Peygamber efendimiz nasıl bir eşti yani Peygamberimiz (s.a.v) eşlerine karşı nasıl davranırdı. İşte Hz. Peygamber’in Eşlerine Davranışı ve tüm ayrıntılar…
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in mübarek eşlerinin sayısı dokuza ulaşmıştı. Yaratılış kanunu gereği bunlar arasında her karakter ve huyda kadınlar vardı. Aralarında hem rekabet ve yarış, hem de kıskançlık vardı. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi veseîlem daima yokluk ve açlık içinde sâde bir hayat sürdüğünden, eşlerinin yeme ve giyimle ilgili düzenlemeler de onların arzularına uygun olmadığından ve bu yüzden sıkıntı çektiklerinden sık sık şikayet etme fırsatı da buluyorlardı. Bütün bunlara rağmen Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in manevi yapısının alnı hiçbir zaman kınşmazdı. Hz. Hatice’ye karşı sonsuz bir muhabbeti vardı. Onunla evlendiğinde Hz. Peygamber sallallahu aleyhi veseîlem henüz hayatının baharında idi, Hz. Hatice ise yaşlılık sınırına doğru yanaşmıştı. Yine de Hz. Peygamber sallallahu aleyhi veseîlem onun ölümüne kadar hiçbir evlilik yapmadı, öldükten sonra da ne zaman adı geçse, hasretle anardı. Geniş bilgi daha önce verilmiştir.
Hz. Hatice’den sonra Hz. Aişe (ra), Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in mübarek eşleri içinde en çok sevdiği idi. Ama sevgisinin sebepleri insanlarda görülen bilinen sebep ve etkenler değildi. Yüz güzelliğinde Safiyye (ra) ondan hem daha öndeydi, hem de daha gençti. Dış görünüşteki güzellik bakımından öteki eşleri de Hz. Aişe’den daha aşağı değillerdi. Ama Hz. Aişe’nin yeteneği, zekası, ictihad gücü, keskin görüşü ve geniş bilgisi gibi nitelikleri onu üstün kılan temel sebeplerdi.
Bir gün bazı Peygamber eşleri, Hz. Fâtıma’yı aracı yaparak Hz. Peygamber sal-lallahu aleyhi vesellem’e gönderdiler. Hz. Fâtıma, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’e gidince adete uygun olarak önce içeri girmek için izin istedi, tzin verilince de Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in huzuruna çıktı ve: “Eşleriniz, beni kendilerine vekil yaparak gönderdiler. Neden Ebu Bekir’in kızını bizden daha üstün tutuyor? diye soruyorlar” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem: “Canım kızım! Babanm sevdiğini sen de sevmiyor musun?” buyurdu. Bu kadarı Hz. Fatıma için yeterliydi. Geri dönerek onlara; “Bir daha bu konuya girmeyeceğim” dedi.
Bu göreve Zeyneb (ra) seçidi. Çünkü Allah Resûlü’nün eşlerinden Zeyneb (ra) özellikle Hz. Aişe’ye denk olduğunu iddia ediyordu. O bakımdan bu iş için en uygun o görünüyordu. O, bu görevi cesaretle yerine getirdi ve büyük bir heyecanla Hz. Aişe’nin o seviyeye layık olmadığını ispat etmek istedi. Hz. Aişe sessizce dinliyor ve sürekli Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in yüzüne bakıyordu. Zeyneb (ra) konuşmasını bitirdikten sonra Hz. Aişe izin alıp ayağa kalktı ve öyle bir heyecanla, açık ve net ifadelerle akıcı bir şekilde konuştu ki Zeyneb (ra) hiçbir cevap bulamayıp olduğu yerde kaldı. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem: “Neden olmasın, Ebu Bekir’in kızıdır” buyurdu.
