamanla daha sonraki dönemlerde ‘Allah’ kelimesinin sadece en yüce bir mabuda özel isim olarak kullanıldığı sonucuna varmıştır.”