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki: “Evlilikte kadın, dört özelliğinden dolayı tercih edilir; servetinden dolayı, soyluluğundan dolayı, güzelliğinden dolayı, dindarlığından dolayı. Siz dindarı araştırıp bulun.” Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in her konuda en önde değer verdiği şey, dindi. O yüzden kadınlar konusunda da o şekilde düşünür ve dini hizmeti en iyi yapabilen ve dini hayatı en iyi yaşayan kadmı en ön sırada tutardı. Allah Resûlü’nün mübarek eşleri, O’nun sohbetinde bulunma, O’nun konuşmalarını dinleme, O’nun feyzinden yararlanma imkânına herkesten çok sahiptiler. Dolayısıyla dinî meseleleri ve şer’î hükümleri herkesten daha iyi bilirlerdi. Bununla birlikte meseleleri anlamak, şeriatın inceliklerini kavramak ve onların derinliklerine inmek için büyük bir yetenek gerekiyordu. Bu yetenek ne kadar fazla olursa, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’den yararlanma imkânı o kadar çok olabilirdi.
Hz. Aişe (ra) müctehidlere yakışan bir akıl, mantık ve zekâya sahip olduğundan, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in yakınında olmaktan dolayı O’nun sohbetlerini dinleyip, konuşmalarından o kadar çok yararlandı ki, çok önemli ve ince meselelerde büyük sahabeyle yansır, bazan onlara karşı çıkardı, insaflı ve adaletli olmak, saygı duymaktan daha üstün olduğu için şunu ifade etme-mezi gerekir: Bir çok meselede onun görüşü ve keskin kavrayışı daha ağır basıyordu. Konuyla ilgili geniş bilgi daha önce Hz. Aişe bölümünde geçmiştir.
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem her gün akşama doğru teker teker bütün hanımlarını ziyaret eder, hal ve hatırlarını sorar, en sonunda da gecesini geçireceği eşinin yanına giderdi. Ebu Davud’un bir rivayeti bu yöndedir. Zerkânî, Ümmü Seleme’den bahsederken şöyle demiştir: Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem ikindi vaktinden sonra hanımlarını ziyaret ederdi. Önce Ümmü Sele-me’ye, sonra diğerlerine uğrardı. Başka bir rivayete göre ise; Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem yanında geceyi geçireceği eşinin odasına gider, diğer eşleri de orada toplanırdı. Bu rivayetlerden Hz. Peygambersallallahu aleyhi vesellem’in mübarek eşlerinin bazan kendi aralarmda münakaşa ettikleri, ama bunların basit ve geçici olduğu, bu münakaşaların hiçbirinin kalbinde bir iz bırakmadığı anlaşılmaktadır. Ifk —Hz. Aişe’ye iftira— hadisesi esnasında Zeyneb (ra)’nın Hz. Aişe hakkında çok iyi düşünceler belirtmesi, bunun en kesin delilidir. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’e eş olma, hayatlarını O’nun yanında geçirme, kalplerin-deki bencillik duygularını silip süpürmüştür.
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in, mübarek eşlerinin duygularına ne derece anlayışla yaklaştığı, bazan birer kadın ve insan olarak gösterdikleri kaprislere ne kadar tahammül gösterdiği, aşağıdaki şu olaylardan anlaşılabilir.
Bir keresinde Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in hanımları seferde birlikteydiler. Deveci deveyi hızlı sürmeye başlayınca Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem: “Dikkat et, bunlar şişeler gibidir” buyurdu. Yani nazik varlıklardır, zorlamaya gelmezler, demek istemiştir.
Safiyye (ra) çok güzel yemek pişirirdi. Bir gün, yemek pişirerek Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in huzuruna gönderdi. O sırada Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem, Aişe’nin odasında bulunuyordu. Hz. Aişe hizmetkârın elinden tabağı alarak yere fırlatıp kırdı. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem tabağın parçalarını toplayarak bir araya getirdi ve onları birleştirdi. Sonra başka bir tabak isteterek geri gönderdi.
Bir gün Hz. Aişe (ra), Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’e öfkelenerek yüksek sesle konuşuyordu. Tesadüfen Hz. Ebu Bekir çıkıp geldi. “Neden Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’e öyle bağırarak konuşuyorsun?” diye kızarak Ai-şe’yi tokatlamak istedi. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem araya girdi, Hz. Aişe’ye siper olup korudu. Hz. Ebu Bekir öfkeyle dolu olarak çıkıp giti. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Hz. Aişe’ye: “Gördün mü seni nasıl kurtardım” buyurdu. Bir kaç gün sonra Hz. Ebu Bekir, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in huzuruna geldiğinde durumları tamamen değişmişti. Neşeli havayı görünce Hz. Ebu Bekir, “O zaman kavganıza karıştığım gibi huzur ve barışınıza da beni ortak ediniz” dedi. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem; “Evet, yine evet” buyurdu.
Bir gün Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem, Hz. Aişe’ye: “Bana kızdığın zaman, hemen anlıyorum” buyurdu. Hz. Aişe: “Nasıl?” deyince Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem: “Eğer birşeyden dolayı yemin edecek olursan, benden memnun olduğun zaman Muhammed’in Rabbine yemin ederim ki, diyorsun. Eğer bana kız-gınsan; İbrahim’in Rabbine yemin ederim ki, diyorsun” buyurdu. Bunun üzerine Hz. Aişe (ra): “Evet Allah Resulü! Sadece öyle zamanlarda adınızı bırakıyorum” dedi.
Hz. Aişe (ra) evlendiği sırada henüz çok küçüktü ve kız çocuklarıyla birlikte oyun oynardı. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem tesadüfen geliverirse, kız çocukları kaçışırlardı. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem onları çağırarak Hz. Aişe’yi yanlarına gönderirdi.
Habeşlilerin “Hırâb” dedikleri çok küçük bir mızrakları vardı. Her memleketin insanlarının düğün ve eğlence günlerinde eğlenip oynadıkları bir tarz olduğu gibi, bunlar da bayram günlerinde bu mızraklarla oyun oynarlardı. îşte böyle bir bayram günü Habeşliler bu bir gösteri yapıyorlardı. Hz. Aişe seyretmek istedi. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem, Hz. Aişe’nin ön tarafına durdu, Hz. Aişe de onun mübarek omuzuna yüzünü dayayarak seyretmeye başladı. Uzun süre seyrettikten sonra Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem: “Bıkmadın mı? Hâlâ seyretmek mi istiyorsun?” buyurunca Hz. Aişe —şakacıktan— “Biraz daha seyretmek istiyorum” dedi. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem sustu. Nihayet yorularak geri çekildi. Bir gün Hz. Aişe oyuncaklarla oynuyordu. Oyuncaklar arasmda kanatlan olan bir de at vardı. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem: “Bu nedir?” buyurdu. Bunun üzerine Hz. Aişe “Süleyman (as)’ın atlarının kanatları vardı ya” dedi. Bunu duyunca Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem tebessüm etti. Halkın şöyle bir bâtıl inanışı vardı: Önceleri atların kanatları varmış, Süleyman (as) bu atlarla uğraşırken namazını geçirip kılamadığı için kanatlarını kestirmiş. îşte o günden bu güne kanatlan yok olmuş, ama yerleri hâlâ durmaktaymış. Hz. Aişe işte o bâtıl inanca işaret etmektedir.
Bir gün Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem, Hz. Aişe’ye “Gel koşalım” buyurdu. Hz. Aişe (ra) o sırada zayıf ve çevikti ve O’nu geçti. Yaşı ilerleyip de dol-gunlaşınca, yine böyle bir yanşma olmuştu. Bu sefer Hz. Peygamber onu geçti. Hz. Aişe geride kaldı. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem ona: “Bu, o günün karşılığıdır” buyurdu.